AĞLAMAK! AĞLAMAK! GÖNLÜMÜZÜ GÖZYAŞLARIYLA YIKAMAK
‘Onlar’ gibi yaşamak, onların derdiyle dertlenmek ve 21. Asrın Ebubekir’i, Ömer’i olmak gerek… Bizler de Efendimizi, O’nun güzide ashabını ve onlardan sonra yaşayan Allah dostlarını örnek alarak manevi dünyaların kapılarından içeri girebiliriz. Tevbelerimizle kendimizi affettirip, gözyaşlarımızla cehennem ateşimizi söndürebiliriz. Allah yolunda canımızla ve malımızla cihad etmek için Zikrullahı dilimizden düşürmeyip manevi azık eyleyebiliriz. Onlar gibi yaşamak hayal değil…
*Kalbine Allah korkusu düşen Ensar’dan bir genç evine kapanmış ve gece gündüz ağlıyordu. O kadar ki, zayıflamış ve tamamen güçten, takatten kesilmişti. Bu durum Rasulullah Efendimize haber verildi. Gencin yanına gelince, o, son bir kere daha gücünü kullanarak dizlerini zorladı ve Nebiler serverinin teşrifini istikbal için ayağa kalkıp kendisini O’nun kollarına attı. Rasulullah Efendimiz de ona sımsıkı sarıldı. Biraz sonra Peygamber Efendimiz kollarını gevşettiğinde, genç ayaklarının dibine yığılıverdi. Bunun üzerine Server-i âlem, gözleri çok derinlere dalmış olarak şöyle buyurdu: “Kardeşinizi defnedin korku onun ciğerlerini parçalamış. Kuvvet ve iradesiyle yaşadığım Allah’a yemin ederim ki; onu cehennemden korumuştur. Kişi umduğunu ister, korktuğundan da kaçar.”
*Muhammed b. el-Münkedir, Allah korkusundan ağladığı zaman gözyaşlarıyla yanaklarını ve de sakalını sıvazlardı ve derdi ki: “Kulağıma gelen bir hadis-i şerifte şu hüküm vardır: Allah korkusundan gelen damlaların değdiği yeri ateş yakmaz!”
* Hz. Ömer Radıyallahu Anh çok ağlardı. Gözlerinden akan yaşlar, yanaklarında iki siyah çizgi meydana getirmişti. Öyle içli bir inlemesi vardı ki, iniltisi namazda üç saf geriden duyulurdu. Bir cuma günü hutbede Tekvîr Suresi’ni okudu. Ancak 14. ayet olan, “İşte o zaman her nefis kendisi için önceden ne hazırlamışsa onu görür ve bilir” mealindeki ayete gelince artık ağlamaktan okuyamaz oldu ve bu yüzden hutbeyi yarıda kesmek zorunda kaldı. O, herhangi bir ayeti okuyup diğerine geçmek istediğinde ağlamaya başlıyor ve o kadar çok ağlıyordu ki, sonunda takati kesilip yere düşüyordu. Sonra da evine çekiliyordu. Halk da hastalandığını zannederek, onu ziyarete gidiyordu.
*Enes Radıyallahu Anh’dan rivayetle, Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, “… Yakıtı insanlar ve taşlar olan …” ayet-i kerimesini okudu ve cehennemin yakıtı olan taşları şöyle açıkladı; “O taşlar, bin yıl yakıldı, kıpkırmızı oldu. Bin yıl daha yakıldı, bembeyaz oldu. Bin yıl daha yakılınca da simsiyah oldu. O alevi sönmeyen, etrafını karanlığa döndüren simsiyah taştır.” Peygamber Efendimizin karşısında oturan siyah bir zenci, bu açıklamayı dinleyince hüngür hüngür ağlamaya başladı. O sırada Cebrail Aleyhisselam gelerek; “Bu kimdir?” diye sordu. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem; “Habeşli birisidir” diye cevap verdi. Cebrail Aleyhisselam dedi ki; “Allah-u Teâlâ buyurdu ki; ‘Kudret ve azametime, Arş’tan yüce makamıma yemin ederim ki azabımdan korkarak ağlayan kulumu cennette mutlaka çok sevindirip onu mutlu kılacağım.