Kıymetli Okurlarımız, Semra Kuytul Hocahanım ve Rumeysa Sarısaçlı Hocahanım ile birbiri ardınca devam eden gündem başlıkları üzerine konuştuk. 90. sayımızın bu bölümünde, 13 Ekim 2018 tarihinde yaptığımız röportajımızdan kesitleri istifadenize sunuyoruz.
FURKAN NESLİ: Semra Hocam Alparslan Kuytul Hocaefendi hakkındaki son durumu bizlerle paylaşır mısınız? Muhterem Hocamızın mahkeme tarihi yaklaşıyor. Süreç nasıl ilerliyor?
SEMRA HOCAHANIM: Bu çok sorulan bir soru. Durumu aynen devam ediyor, son bir gelişme var mı ben de bilmiyorum, yanına verecek uygun bir kimse hala bulamamışlardı. Artık bizim de güvenimiz kalmadı. Bu kadar ısrar üzerine verilecek kişi, bize hayır mı getirecek yoksa şer mi? Güvende olup olmadığı konusunda daha çok şüpheler mi oluşturacak aklımızda? Bu sebeple Hocaefendi yanına biri verilecekse geçtiğimiz aylarda sohbet ettiği arkadaşının olmasını istiyor. Onun dışında başka hiç kimseyi istemediğini sanırım cezaevi idaresine de söyledi. Şu aşamadan sonra Hocamız maalesef gönül rızasıyla tecritte kalıyor gibi oluyor. Bu dokuz aylık bir mesele yeni bir şey değil. Ne Tevkifevleri Genel Müdürlüğü ne de cezaevi idaresi bu konuda bize yardımcı oldu. Emir büyük yerden dediler, kendilerini aştığını söylediler. Rabbim bilir taktir O’nundur. Tecrit konusu bizi her ne kadar üzmeye devam etse de artık tahliyesine odaklanmak istiyoruz.
“ANA DOSYAMIZ İKİYE BÖLÜNDÜ”
Mahkeme tarihi yaklaşıyor, onu da buradan açıklamak istiyorum kardeşlerimize; bizim mahkememiz yani ana dosyamız ikiye bölündü. Terör propagandası ve terör örgütünü destekleme diye iddia edilen kısım, terör mahkemesi 11. Ağır Ceza Mahkemesine sevk edildi, bu davanın günü 8 Kasım 2018’de ama Furkan Vakfı dosyasıyla ilgili olan ve 40’a yakın kişinin yargılandığı ana dosyanın mahkeme günü 22 Ocak 2019’da olacak. Dolayısıyla Hocaefendi’nin içeride bulunma sebebi iki suçtan kaynaklanıyor. Birinci mahkemeden beraat çıkacağını umut ediyoruz; tabi terör suçlaması çok ağır, ama altı boş ve doldurulamayan bir suçlama… Bundan beraat etmesi ile diğer davada tutuksuz yargılanmaya geçilmesine sebebiyet vereceğini umuyoruz.
“HÜKÜMETİN KÂR ZARAR HESABI YAPMASI LAZIM”
Benim üzüntüm şu: Tüm Türkiye bazı insanların suçluluğunu görüyor buna rağmen devlet onları affediyor, bazı insanların suçsuzluğunu görüyor devlet onları suçlu görmeye devam ediyor. Onlar belki vahametin farkında değiller ama halkın nazarında her gün, her an güven sarsılması yaşanıyor. Burada Devlet büyüklerinin kazanım kayıp hesabını yapmaları lazım. Mesela Hocaefendi dışarıda olsaydı ve üç-beş eleştiride bulunsaydı -ki bunlar bir âlimin öngörüsüyle yapmış olduğu gayet münasip tenkitlerdi- bundan mı daha çok zarar göreceklerdi yoksa şu an kaybettikleri güvenden mi daha çok zarar görüyorlar?
FURKAN NESLİ: Hocam, yaşanan zulmün Alparslan Kuytul Hocaefendi’ye olan ilginin ve hayranlığın çeşitli kitlelerde artmasına vesile olduğunu görüyoruz. Bu ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
SEMRA HOCAHANIM:
“HALKIN TEVECCÜHÜ SUÇ OLDU”
Yaşadığımız süreç bu konuda ciddi bir mesafe kat edilmesine vesile oldu. Hocaefendi’nin isabeti, hikmeti, ilmi konuşması, olayları adil bir şekilde değerlendirmesi, Müslümanın da Müslüman olmayanın da hakkını savunması, bizim mahalle sizin mahalle ayrımı yapmaması, olaylara bakışını cesur bir şekilde ortaya koyması toplumun çeşitli kitleleri tarafından takdire şayan görülmeye başlamıştı. Hatta -operasyondan önce- ciddi bir teveccühün var olması ile dosyamıza hukuk tarihine geçecek olan bir suç(!) girdi: “Halkın teveccühüne yön verme.” Bu kötü bir şey mi iyi bir şey mi? Halk bir şey görüyor ki teveccüh ediyor. Zaten bundan sonra da bu operasyon başımıza geldi.
“ONA SAHİP ÇIKIN, DEDİ”
Ben, Hocaefendi’nin video veya derslerinin çeşitli kesimler tarafından takip edildiğine bizzat şahit olanlardanım. Karşılaştığım bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum. Yürüyüşlerimizden birinde bir beyefendi dükkânının önünde oturuyordu. Biz önünden geçerken arkamızdan ‘Ona sahip çıkın! O doğruları söyledi’ diye seslendi. Bunun üzerine kendisine döndük. ‘Bütün videolarını izledim, her zaman hakkı söyledi, aman onu yalnız bırakmayın, ona sahip çıkmaya devam edin’ dedi. Bu gibi desteklere sadece ben değil arkadaşlarımız da şahitler. İstanbul’da yürüyorduk tesettürlü bir bayan yanımıza yaklaştı, arkadaşlar Hocamızın eşi olduğumu söyleyince ‘size sarılmak istiyorum’ dedi öyle bir muhabbetle yaklaştı ki hayret ettim. Kaç cadde dolaştık, yığınların arasından geçtik; kimse olaydan habersiz değildi, ‘takip ediyoruz, inşallah tez zamanda kurtulur, biz de dua ediyoruz’ tarzında çok güzel tepkilerle karşılaştık. Bu olay Hocaefendi’nin tanınmasını arttırdığı gibi ona olan muhabbeti de arttırdı. Çünkü mazlum duruma düşmek ayrı bir pozisyon oluşturuyor.
“GÖRÜNEN İLGİDEN BAŞKA BİR DE DİP DALGA VAR”
Şunu da eklemek istiyorum: İnsanımız şuan, hak verdiğini ya da hak vermediğini dile getirmekten çekiniyor; ‘şu haklı, bu haksız biliyorum ama şimdi konuşmayalım’ pozisyonu çok yüksek oranda… Ben, bize ulaşan ilgi ve teveccühten başka görünmeyen bir dip dalganın da oluştuğunu söyleyebilirim. Evet, Hocaefendi çok sıkıntı çekti, dokuz aydır tek kalmak kolay bir şey değil... Bizler de dışarıda ciddi sıkıntılar yaşıyoruz ama bunun hikmetlerinden bir tanesi de bu olsa gerek diye düşünüyorum. Bu söylediğimizi ileride hep beraber göreceğiz inşallah.
FURKAN NESLİ: Hocam Alparslan Kuytul Hocaefendi’ye Medya aracılığıyla birçok iftira ve karalamalarda bulunulmasına rağmen videolarının izlenme oranı yüzbinleri buluyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
SEMRA HOCAHANIM:
“MEDYA PLAKETİ HAK ETTİ”
Kırpılmış videolarla medyamızın sonsuz desteğini aldık, plaketi hak ettiler! Yandaş ve iftiracı medyamızın namertçe yaklaşımları ciddi bir yayılma ve duyulma sebebi oldu. Ben reklamın iyisi kötüsü olmaz mantığından hoşlanmıyorum, iftiralar bizi çok yıpratıyor. Ancak şöyle bir durum da var ki bazı kimselere Furkan Vakfını/ Alparslan Kuytul’u ne zaman tanıdınız diye soruyoruz; medyada çıkan şu haberlerden tanıdık, kalemi kırılmıştır meselesini, konferansların engellendiğini duyduk ve araştırmaya başladık diyorlar. Önümüze en büyük engellerin konulduğu ve en ciddi iftiraların atıldığı dönemler, insanların videolara teveccühünün en çok arttığı dönemler olmuş. Keşke Hocamızın hakkını verselerdi, insanlar keşke karşısında durarak değil de onu anlamaya ve tanımaya çalışarak sesini duysaydı.
FURKAN NESLİ: 12 Ekim akşamı Merkez Camii çıkışında tatsız bir olay yaşadınız, geçmiş olsun. Polisin Furkan Gönüllülerine müdahalesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
SEMRA HOCAHANIM: Bize ‘ölmeden ölü numarası yapın’ diyorlar. Ama biz yaşıyoruz, canlıyız, haklıyız ve buna sonuna kadar inanıyoruz. Böyle bir haklılık payımız varken meşru bir zeminde, rahatsızlık vermeyen hassas bir topluluk olduğumuz halde böyle bir şiddet uygulaması değerlendirilebilecek bir durum değil. Kardeşlerimiz gerçekten medenice davranıyorlar. Daha evvel de anlatmıştım. 22 Nisan olayında yaşadıklarımız hala gözümün önünde… Bu içimize işlemiş bir medeniyet.
Emniyet mensupları bizi çok iyi tanıyordur. Gayet saygılı davranıyoruz kendilerine, onlar bizim de amirimizdir, bu konuda bir sıkıntı yaşamıyoruz. Genel bir karar var onlar da bunu uygulamaya çalışıyorlar. Tamam, ama bizim de meşru haklarımız var ve bu haklarımızın elimizden alınmasını kaldıramayız artık! Bu noktada gerçekten çok dolduk. Takip ediyorsunuzdur, rahibin serbest bırakılmasının her ne kadar hukuki yönü varsa da siyasi tarafının ne olduğunu herkes biliyor. Böyle bir gücün karşısında Türkiye durmak istemedi, haklı gerekçeleri olabilir ama sonuçta bu kişiye yapılan suçlamalar ortadaydı ve kesin konuşuyorlardı. Bir devlet başkanı bizzat kendi ağzıyla ajan dediği kişiyi serbest bırakınca bunu hazmedemedik.
12 Ekim akşamı doğaçlama bir şekilde yüze yakın aracın olduğu bir konvoy gerçekleşti. Bu, haksızlığı hazmedemeyişin bir dışa vuruşuydu. Yine çevreye zarar vermeden ortaya çıkan bir patlama noktası… Öncesinde planlanmış ve eyleme dönüştürmek adına yapılmış bir şey değildi. Akşam namazı geçmek üzereydi, hep beraber camiye gidip namazımızı kılalım diye düşündük. Tabi içimizde yutamadığımız bir öfkemiz, hazmedemediğimiz bir zulüm lokması var. Aklımıza geldi; parkta oturduk, erkek kardeşlerimiz sağ olsunlar çok güzel ilahiler- marşlar söylediler, şiirler okudular. Sonra caddeye doğru ilerledik, zaten az ilerde herkes araçlarına binecekti. Yüz iki yüz metre bir mesafeydi, parkın kenarında ve koşu parkurunda doğal bir yürüyüş yapıyorduk… Bir anda gelişen olayda neye uğradığımızı şaşırdık.
RUMEYSA HOCAHANIM: Bir anda yolu kestiler biz adeta üst üste binmiş gibi olduk. Olduğumuz yol kesilince biz diğer yola geçmek zorunda kaldık. Yola çıkınca da bu sefer “nasıl bu yolu kapatırsınız?” dediler. Yolu kapatmıyoruz, siz önümüzü kestiniz mecbur diğer yola taştık dedik. O sırada ezilmeyelim diye de biraz yola geçmiş olduk.
SEMRA HOCAHANIM: Onlar yolu kapatınca biz de mecbur caddeye doğru geçtik. Çok acımasızcaydı; itekliyorlar, arkadaşlarımıza coplarla vurarak kaldırımda yürüyün diyorlardı. Ben zaten kaldırımdayım daha nereye yürüyebilirim! Yanımda bir kardeşimizin beline öyle şiddetli vurdular ki arkadaşımız tökezledi tam yere düşecekken dahi yürü diye bağırdılar. Nasıl yürüyeyim ben, sen böyle yaparsan yürünür mü? Böyle bir güç gösterisi, bizim algılayabileceğimiz bir şey değil. Neyden korkacağım ben! Öldürecek misiniz bizi? Ben o arbedenin bizzat ortasındaydım. Yaptığımız iş bunu gerektirecek bir şey değildi orada gerçekten şiddetli bir durum ortaya çıktı. Şiddeti şiddetle kınıyorum. Bunu hak edecek insanlara yapsınlar. Ne maksat güttüklerini gerçekten anlayabilmiş değilim. Bunu izah ederlerse de sevinirim.
Mahkeme süreci yaklaşıyor, biz bu sesi bir kere nara yapmaya niyet etmişiz. Çok şükür bütün kardeşlerimiz bu konuda hem fikir, sessiz çığlığımızla Türkiye çınlayacak demiştik. Sosyal medya dışında ses-gürültü yapmıyoruz, illegal bir şey yapmıyoruz. Bu tarz olmaması gereken davranışlar bizim mücadelemizi baltalayamaz; daha da ileri taşır. Bunlar halkın da tepkisine neden olacak şeyler ve daha çok kendilerine karşı bir tepki ortaya çıkarıyor.
Rabbim nasip ederse sonuna kadar farklı yöntemlerle de olsa devam edeceğiz. Biz bu haksızlığın altında ezilmek istemiyoruz. Ölmeden ölü muamelesini kaldıramıyoruz. Diriyiz, dipdiriyiz çok şükür. Şeyh Edebali çok güzel söylemiş; “Haklı Olduğun Davadan Korkma!”
FURKAN NESLİ: Rumeysa Hocam Dergimizin son sayısında ‘Mazluma Umut Olmak’ başlığı altında bir yazı kaleme aldınız. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?
RUMEYSA HOCAHANIM: ‘Mazluma Umut Olmak’ yazısı zor bir yazı oldu benim için, çünkü ‘umut olmak´ çok zor… Zulüm hakikaten çok artmış durumda. Yazımda da bazı benzetmeler yaptım. Halimizi okyanusun kenarındaki adama benzettim. Hani gece bir fırtına kopmuş ve bir sürü denizyıldızı sahile vurmuş hepsi can çekişiyor, bunu gören adam ne yapacağını şaşırmış durumda. Bir onu atıyor, bir bunu atıyor. Yani bazen o adamın yerinde gibi hissediyorsun kendini. O kadar çok zulüm artmış ki, her yerde, her konuda ne yapacağını şaşırıyorsun. Çaresiz hale geliyorsun. Bazen de zulme bizzat maruz kalıyorsun, o zaman da denizyıldızının yerinde hissediyorsun kendini ve gözün o adamı arıyor. Rabbimizin; “Size ne oluyor ki, Rabbimiz bizi bu zalim halktan, topluluktan kurtar diyen kadınlar, erkekler ve çocuklar için savaşmıyorsunuz?” ayeti aklıma geliyor. Ayette “yöneticileri zalim olan” gibi bir ifade geçmiyor, “halkı zalim olan bir topluluktan kurtar” ifadesi geçiyor. Yani bu mustazaflar: “Ya Rabbi! Biz mazlumuz ama mazlumiyetimize şahit olan halk seslenmiyor, kendine dokunmayınca bir şey demiyor, bizi savunmuyor, müdafaa etmiyor, bizim derdimizi anlamıyor. Bu halk zalim olmuş, bize çare aramıyor, bize umut olmuyor. Kendi rahatlarına bakıyor, bizim derdimize derman olmaya çalışmıyor” diyerek hallerini Allah’a arz ediyorlar.
Mazluma umut olma noktasında bir hayallerimiz, bir de imkânlarımız var... Hayallerimiz bütün dünyadaki zulmü yok etmek. Allah Azze ve Celle bize bu hayali kurduruyor, hayallerimize yön veriyor. Muhterem Hocam der ki; “Kur’an insanın kafasını büyütür” düşünen insan, hikmetli insan yapar.
Şuna yürekten inanıyorum; Allah bize boş hayal kurdurmaz. Din yani düzen, medeniyet; ahkâmından ahlakına varıncaya kadar, Allah´ın dediği şekilde oluncaya kadar onlarla mücadele edin diyor Allah Azze ve Celle. Rabbimiz muazzam bir hayal kurduruyor, muazzam bir hedef gösteriyor ve böylece muazzam bir sonuç istiyor bizden. Bunları düşününce tüm mazlumlara umut olman gerektiğini anlıyorsun.
FURKAN NESLİ: Semra Hocam Bolu´da gözaltına alındınız, öncelikle çok geçmiş olsun. Neler yaşadığınızı bizlere kısaca anlatabilir misiniz?
SEMRA HOCAHANIM: Masum ama suçlu, o mu suçlu biz mi suçluyuz bilmiyoruz? Atkı suçsa takan ne, takan suçluysa atkı ne, bu konu bayağı bir polemik oldu. Yaşadığımız olay büyük bir olay değildi. Her yerde yaptığımız gibi Bolu’da da yine atkılarımızla çarşıda dolaştık sonra ileride bir çay bahçesi vardı. Öğle ezanı henüz okunmadığından bir çay içelim dedik. Sonra da namaz kılıp yola çıkacaktık. Çay bahçesinin önünde Bolu’nun o güzel tabelası vardı. Orada resim çektirelim dedik atkılarımızla, bu da mutat olarak yaptığımız normal bir şeydi. O esnada emniyet mensupları geldiler ve atkıları çıkartmamız gerektiğini söylediler. Biz de bunun suç olduğunu düşünmediğimizi söyledik. Suç olduğunu bile bile devlete meydan mı okuyacağız, kafa mı tutacağız? Böyle bir şey beklenemez bizden, biz yasaları bilebildiğimiz kadarıyla uygulamaya çalışan, yasanın dışına çıkmayan, suç teşkil edecek bir durum ortaya koymamak için elinden geleni yapan ama bu arada da masum bir mücadelede bulunmak, masumların, mazlumların kurtulması için gayet masumane ve meşru yollarla bir mücadele gösteren kimseleriz.
Bizim bu yaptığımız sessiz, zararsız, meşru bir eylemdir. Ben bunu bazı gazete ve sitelerin çarpıttığı gibi polisi görünce ‘sağlık için yürüyoruz dediler’ demek istemiyorum. O işin esprisiydi bunu polis de anladı... Ben eşimin suçsuz olduğunu düşünebilirim, buna inanabilirim, hatta şunu da söyleyeyim, diyelim ki mahkeme hüküm verdi ben o hükme inanmayabilirim. İnanmak zorunda mıyım? Diyelim ki terörü destekledi dedi ben ona inanmayabilirim. Ben suçsuz olduğuna inanıyorum. Er ya da geç adalet tecelli edecek demem suç mu? Bunu söylediğimde suçluyu övmüş mü sayılacağım? Ben oradan alınıp emniyete götürülmemi hem düşünce hem yaşama hakkıma müdahale olarak gördüğüm için çok üzgün olduğumu ve bundan dolayı teessüflerimi bildirdiğimi, böyle bir şeyin asla yakışık alan bir durum olmadığını ifade ettim.
Memurların, ‘Çıkar atkını, teslim et, onu suç unsuru olarak tutanağa alayım’ demelerini zillet, aşağılanma olarak kabul ediyorum. Bu atkıyı takan kardeşlerimizin hepsi Hocamıza zulüm yapıldığına ve Hocamızın haklı olduğuna kalben inanmaktadır. Hepimiz onun mücadelesi için çırpınıyoruz. Ben atkıyı çıkartacak olsaydım parkta ‘çıkarın’ dediğiniz anda çıkarırdım buraya da hiç gelmezdim. ‘Zorla mı alacaksınız’ dedim, ‘hayır zorla alamayız, savcılıktan kararın çıkması lazım’ dediler. ‘Tamam, o zaman savcıdan karar çıksın, savcı zorla atkılarımıza el koymuş olsun’ dedim. İlginç bir şekilde atkılar alındı, paketlendi mahkemeye sevk edildi.
Mesele atkı değil veya beylerden bayanlardan birtakım kimselerin her gün yürümesi de değil. Burada bir özgürlük mücadelesi var ve zulme karşı bir direniş var. Ben bunu bu şekilde algılıyorum ve arkadaşlarımızın da bu şekilde algıladıklarını görüyorum. Bize bakanlar da herhalde bu şekilde algılıyorlardır. O yüzden de atkı takmamız sorun olarak görülüyor.
FURKAN NESLİ: Son sayımızda “Zulüm Bitene Kadar” başlığıyla Furkan Gönüllülerinin yapmış oldukları eylemlere yer vermiştik. Özgürlük yürüyüşleri mahkeme sürecine kadar devam edecek mi?
SEMRA HOCAHANIM: Dokuz aydır gerek sosyal medya üzerinden gerekse yapmış olduğumuz konuşma, ziyaret ve halkın arasında geçirdiğimiz vakitlerde bu zulme tepkimizi verdik. Sosyal medya üzerinden bizi takip edenler ilk andan itibaren çok ciddi tepkiler verdiğimizi bilirler.
Bizi görenler “Emniyetten, Valilikten izin alın, bin kişiyle yürüyün ya da basın açıklaması yapın” diye düşünüyor olabilirler. Neden böyle yöntemlere başvuruyoruz? Çünkü basın açıklaması yapılmasına izin verilmiyor. Bolu’da basın açıklaması için bir dilekçe verdik. Netice çıkacağına inanmıyordum ama yine de şansımızı denemek istedik. Dilekçeden netice çıkmadı, reddedildiğine dair bize tebligat da yapılmadı. Buna rağmen Hocamıza selam gönderelim, destek olalım diye on saatlik yoldan ziyarete gelen arkadaşlarımız, izinsiz basın açıklamasına gelenler sınıfına girdirilerek şehre alınmadılar.
Adana’da kardeşlerimiz yürüyüş için valiliğe başvurdular. Polis kontrolünde izin verilen bir caddede, sınırlı sayıda yapılması planlanan normal bir yürüyüşe bile izin çıkmadı.
Yürüdüğümüzde izin aldınız mı diye soruyorlar. Daha onlardan niye izin isteyeyim ki? Hangi iznimize bir açık kapı bıraktılar, ne zaman haklarımızı bize verdiler? Bastıra bastıra bu hale getirdiler. İzin almamız gereken şeyler yapmıyoruz. Her vatandaşın normal yapabileceği şeyleri yapıyoruz. Defalarca reddedildiğin kapıya bir daha niye gidesin… Bu hale gelmiş olan bir kitlenin bu kadar bastırılmaya çalışılmasını ciddi manada hikmetsizlik olarak görüyorum.
RUMEYSA HOCAHANIM: Hikmetsizlik, medeniyetsizlik… Böyle bir şey o çok özendikleri Avrupa´da bile yok. İnsanlar orada duygularını, düşüncelerini, fikirlerini açıkça ortaya koyabiliyorlar. Bizde vahye uyulmadığı gibi akla da uyulmuyor. Aklın dahi yaşatacağı bir medeni durum vardır. Maalesef ülkemizde akla da mantığa da uyulmayarak medeniyetten fersah fersah uzaklaşılıyor. Üçüncü dünya ülkelerinden daha beter durumdayız. Türkiye medeniyet anlamında daha da gerilere gidiyor. Beşeri hukukun oluşturduğu bir takım adaletli durumlar vardır. Vahye uyulmadığı gibi hukuka da uyulmuyor. Burayı tamamen medeniyetsiz bir memleket haline getirdiler. Ufacık bir tepkiyi büyük bir tepki gibi, illegal bir faaliyet gibi değerlendiriyorlar ve bunu kısıtlamaya çalışıyorlar. Bu şekilde şuna yasak buna yasak; şuna şunu yapma, buna bunu yapma dersen bu toplum düşünemez hale gelir. Düşünemeyen toplumlardan da asla bir başarı, bir ilerleme bekleyemezsin. Gencinden de kadınından da erkeğinden de bir başarı bekleyemezsin. Gitgide daha da geri kalmış, köhnemiş kafalar oluşur. Böylece toplum tamamen cahil bir hale gelir.
Yürüyen kadınlara müdahale edilmesi çok garip… Atkıya müdahale edilmesi, bunun suç unsuru gibi görülmesi, tek kelimeyle skandal.
FURKAN NESLİ: Furkan Gönüllülerinin en çok merak ettiği konulardan biri de Hocamızın mahkemesinin nerede olacağı ve sonucun neler getireceği. Bu konu hakkında bir öngörünüz var mı, bizleri bilgilendirebilir misiniz?
RUMEYSA HOCAHANIM: Mahkemenin Adana Adliyesi’nde olacağını biliyoruz. Hocamızın mahkemeye gelmesi gerekliliği konusunda savcılıktan talep var ama ne karar verilir bilmiyoruz. Belki de Hocaefendi’nin durumu özel görülür bu nedenle de getirmeyebilirler. Öngörümüz elbette ki Hocamızın beraat etmesi çünkü gerçekten ortada hiçbir delili yok, tabi suçlamalar var, iddialar var ama bu iddiaları destekleyecek hiçbir delil bulunamadı. Her zaman diyoruz: yokun ispatı olmaz, olmadık iddialarla yoku ispat etmeye çalışıyorlar. O iddiaları ispat noktasında aciz kalıyorlar. Özellikle son birkaç haftadır yayımlanan belgeler onların iddia ettikleri suçlamaları yerle yeksan edecek nitelikte. Belgeler bize özellikle terör noktasında kesinlikle beraat çıkacağını düşündürüyor. Ortaya başka bir ihtimal çıkmıyor, şayet bunun dışında bir karar verilirse skandal üstüne skandal olmuş olur, bu kadarını göze alacaklarını zannetmiyorum.
Mahkeme konusunda çok umutluyuz asla negatif bir sonuç beklemiyoruz. Siyasi bir karardır negatif çıkabilir, diyenleri de çok kale almak istemiyorum. Nasıl yaparlarsa yapsınlar siyasi, sosyolojik ne düşünürlerse düşünsünler başka bir alternatifleri yok; çünkü suçsuzluğumuz açık ve nettir, hatta kendi raporları ile bu ispatlanmış durumdadır. Bu raporlar da suçsuzluğumuzu çok net ortaya çıkardı, başka bir sonuç çıkmaz inşallah.
FURKAN NESLİ: Rumeysa Hocam, Muhterem Hocamız gibi bir şahsiyetin tutuklu bulunmasıyla Türkiye’nin hatta Ümmeti Muhammed’in kaybı nedir?
RUMEYSA HOCAHANIM: Kaybımız büyük, biz talebeleri olarak duygusal anlamda da elbette büyük bir kayıp ve eksiklik yaşıyoruz ve bu eksiklik her gün daha da içimizi yakıyor. Soruda da belirttiğiniz üzere gerçekten hem ülkemizin hem de Ümmeti Muhammed’in kaybının büyük olduğunu görüyorum. Hocamızı uzaktan-yakından bir nebze olsun tanıyan bu durumdan dolayı ne kadar büyük bir kayıp yaşadığımızı anlatıyor. Onun aydın ve âlim vasfı, topluma yön veren insan olma vasfı, dertli olma vasfı ve her noktada gördüğü problemlere müdahale etme cesareti… Şu anda Hocaefendi’nin hapsedilmesi sebebiyle bu özelliklerden maalesef yararlanılamıyor. Hocaefendi´nin aydın vasfı o kadar bariz ki eski dilde aydın demek ‘münevver’ demektir yani toplumu aydınlatan insan, topluma ışık saçan insan demektir. 21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonlarına yaklaştığımız şu yıllarda her noktada büyük bir karanlık, büyük bir zulmet içindeyiz, ülke olarak da önümüzü göremiyoruz, Ortadoğu coğrafyası olarak da dünya âlem olarak da karanlığın içerisindeyiz; esasında Avrupa´nın durumu da içler acısıdır. Dolayısıyla bu zulmeti aydınlığa çevirecek, önümüze projektör tutacak böyle kaliteli, aydın insanların sayısını arttırmak gerekirken böyle bir insanı, bu ülke için büyük bir kazanç olan Hocamı, hapsetme yolunu seçtiler. Gerek dünyada gerekse İslam âleminde hassaten Türkiye’de aydın insan kıtlığı yaşıyoruz. Münevver insan, toplumu tanıyıp da topluma yön veren, toplumun dertlerine çareler arayan, bunun için ömrünü harcayan insan o kadar az ki, işte bu ülkeye bir tane gelmiş, elbette başka hocalarımız da var ama Hocaefendi bu noktada biraz daha öne çıkıyor.
Şu an kimse gerçekleri konuşmuyor, çok az insan cılız sesle konuşuyor bu da toptancı bir konuşma gibi oluyor. Bu nedenle Hocaefendi’nin yüksek perdeden hakikati haykırması çok önemliymiş, bugün bunu daha iyi anlıyoruz. Bir tek onun sesi çıkıyormuş. Şu anda her ülkede problemler had safhada; İslami hareketler ve cemaatler bitmiş durumda, âlimlerin sesi kesilmiş, yeni âlim de yetişmiyor, yetişenler de korkak yetişiyor. Hocaefendi’nin bugüne kadar yapmış olduğu konuşmalarında gerek dinle ilgili gerek siyasi meselelerle; dış politika yahut ekonomi ile ilgili konulardaki isabeti, hikmeti artık aleni durumda. Dolayısıyla böyle bir insana danışılması lazım. Memleketin belli noktalarda rayına oturması için bu kaçınılmazdır.
FURKAN NESLİ: Okurlarımız adına gündem hakkında yapmış olduğunuz bu değerlendirmeler için Allah razı olsun diyoruz. Başyazarımız Alparslan Kuytul Hocaefendi ve tüm mazlumların bir an evvel özgürlüğüne kavuşması duasıyla.