7 Ekim 2023 Aksa Tufanı’ndan sonra Ümmet-i Muhammed’in omuzlarındaki yük her geçen gün artarken mahşer günü vereceği hesap da gittikçe ağırlaşıyor. Gazzeli bir babanın “Rasulullah’a söyleyin ümmet bizi yalnız bıraktı!” cümlesi bile ümmetin kalbini dağlamaya, kendini muhasebe edip harekete geçmesine yetmeliydi… “Müslümanlar nerede?” diye feryat eden analar ve çocuklar tam olarak şu ayetin hayat bulmuş hali değil midir: “Size ne oluyor ki Allah yolunda ve: ‘Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu) gönder, bize katından bir yardım eden yolla’ diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?”1
Müslümanlar olarak birçok açıdan suçluyuz. Bu zulmü durduramadığımız, ufacık İsrail’in karşısında ‘dur’ diyecek bir ümmet olamadığımız için suçluyuz. Gayrimüslimlerin ‘insanlık’ adına gösterdikleri tavrı, yaptıkları eylemleri hatta kınamaları bile bizler insanlıktan çok daha yüce bir değer olan ‘kardeşlik’ adına yapmadığımız için suçluyuz. Öyle bir kesim de var ki Müslüman olduğunu iddia ettiği halde tüm dünyayı ayağa kaldıran bu savaş hiç yokmuş gibi hayatına devam ediyor. Bunlar da kendi toz pembe dünyasını bozmadıkları, bozmak istemedikleri için suçludurlar. Yukarıdaki ayette de geçtiği üzere savaşmadığımız, mücadele etmediğimiz için suçluyuz. Mücadele etmediğimiz her dakika suçluyuz.
Şu ana kadar hep yapmadıklarımız üzerinden suçluluğumuzu irdeledik. Fakat yapmadıklarımızdan hesaba çekileceğimiz gibi elbette yaptıklarımızın da dünya ve ahirette karşılıkları olacaktır. Bunlardan belki de en önemlisi hayata hiçbir şey olmamış gibi devam etmektir. Gazze’de açlıktan ölen bebeklerin sayısı her geçen gün artarken midesini doyurmanın hatta tıka basa doldurmanın derdine düşmek ve israfı hayatının bir parçası haline getirmektir. Müslüman kardeşi başını sokacak bir çadır bile bulamazken evini daha güzel hale getirmek için kafa yormaktır. Gazzeli kardeşlerinin sesi olacak, en azından zulmü duyurma vazifesini ifa edecek paylaşımlar ve konuşmalar yapmak yerine içi boş, tamamen dünya kokan konuşmalar ve paylaşımlarda bulunmaktır. Yapmadıklarımız gibi yaptıklarımızın listesi de uzar gider. Hiçbir şey yapamıyorsak da en azından yaptıklarımızı terk etme zamanı değil midir? Dünyaya dalıp giden dertsiz Müslümanların, savaştan ve açlıktan ölen bebeklerden utanmaları gerekmez mi? Gereksiz her bir tüketim ve israfta Gazzeli çocukların açlıktan yaşaran gözlerini hatırlamak çok mu zor?
Bu ümmet özünden ne kadar da uzaklaştı. Ayet ve hadisler ışığında yaşayan bir ümmetten, Kelime-i Tevhid’in manasını bile bilmeyen bir ümmet haline geldi. Bizler “Komşusu açken tok yatan bizden değildir”2 diyen Peygamberin Gazze’de açlıktan ölen bebekler varken, bir tarafta da israf eden ve israfta haddi aşan ümmetini görür olduk. Yedikçe yiyen, daha çok yedikçe daha çok lezzet almak isteyen, lezzetperest Müslümanlar görür olduk.
Tamamen kurgu olan dram filmlerinde bile kalpleri kabarıp tüm merhametiyle (!) ağlayan fakat reelde yaşanan insanlık dramına, katliama ve soykırıma gözlerini kapatan seyirciler olduk. Film icabı evladını kaybeden anneye üzüldüğümüz kadar Gazze’de açlıktan ölen, bombalanan, kafatası patlayan, elleri ayakları koparak ölen binlerce çocuk yüreğimize dokunmadı! Ağzımızın tadı kaçmasın diye haberleri kapattık. Sosyal medyada karşımıza çıkan kanlı görüntüleri hızlıca kaydırdık. İhtiyacımız olan bir çanta içinse internette saatlerce vakit harcadık. Bizler Rabbimizin: “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez”3 ayetine rağmen her türlü israfı yaptık. Rabbimiz nimeti savuranların şeytanın dostu olduğunu söylüyor: “Gereksiz yere de saçıp savurma! Çünkü savurganlar şeytanların dostlarıdır. Şeytan da rabbine karşı çok nankördür.”4
Görmek isteyene, kalbine dokunmasına izin verene oldukça etkili tablolar var karşımızda. Yemek dolu tencereyi yere düşürdüğü için başında ağlayan çocuk, açlıktan ölen bebeğinin incecik kalmış cesedine sarılan anneler, yere dökülen unları ceplerine doldurmaya çalışan çocuklar, paraşütle gelen yardımlara ulaşmaya çalışırken öldürülen gençler, hayvan yeminden yemek yapmak zorunda kalan kadınlar… Bu acı tabloların karşısında ise yaşam kalitesinden (!) ödün vermemek için boykotu bile başaramayan, hiçbir aşırılığına çeki düzen vermeyen, adeta ağır bir gaflet uykusuna yatmış olan Ümmet-i Muhammed… Bu uykuyu parçalanmış bebek cesetleri bile bozamıyorsa daha ne bozabilir?
Utanmalıyız! Kardeşleri katledilirken elinden hiçbir şey gelmeyen aciz Müslümanlar olarak en azından utanmalıyız! Karnımızı doyurduğumuz her an, sıcak yatağımıza girdiğimiz her gece, her temiz kıyafet giydiğimizde, her temiz su içtiğimizde aklımızdan kardeşlerimiz çıkmamalı ve o gün mücadele adına bir şeyler yapma isteği hasıl olmalı. Bazı gerçekleri unutmamak üzere:
· Bu dünyada sadece Müslüman olduğu için açlıktan ölen bebekleri,
· Kendine ait toprakları terk etmediği için katledilen, üstelik vahşice katledilen on binlerce Müslümanı,
· Sadece Gazze’de doğduğu için ölüme doğan binlerce bebeği,
· Bizim gibi hatta belki de bizden çok daha konforlu bir hayata sahipken bir sabah her şeyini kaybederek kendini savaşın içinde bulan kardeşlerimizi hatırlamalıyız.
Yapılacak çok şey, yazılacak çok kelam, edilecek çok dua var… Efendimiz’in duasıyla yazımıza son verirken Müslümanlara ellerinden ne, ne kadar geliyorsa yapmaya devam etmeleri gerektiğini hatırlatıyoruz.
“Rabbimiz! Bütün işlerimizdeki israfımızı, ölçüsüzlüğümüzü, cahilliğimizi, hatalarımızı ve bizden daha iyi bildiğin her türlü kusurumuzu bağışla! Ya Rabbi! Ciddi ve şaka yollu yaptığımız yanlışlarımızı, bilerek ya da bilmeyerek işlediğimiz günahlarımızı affeyle!”5
1. Nisa, 75
2. Hâkim, Müstedrek, 4/183
3. A’raf, 31
4. İsra, 26-27
5. Müslim, Zikir, 70