Bugün Batı Medeniyeti’nde, insanlığa ve insancıllığa bakışın son durumunu özetleyen bir cümle: İnsanlık Öldü; Yaşasın Hümanizm!
Rönesans’la birlikte ortaya çıkan hümanizm akımı, batının, dinin ortaya koyduğu değerlerden insan aklının ortaya koyduğu değerlere yönelimidir. Muharref İncil’in insan fıtratına ters düşen öğretilerinden sıyrılan batılı filozof ve bilim adamları, hümanizm ile aklı ve bilimi, bilginin ve hakikatin gerçek kaynağı olarak görmeye başladılar. Bunun sonucunda, insan aklı kutsalın yerini aldı. Yani hümanizm, Hristiyanlığı ve dahi tüm dinleri dışlayan, insanı kutsayan bir hareketin adıdır. Kavram olarak her ne kadar Rönesans’la ortaya çıkıp, 19. Yüzyılda popüler hale gelse de, batı felsefesinin temelinin atıldığı antik Yunan’dan itibaren var olduğu anlaşılmaktadır. Batılı Filozof Ernest Renan’ın şu cümleleri hümanizmin temelde nasıl bir akım olduğunu ve neyi hedeflediğini ortaya koymaktadır: “Yürekten inanıyorum ki geleceğin dini, katıksız hümanizm olacaktır… Belli bir şekle bürünmeyecek bu inanç, akıldan başka kılavuz tanımayan, dünyada gönlünce yaşayan geniş hür bir ilimdir… İşte insanlığı kanatlandıracak inanç budur.”1
‘İnsan’ diyerek yola çıkan bu din düşmanı seküler hümanistler, insanın ruhunu öldürmüşler; insanı kuru akla, bilime ve nefse köle yaparak büyük zararlar vermişlerdir. İnsan, ruhu adeta çekilip alınmış, ölmeden önce öldürülmüş, yaşar gibi görünen, ucube bir varlığa dönüştürülmüştür. İşin garip olan, ancak artık garipsemediğimiz tarafı ise, Batılı ideolog ve düşünürler ne zaman bir kavram ortaya atsalar, o kavramın tam tersi bir sonuçla karşı karşıya kalınması durumudur. Yani ortaya atılan tez, pratikte kendi antitezini yaşamaktadır. Cemil Meriç hümanizm için ‘kavramdan çok kılıf; kelime değil bukalemun’2 der. Tıpkı demokrasi, özgürlük, feminizm gibi… Hümanizm de kuru bir iddiadan, bir kandırmacadan, daha da ötesi insana ve insanlığa zarar vermekten başka bir anlam ihtiva etmemektedir.
Hümanizmin öncülerinden Protagoras: ‘İnsan her şeyin ölçüsüdür’ der. Dini insanın hayatından çıkararak, ölçüyü Allah’tan değil de insandan almak gerektiğini söyleyen hümanistler, bu düşünce ile insanı yücelttiklerini, kölelikten kurtardıklarını, kısacası insanperest olduklarını iddia etmektedirler. Oysa ölçüyü Halık’tan değil de mahlûktan alan bu zihniyet sayesinde, insanoğlunun dengesi bozulmuş ve kantarın topuzu kaçırılmıştır.
Her ne kadar ‘hümanizm’ akımının tek manası ‘insanperestlik veya insancıllık’ olmasa da, bugün bu kavram yaygın olarak bu anlamda kullanılmaktadır. Biz de yazımızda, hümanizmin biraz da bu yaygın anlamını kastederek, batının ne kadar hümanist yani; insancıl ve insana değer veren bir medeniyet olup-olmadığını anlatmaya çalışacağız.
Hümanizm akımının ortaya çıktığı ve pratik olarak uygulandığı iddia edilen batı toplumuna baktığımız zaman ne kadar insanperest olduklarını(!) kolayca anlayabiliriz. Kendisini hümanist olarak tanımlayan batı, kendi insanına ne kadar değer vermektedir? Bu medeniyet kendi insanını manevi değerlerden uzaklaştırarak, nefsi ilahlaştırmıştır. Nefsi ilahlaşan insan, bu ilahın kölesi durumuna düşmüştür. Yani Allah’a kul olup eşrefi mahlûkat olabilecek insan, aşağılık duygulara köle olup esfele safiline düşürülmüştür. Ve böylece insan, değerini kaybetmiştir. Onların anladığı hümanizm, gerçekten insanı yücelten, ona değer veren bir anlayış olsaydı, onu nefsinin kölesi haline getirmezdi. İslamiyet ile elmas değerine çıkarılan insan, hümanizmin köleleştirmesiyle cam parçası gibi değersizleştirilmiştir. Batının insanı getirdiği nokta ortadadır. Madden modern ve rahat bir hayat yaşayan, güzel şehirlerde güzel evlerde refah içerisinde keyiflenen insan, ruhi fukaralığın içerisinde kıvranmaktadır. Nasıl mutlu olacağını, geleceğe dair ümidini neyin yeşerteceğini, kalbini aklını nasıl mutmain edeceğini bilememekte ve bu durum onu şuursuzca, adeta başı kesilmiş tavuk gibi, bir o tarafa bir bu tarafa savurmaktadır. Batıda insanlık, insanın eliyle öldürülmüştür. Hümanizm safsatasıyla diriltilmeye çalışılsa da, ağacın kendi kurdu ağacı yok etmeye devam etmektedir.
İnsancıl olduğunu iddia eden bu medeniyet, insanlarını bireyselci ve egoist yapmıştır. Sadece kendilerini düşünen ve kendi hayatlarını yaşayan bu insanlar, komşularını, akrabalarını, hatta anne babalarını ve çocuklarını dahi, hayatlarının bir parçası olarak görmemektedirler. ‘Kreş eken, huzurevi biçer’ sözü biraz da onların bu durumunu özetlemektedir. Evlat kıymeti bilmeyen ve çocuklarıyla haşır neşir olurken kalpleri yumuşamayan bu insanlar, insan kıymeti bilebilirler mi? Milyonlarca insanın öldürülmesini umursayabilirler mi? Mümkün değil. Avrupa’ya giden ve oradaki insanların birbirlerine selam verdiğini gören bazı Müslümanlar, onlardaki insan sevgisinin bizimkinden daha fazla olduğunu zannetmektedirler. Evet, bazen görüntü, özü kamufle eder. Devasa bir ağaç çok mahir bir şekilde içindeki çürüğü, özündeki kofluğu göstermeyebilir. Tıpkı oradaki yolların temizliğine bakıp, gerek temizlik anlayışının gerekse de medeniyetin oralarda var olduğunu zannedenlerin düştüğü yanılgı gibi. Birbirlerine gülümseyen, sabahları ‘günaydın’ diyen bu insanların, birbirlerine karşı başka da eyvallahları olmamaktadır. Komşusundan günlerce hatta yıllarca ses-seda çıkmadığı halde onu merak etmeyen; annesinin öldüğünü huzurevinden gelen telefonla öğrenen; 18 yaşını geçmiş çocuğunun işten çıkarıldığından, aç bilaç bir durumda olduğundan habersiz olan veya haberi olsa dahi kendini ona yardım etmeye mecbur hissetmeyen insancıklar diyarı Avrupa…
Hümanizm ile insana değer verdiğini iddia eden, bu yalanlar diyarı sözde medeniyet, feminizm ile de kadına değer verdiğini, onun haklarını koruduğunu iddia etmektedir. Bu medeniyet yalanlar ve akıl oyunlarıyla, içi boş kavramlarla insanları koca bir girdabın içine sürükleyip yok etmektedir. Feminizm girdabına kapılan kadınlar, kadın olmaktan çıkarılıp erkekleştirildikleri gibi, insanlıktan da çıkarılıp eciş-bücüş bir varlığa dönüştürülmüştür. Bir taraftan adeta bir süs bebeğine dönüştürülen kadın, dışı boyalı içi kof bir halde, kişiliğini, akli melekelerini, yeteneklerini ve fıtri özelliklerini kaybetmektedir. Diğer taraftan ise, erkeklerle aynı kulvarda koşturulmakta, asli görevlerinin üstüne bir de para kazanma görevi yüklenerek hayattan bezmesi sağlanmaktadır. Avrupa, Amerika ve tüm gayr-ı İslamî toplumlar, erkeklerle eşit ama adaletin zerresinin olmadığı, mutsuz kadınlar diyarıdır; parası cebinde ama ekonomik özgürlükle de huzuru bulamayan, huzursuz kadınlar diyarıdır; özgür gibi görünen ama hakikatte bin bir çeşit prangayla esir edilmiş kadınlar diyarıdır… İşte hümanizmin de bir parçası olan feminizm, insanı bozmaya ahdeden bu akımın, kadını bozmak için özel bir çaba gösterdiğinin kanıtıdır. Çünkü değeri düşürülmüş kadınların yaşadığı bir toplumun, değerlere sahip, ahlaken ve manen güçlü bir toplum oluşturması mümkün olmayacaktır. İşte materyalist/hümanist kuramcıların idealindeki toplum, tam da böyle bir toplumdur.
Hümanizmi kendi ülkelerinde bu şekilde tatbik eden bu sözde insancıllar, yüz yıllardır Afrika’ya, oradaki milyonlara yaptıkları muameleyle de, ne kadar insanperest olduklarını(!) ispatlamaktadırlar. Bunlar hümanizm diye diye hırsızlığa, talana devam ettiler. Hümanizm bunları insan yapmadı bilakis, yamyam yaptı; kan emici vampir yaptı. Bunlar keşke hiç ‘insan! insan!’ demeselerdi; bunlar keşke hiç insanperest olmasalardı. Böyle diye diye kendilerini ilahlaştırıp, diğer tüm toplumları kendilerinin kölesi olarak kategorize ettiler. Hümanizmin Darwinizm’den etkilenen fikir adamları ‘Batı insanı maymundan insana tam olarak dönüşmüş yani, hakiki insan formunu tamamlamıştır. Diğer insanlar ise bu dönüşümü tam olarak gerçekleştirememiş kitlelerden ibarettir’ demektedirler. İnsana, milyarlarca insana böyle bakan bir zihniyetten insancıllık bekleyene yazıklar olsun! Bu insan müsveddeleri sana –bana insan nazarıyla bakmıyor! Sen ise hâlâ medeniyetin, insancıllığın onda olduğunu zannediyorsun; onun yanında aşağılık kompleksine kapılıyorsun; kendi medeniyetinden utanıyorsun; Pes!
Ve bu insanperest batının Ortadoğu’daki milyonlara yaşattığı zulümler... Milyonlar öldürüldü… Öldürülenler insan… Rabbimizin her birine bir âlem kadar kıymet verdiği insan… İnsana değer veren, insanın üzerine bombalar atar mı? İnsana değer veren çocuk öldürür mü? İnsana değer veren kapısına geleni kovar mı? İnsanları hem evlerinde yaşayamaz hale getireceksin, hem de mecburen senin kapına dayanana kapını açmayacaksın? Siz hümanistler! Bu dünyanın ve insanlığın başına gelen en büyük belasınız! Siz insanlara koca dünyayı dar eden, en büyük insanlık düşmanısınız! Siz hiç hümanist olmayın! Çünkü hümanist oldukça vuruyorsunuz; bozuyorsunuz; öldürüyorsunuz.
Batı’nın insana ne kadar kıymet verdiğini karnı aç, ayağı çıplak, çocuğu hasta, beslenmeden, eğitimden, temiz bir sudan dahi yoksun Afrikalıya sor; cevabı net alırsın… Memleketi yıllardır işgal edilen, toprakları her gün küçülen, her an ölüm veya hapis korkusuyla yaşayan bir Filistinli gence sor; cevabı net alırsın… Bombalardan kaçan, ölüm pahasına Ege Denizi’ni aşan, Avrupa kapılarında ‘kapıyı açarlar mı’ diye beklerken, yeni doğmuş bebeğini buz gibi havada pet şişedeki buz gibi suyla yıkayan anneye sor; cevabı net alırsın…
Hz. Ali Radıyallahu Anh; “İnsanlık bir nimettir herkese nasip olmaz” der. Şu bir gerçektir ki, insanlık Batı’ya nasip olmamıştır. Ancak, Batı’ya hayranlık duyan ve git gide onlara benzeyen bizim insanımız insanlıkta hangi noktadadır? Bu sorunun cevabını da sizlere bırakıyorum.
1- Ernest Renan: İlmin Geleceği
2- Hisar Dergisi