Bu yazımızda üzerinde çokça tartışılan bir kavramı ele aldık… İslamcılık kavramını, birilerinin yönlendirmesiyle değil, İslam’ın perspektifinden bakarak tanımlamaya çalıştık… Bu tanıma dâhil olanları ‘gerçek İslamcılar’; dâhil olmayanları ise ‘sözde İslamcılar’ olarak isimlendirdik… Bununla beraber, kimler İslamcı, kimler değil sorusuna da, özetle açıklama getirmeye çalıştık…
İslamcılık kavramı, aslında bizim kavramımız değil. Bu kavram, İslam’ın ideallerini sahiplenenlere, birileri tarafından koyulmuş, sonradan çıkma bir kavram. Şayet bu idealler bütün Müslümanlar tarafından sahiplenilseydi böyle bir kavram da ortaya çıkmazdı. Yani her Müslüman İslamcı olsaydı İslamcılık diye ayrı bir sıfattan bahsedilmesi durumunda kalınmazdı.
İslamcılık, İslam’a ve İslam’ın tüm ideallerine sahip çıkan, bu idealleri Kur’an sünnet çizgisinden sapmayarak hâkim kılmaya çalışan Müslümanlara verilen bir sıfattır. İslam’ın en büyük ideali ise, tevhidi yeryüzünde hâkim kılma idealidir. Muhterem hocamızın beliğ ifadesiyle: ‘Allah’ın dünyasında Allah’ın dediğinin olmasını’ gerçekleştirme ideali… Dünyanın doğusunda batısında, kuzeyinde güneyinde, İslam Medeniyetini hâkim kılma ideali… Tüm dünyada iyiliği yayma, kötülüğü def etme ideali… İnsanı yeniden fıtratına döndürme ideali… Haramlara engel olma, farzları yerleştirme ideali… Akan kanı durdurma, mazlumun gasbedilen hakkının hesabını sorma, adaleti sağlama ideali…
Dolayısıyla gerçekten İslamcı olan bir hareketin sancağında ‘tevhid’ yazacaktır. İnsanları kula kulluktan kurtarıp, bir olan Allah’a kul yapma ideali, İslamcının en büyük ve vazgeçilmez hedefidir. Öncelikle kalplerde Allah’ın hâkimiyetinin sağlanması, bir süre sonra toplumun durumunu değiştirecektir. Toplumun durumu yani yaşam tarzı değiştiğinde ise, yönetim ‘Allah’ın otoritesinin hâkim olduğu’ bir yönetime evrilecektir. Kalplerde Tevhid, toplumda Tevhid ve devlette Tevhid yerleştiğinde, o memlekette ‘İslam Medeniyeti’ kurulmuş olacaktır.
İslamcılık kavramını ortaya atanlar, bunun tanımını yaparak ve bu tanıma girenleri de bilahare belirleyerek, bir nevi yönlendirme yaparak, ‘İslamcılık budur’ ‘İslamcılar da bunlardır’ demeye çalışmaktadırlar. Yani birileri, bizim ideallerimizi sahiplenmeyenleri İslamcı gibi göstererek, ‘İslamcı Müslüman’ profilini kendi istedikleri gibi çizmektedirler. Böylece Müslümanlar, yanlış İslamcılık tanımına ve tavsifine ikna edilmektedirler. ‘İslamcılık bu; İslamcılar da bunlar… Sen de bunların bir parçasısın; bunların bir parçası olmak istemiyorsan, İslamcı olma!’ mesajı verilmeye çalışılmaktadır.
İslamcılığı tanımlayıp, bu tanıma, hedefi İslam Medeniyeti olmayan ve metodu da gayrı meşru olan, parti vs. gibi grupları dâhil edenler, bu gruplar İslam’a aykırı bir şeyler yaptıklarında veya herhangi bir alanda başarısızlık gösterdiklerinde, ‘İslamcılık iflas etti’ demeye başlıyorlar. Birileri bir kavram ortaya atıyor, tanımını kendisi yapıyor, istediği grubu bu kavrama dâhil ediyor, sonra da bu gruplarla işleri bitince, kavramı da, grupları da buruşturup çöpe atıyor…
Bugün İslamcı olarak addedilen örneklere kısaca baktığımızda, bunların birçok temel konuda İslam’ı referans almadıklarını açıkça görüyoruz.
Örneğin Kürt sorununa gerçek İslamcı bir lider ‘Kur’an hakem olsun…’1 diyerek, tamamen İslami bir çözüm yolu önerirken, sözde İslamcı bir lider ‘sonuna kadar savaş’ diyerek, bırakın İslami bir çözümü, problemi daha da derinleştirerek insani çözümü dahi bırakabiliyor. Gerçek İslamcı ile sözde İslamcı liderler ve hareketler arasında, daha birçok temel meselede taban tabana zıtlıklar olmaktadır; olacaktır.
Bir hareket İslam’ın hedeflerini bırakmış, başka hedefler tayin etmişse, o hareket veya grup İslamcı olma vasfını kaybetmiştir. İslam Medeniyeti ideali yerine batı medeniyetini dillendirenler, hatta ‘Kopenhag kriterlerini Ankara kriterleri yapacağız’ diyerek onların medeniyetlerine entegre olanlar, İslamcılıkla uzaktan yakından alakası olmayanlardır. Bunlar, sanki İslam’ın bir medeniyet projesi yokmuş gibi, adeta aşağılık kompleksi içerisinde batı medeniyetini kanıksamaktadırlar. Oysa aşağılık batı medeniyetinin kodamanları, bizim ilkesizlerimizi, kendi içlerine almadıkları gibi, aba altından sopa göstererek, oyalamayla beraber alay etmektedirler. Sahte İslamcıların düştüğü bu durum, dünyadaki İslam algısına zarar vermekte ve Müslümanları ve memleketimizi de rezil etmektedir.
Bir hareket, parti veya grup, bayrağına tevhidin dışında herhangi söylem veya ideolojiyi yazdığında, İslamcı olma vasfını kaybedecektir. Dolayısıyla demokrasi, milliyetçilik, ahlakçılık, hümanizm gibi ideoloji veya söylemleri metot olarak benimseyenler, İslamcılıktan çıkmışlardır. İslamcı, takip ettiği metodu da İslam’dan alandır.
Örneğin bir parti, liberalizmi, demokrasiyi ve laikliği benimsemişse, bu parti İslamcı bir parti değildir. Maalesef insanımızın İslami duyarlılığı birçok parti tarafından kullanılmaktadır. Halkın nabzına göre şerbet sunma niteliğindeki bazı söylemlerle İslamcıymış gibi görünen bu partiler (bunlar, halka dönük konuşmaların dışında, entelektüel çevrelere verdikleri demeçlerde, ‘İslamcı’ olmadıklarını özellikle vurgulamaktadırlar), sırtını İslamcılığa dayayıp, ondan güç alıp, halktan destek almaya çalışmaktadırlar. Aslında bu şekilde, İslamcılık kisvesi istismar edilmektedir.
Ahlakçılık söylemiyle ortaya çıkarak, sadece toplumun ıslahını hedefleyenler, İslam’ın devlet idealinden vazgeçenler, İslamcı vasfını kaybetmişlerdir. İslamcılık bir bütündür. Kişi veya herhangi bir hareket, bir konuda İslamcı başka bir konuda gayrı İslamcı olamaz, olmamalı… Esasında salt ahlakçı söylemle yola çıkan bu gruplar, hiçbir zaman toplumun ahlaki seviyesini de yükseltememişlerdir. Tevhid kökünden beslenmeyen kuru ahlakçılık, pansuman çözümden öteye gitmeyecektir. Bugün memlekette başörtüsü serbest olmasına, imam hatiplerin orta kısmı tekrar açılmasına rağmen, gençlerimiz hızla İslam’ın ruhundan, şeklinden uzaklaşmaktadır.
Devletin içine sızarak, tavizler vere vere makamları kapmaya çalışanlar, İslam’dan ziyade kendilerini hâkim kılmaya çalışarak devlete talip olanlar, İslamcı vasfına sahip değillerdir. İslamcı, devlete taliptir ancak, bu şekilde ve bu gaye ile değil… Tıpkı muhafazakârlaşma gibi, sistemle yakınlaşma da İslamcılığı ve İslamcılıkta var olan muhalif ruhu öldürecektir. Laik devleti kanıksayanların, bu devlette yer edinmek için çaba gösterenlerin, bu devleti İslami hassasiyete sahip olanların nazarında meşrulaştırmaya çalışanların İslamcı olduğunu söylemek, İslamcılığı yok etmekten başka bir gaye güdemez.
Kimileri de İslamcılığı radikalizm olarak göstermeye çalışmaktadır. Bunlar, terörist olarak nitelendirebileceğimiz kimi grupları İslamcıymış gibi gösterip, İslam’dan ve İslamcılıktan uzaklaştırma çabasından başka bir şey değildir. Örneğin bir Amerikan projesi olduğu artık açıkça bilinen IŞID, İslamcı gösterilmeye çalışılmaktadır. Bir anda ortaya çıkan, İslam’a ve Müslümanlara bu kadar zarar veren, her yönüyle düşmanın ekmeğine yağ süren bu terörist yapıyı dahi İslamcı olarak gösteriyorlar ya, bu durum bir Müslüman için akla zarar bir durumdur. İşin en sıkıntılı tarafı ise, bu grupların İslamcı olduğuna, özellikle medya yoluyla, İslamcılıktan bihaber olan Müslüman halk da inandırılmaktadır. Böyle gruplar gösterilip, ‘bize destek olmazsanız radikaller gelir’ denilerek, ‘ölümü gösterip sıtmaya razı etme çabası’ da gözden kaçmamalıdır.
Yine İslam’ın hedeflerini ütopya olarak, bu hedeflere ulaştıracak yegâne yöntem olan ‘Rabbani metodu’ da bu çağda uygulanamaz olarak görenler, halkımızı, içi boş, sahte İslamcılığa sevk etmektedirler. Hedef gayrı İslami, yol gayrı İslami… Bu durumun kaçınılmaz sonu, İslamsız bir İslamcılığa sürüklenme olacaktır. Bu sürüklenme, Müslümanların her konuda ezilmesinin, yenilmesinin ve İslam düşmanlarının da saltanatlarını sürdürmesinin devamını sağlayacaktır. Bu ümmetin bu kadar zulüm altında dayanmasının mümkünâtının kalmadığı bilinmelidir. Bunun farkında olarak, gerçek İslamcıların daha fazla çalışma, adeta rahat yüzü görmemecesine çalışma mecburiyeti, akıllardan çıkmamalıdır.
Sözde baharlarla gerçek baharı engellemeye çalışanlar, sözde cemaatler ile cemaatlerden insanları soğutanlar, sözde İslamcılarla da İslamcılığı bitirmeye çalışmaktadırlar. Oysa yeryüzünde tevhid hâkim olmadıkça İslamcılık bitmez… Zulüm bitmedikçe İslamcılık bitmez… Kula kulluk devam ettikçe İslamcılık bitmez… İslam Medeniyeti kurulmadıkça İslamcılık bitmez… İslam var olduğu müddetçe, yani kıyamete kadar İslamcılık bitmez.
Sözde İslamcıların sonlarını, yok oluşlarını veya birileri tarafından yok edilişlerini gördüğümüz şu dönemde, gerçek İslamcıların özgüvenle, gür seda ile İslamcı söylemleri haykırma zamanı gelmiştir. Yapılan hatalardan veya başarısızlıklardan, gerçek İslamcılık ve gerçek İslamcılar suçlu değildir. Bunu öyle gösterenlerin gayesi, gerçek İslamcıları bezdirme veya İslamcı olabilecek kitleyi durdurma gayesidir. Buna müsaade etmemeliyiz…
Sözde İslamcılar iktidar olmadan önce İslam, bu memlekette, İslamcı olan olmayan birçok kaygılının umudu idi… Bugün gelinen noktada insanlar, ‘İslam’la da olmuyormuş’ demeye başladılar. Oysa hakkaniyetli her insan şunu görmelidir: İslam bu memlekette en az yüz yıldır iktidarda değil. Namaz kılanların, hanımı başörtülü (tesettürdeki yozlaşma, ahlaktaki yozlaşma, debdebeli ve lüks hayatlar yaşayan görgüsüzlerin sayısının artması, İslamcıların başta olmadığının bir diğer açıdan göstergesidir…) olanların başta olması, İslamcıların başta olduğunu göstermez. İnsanlar ellerini vicdanlarına koysunlar, İslam’ı ve gerçek İslamcıları suçlamasınlar.
1) https://www.youtube.com/watch?v=JAYblshm68E