Fahr-i Kâinât Efendimiz, konuşurken maksadını daha iyi ifade edebilmek ve sözlerinin en iyi şekilde anlaşılmasını sağlamak için gerektiğinde jest ve mimiklerini kullanırdı. Davetimizin etkili olması için ilgilendiğimiz ve tebliğ yaptığımız insanlarla konuşurken Efendimizin uyguladığı gibi bizler de beden dilimizi etkili bir şekilde kullanırsak daha verimli bir davet çalışması yapmış oluruz.
Ebu Musa el-Eş’arî Radıyallahu Anh anlatıyor, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Mü’min diğer mü’min için parçaları birbirini perçinlenmiş bina gibidir” buyurdu, ardından da bunu açıklamak için parmaklarını birbirine kenetledi.1 Burada Efendimizin parmaklarını birbirine kenetlemekle, İslam nimetiyle kardeş olan mü’minlerin birbirlerine olan hüsn-ü muamelelerini, yardım ve desteklerini ve bu sayede sağlam bir cemiyet tesis etmelerini temsil etmektedir.
Sehl bin Sa’d Radıyallahu Anh’ın bildirdiğine göre Peygamber Efendimiz: “Yetimi koruyup kollayan kişi ile ben, cennette şu ikisi gibiyiz” buyurdu, işaret ve orta parmağını gösterdi.2 Peygamberimiz hem sözleriyle hem de parmakları ile işarette bulunarak, ümmetini yetim, kimsesiz ve çaresizleri koruyup kollamaya yönlendirmekte, böyle davrananların cennette kendisine komşu olacaklarını bildirmektedir. Yapılan bu işaret, cennette Efendimiz ile vuku bulacak yakınlığı müşahhas hale getirmektedir.
İbn-i Mes’ud Radıyallahu Anh de şu hâdiseyi nakletmektedir: Kureyş’ten seksen kadar adamla birlikte Allah Rasulü’nün yanında bulunuyorduk. Orada Kureyşliler dışında başka kimse yoktu. Vallahi o gün gördüğüm yüzlerden daha güzel yüzler görmedim. Kadınlardan söz açtılar ve onlar hakkında konuştular. Peygamberimiz de onlarla konuşmaya katıldı. … Sonra yanına vardığımda şehadet getirip şöyle buyurdu: “Ey Kureyşliler! Allah Teâlâ’ya isyan etmediğiniz sürece bu işin (insanları idare etmenin) ehli sizlersiniz. Eğer Allah’a isyan ederseniz O, -elindeki dalı göstererek- bu değneğin soyulduğu gibi sizi soyacak birini size gönderir.” Efendimiz sonra elindeki dalın kabuğunu soydu. Öyle ki dal bembeyaz olmuştu.3
Câbir Radıyallahu Anh’ın kıyametin yakınlığı ile ilgili naklettiği şu rivâyet de konumuz açısından pek mühim bir misaldir: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hutbe irad ettiği zaman gözleri kızarır, sesi yükselir, “Düşman sabah ve akşam üzerinize hücum edecek, kendinizi koruyunuz” diye ordusunu uyaran kumandan gibi hiddeti artar ve şehadet parmağı ile orta parmağını bir araya getirerek: “Benimle kıyametin arası şu iki parmağın arası kadar yaklaştığı sırada ben peygamber olarak gönderildim” derdi…4 Burada da Rasulullah Efendimiz, kıyametin yakınlığını ifade etmek için şehadet parmağıyla orta parmağını birbirine yaklaştırmıştır.
Ebu Said Radıyallahu Anh anlatıyor: Muhacirlerin fakirlerinden bir grupla birlikte oturmuştum. Bunlardan bir kısmı, diğerleri(nin karaltısından istifâde) ile çıplaklıktan korunuyordu. Bir kimse de bize Kur’an okuyordu. Derken Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem çıkageldi ve yanımızda durdu. Rasulullah’ın gelmesi üzerine Kur’an okuyan kişi okumayı bıraktı. Rasulullah da selam verdi ve: “Ne yapıyorsunuz?” diye sordu. “Ey Allah’ın Rasulü! O hocamızdır, bize Kur’an okuyor. Biz de Allah Teâlâ’nın kitabını dinliyoruz” dedik. Bunun üzerine Fahr-i Kâinât Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Ümmetim arasında, kendileriyle birlikte sabretmem emredilen kimseleri yaratan Allah’a hamdolsun!” dedi. Sonra Allah Rasulü kendisini bizimle aynı seviyede tutarak ortamıza oturdu. Eliyle işaret edip: “Şöyle (halka yapın)” dedi. Cemaat hemen etrafında halka oldu ve yüzlerini ona doğru çevirdiler. Neticede Rasulullah bizlere şu müjdeyi verdi: “Ey yoksul muhâcirler, size müjdeler olsun! Size Kıyamet gününde tam bir nûr müjdeliyorum. Sizler cennete, insanların zenginlerinden yarım gün önce gireceksiniz. Bu yarım gün, (dünya günleriyle) beş yüz sene eder.”5
Efendimiz bazen de mübarek elleriyle bir şeyi tutup kaldırırlar ve onun vasıtasıyla bir hususu öğretirlerdi. Ubâde bin Sâmit Radıyallahu Anh’ın anlattığına göre Peygamber Efendimiz, ganimet develerinden birinin üzerinden bir tüy alıp (orada bulunanlara göstererek) şöyle buyurmuştur: “Bu ganimet malında sizden birinin ne kadar hakkı varsa benim de o kadar hakkım vardır. Ganimet malından sakın haksız yere bir şey almayın, çünkü bu, kıyamet günü sahibi için rezilliktir. İpliği, iğneyi ve bundan daha değersiz şeyleri (saklamayıp) verin…”6
Efendimiz burada da kul hakkına riayeti tavsiye buyurmakta, bu hususta en küçük bir haksızlığı dahi yasaklamakta, bunu da deveden aldığı hafif ve ince bir tüyle müşahhas olarak göstermektedir.
Ashâb-ı Kirâm, Efendimiz’in duygu ve düşüncelerini mimiklerinden anlarlardı. Nitekim Ebu Saîd el-Hudrî Radıyallahu Anh şöyle demektedir: “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem örtüsü altındaki bâkire kızdan çok daha hayâ sahibi idi. Bir şeyden hoşlanmadığında biz bunu O’nun yüzünden hemen anlardık.”7 Hâsılı tâlim ve terbiyede jest ve mimikler kullanılmalıdır. Zira bu usul, mevzuların kolaylıkla anlaşılmasına, akılda kalmasına ve unutulmamasına yardımcı olmaktadır.
Jest; Bir duyguyu, düşünceyi yada bir konuyu anlatırken el, kol, ayak veya baş ile yapılan hareketler ve beden hareketlerinin tamamına verilen isimdir. Mimik ise; Bir duyguyu, düşünceyi yada bir konuyu anlatırken kaş, göz, ağız, yüz hareketleriyle anlatılmasıdır.
Kaynak: http://www.nedir.com/jest-ve-mimik
- Buhârî, Mezâlim, 5
- Buhârî, Edeb, 24
- İbn-i Hanbel, I, 458
- Müslim, Cum’a, 43
- Ebu Dâvûd, İlim, 13
- İbn-i Hanbel, V, 330
- Buhârî, Edeb, 77; Menâkıb, 23; Müslim, Fedâil, 67