“İnsanlar sırf ‘inandık’ demekle; hiçbir sınavdan geçirilmeksizin bırakılıvereceklerini mi sanıyorlar?”1
İman, sırf dille söylenen bir söz değildir. Birtakım yükümlülükleri olan, kendine özgü ağırlıkları bulunan bir emanettir. Sabretmeyi gerektiren bir cihaddır. Katlanılması zorunlu olan bir çabadır. Bu yüzden, insanların “inandık” demeleri yeterli değildir. Sınavdan geçirilmeden, bu sınav esnasında kararlılıklarını ortaya koymadan, bu sınavdan cevherleri arınmış, kalpleri berraklaşmış olarak çıkmadan sırf böyle bir iddiada bulunmakla bırakılmazlar. Tıpkı ateşin altını eriterek, saf altın madeni ile karışımında bulunan diğer değersiz madenleri birbirinden ayırması gibi aynı şekilde sınavlar da kalpleri şekillendirir.
“Biz onlardan önceki kuşakları sınavdan geçirdik. Bu sınav sonucunda Allah, doğru sözlüler ile yalancıları kesinlikle belirleyecektir.”2
Kuşku yok ki, iman, yüce Allah’ın yeryüzündeki emanetidir. Bu emaneti ancak ona lâyık olanlar, onu taşıyacak güce sahip bulunanlar, kalplerini tüm diğer duygulardan soyutlayıp, içtenlikle ona özgü kılanlar yüklenebilir. Onu rahata ve konfora, huzur ve güvenliğe, nimet ve aldanmaya tercih edenler taşıyabilirler bu emaneti. Bu emanet, yeryüzü halifeliğidir. İnsanları Allah’ın yoluna sevk etme, yüce Allah’ın mesajını insanların hayatında gerçekleştirme görevidir. Hiç kuşkusuz bu, onur verici ve ağır bir emanettir. Bu emanet, insanların yerine getirmekle yükümlü oldukları yüce Allah’ın bir emridir. Bu yüzden sınamalara sabredecek şekilde özel yöntemle hareket etmek gerekmektedir.
Bir müminin batıl ve batıl taraftarları tarafından eziyetlere uğratılması, sonra kendisini savunacak, destek olacak bir yardımcı bulamaması bir imtihandır. Ve bu imtihanın en belirgin şeklidir. O kadar ki, imtihan sözü duyulur duyulmaz, zihinde uyanan ilk olgu budur. Ancak bu, imtihanın en ağır şekli değildir. Değişik şekillerde ve yöntemlerde beliren daha birçok imtihan vardır.
Bir insanın kendisinden dolayı aile fertlerinin ve sevdiklerinin başına bir felâketin gelmesinden korkması, üstelik böyle bir durumda onları savunamaması, son derece acı ve etkileyici bir imtihan şeklidir. Aile fertleri ve sevdikleri ona gelip barış yapmasını ya da teslim olmasını telkin ederler. Nitekim bu surede, bu tür bir imtihanın son derece ağır ve meşakkatlisi olan anne ve baba tarafından imtihana tabi tutulmaya işaret edilmiştir.
Dünyanın batıl taraftarlarına yönelmesi, insanların onları başarılı ve zinde görmesi, herkesin onları övmesi, kitlelerin onların başarılarını alkışlaması, önlerine dikilen tüm engelleri bertaraf etmeleri, buna karşılık müminin ihmal edilmiş olması, sevilmemesi, kimsenin onu savunmaması, savunduğu hakkın değerinin bilinmemesi de çok acı bir imtihan şeklidir.
Bir diğer imtihan şekli de var ki, onu günümüzde açıkça görmek mümkündür. Evet, bir müminin, ahlaki ve toplumsal değer yargıları bakımından kokuşmuş bazı devletlerin; toplumsal açıdan kalkınmış olmalarını, Allah’ın dinine karşı çıkıp isyan ettikleri halde güç ve zenginlik elde etmelerini görmesi de üstesinden gelinmesi çok zor olan bir imtihandır.
Nefis ve ihtiras imtihanı
Bir de en büyük imtihan vardır. Nefis ve ihtiras imtihanı. Toprağın çekiciliği, et ve kanın ağırlığı, nimet ve iktidar ya da rahatlık arzusu. Nefsin derinliklerinde, hayat şartlarında, toplumun mantığında ve devrin insanlarının düşüncelerinde yer eden engellere rağmen, iman yolunu izlemenin zorluğu bütün imtihan şekillerinden daha ağır ve daha büyük imtihandır.
Yol uzayıp Allah’ın yardımı gecikince, imtihan daha şiddetli ve daha ağır olur. Bu durum karşısında, yüce Allah’ın koruduğu kimselerden başkası direnç gösteremez, sabredemez. Bunlar iman gerçeğini içlerine sindiren kimselerdir, bu büyük emaneti, eksiksiz bir şekilde yüklenen ve gereğini yapan kimselerdir.
Hiç kuşkusuz yüce Allah, bu şekilde müminleri imtihan etmekle onlara azap etmeyi, sıkıntılara sokup denemekle, onlara eziyet etmeyi istemiyor. (Haşa) Bu imtihan ve denemelerin asıl amacı, emaneti yüklenebilmek için gerçek anlamda hazırlanmaktır. Çünkü bu emanet özel bir hazırlığı gerektiriyor. Bu da ancak fiili olarak meşakkat çekmekle, zorlukları pratik hayatta tutmakla, gerçek anlamda ihtirasları yenmekle, acılara karşı hakkıyla sabretmekle, imtihanın uzun süreli ve çok ağır olmasına rağmen, gerçekten Allah’ın zaferine ya da sevabına güvenmekle mümkün olur.
Zorluklar, insan ruhunu adeta eritir, pisliklerini giderir. İçindeki potansiyel güçleri uyarır ve yoğunlaştırır. Sert ve şiddetli darbelerle döverek madenini sertleştirir, parlatır. Aynı şekilde zorlukların toplumlar üzerinde de büyük ve kalıcı etkileri vardır. Acıların, zorlukların potasında eritilen toplumlardan geriye sadece tabiat itibariyle en sarsılmaz olanları, karakterleri en sağlam olanları, Allah’la sıkı sıkıya ilişki halinde bulunanları, O’nun katındaki iki güzelliği; zafere ya da ahiret sevabına şiddetle bağlananları kalır. Böyle bir süreçten geçen toplumlar en sonunda bayrağı teslim alırlar. Çünkü bu hazırlık ve deneme devresinden sonra artık emaneti yüklenecek niteliklere sahip olmuşlardır.
Kanını feda eden, sinirlerini yıpratan, rahatını, huzurunu bir kenara bırakan, arzularından ve zevklerinden vazgeçen sonra eziyetlere ve birçok şeyden yoksun olmaya karşı sonuna kadar sabreden biri kuşkusuz, uğrunda bunca fedakârlıkta bulunduğu emanetin ne kadar değerli olduğunun bilincinde olur. Bu yüzden çektiği bunca acıdan, katlandığı bunca fedakârlıktan sonra bu emaneti ucuza kaptırmaz.
İman ve hak davasının en sonunda üstün gelmesi, nihai zaferi kazanması ise, yüce Allah’ın vaadi ile garanti altına alınmıştır. Bir mümin Allah’ın vaadinin yerine gelmesinden kuşku duymaz. Ama eğer bu vaad gecikirse hiç kuşkusuz yüce Allah’ın planladığı bir hikmetten dolayıdır. Ve mutlaka iman davası için, müminler için hayır kaynağıdır. Hiç kimse yüce Allah kadar hakikate ve hakikat taraftarlarına ilgi gösteremez, onları koruyamaz. İmtihandan geçirilen, çeşitli musibetlerle denenen müminler için, Allah’ın hak davasını yüklenecek güvenilir kimseler olarak Allah tarafından seçilmeleri yeterli bir ödüldür.
Bir sahih hadiste Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “İnsanlar arasında en ağır imtihandan geçirilenler peygamberlerdir. Sonra salih kişiler gelir. Bu böylece devam eder gider.” Kişi dini duygularının düzeyine göre, denenmek amacı ile imtihandan geçirilir. Eğer sarsılmaz bir inanca, köklü bir dini pratiğe sahipse, imtihanın dozajı arttırılır.
Müminleri dinlerinden döndürmek için onlara baskı uygulayanlara, eziyet edenlere, bu amaçla her türlü kötülüğü yapanlara gelince; onlar Allah’ın azabından kaçıp kurtulamazlar. Onların kof güçleri istediği kadar debdebeli, ihtişamlı görünsün, bir balon gibi şişirilmiş batıl sistemleri istediği kadar sağlam ve sarsılmaz görünsün, sonunda kesinlikle yakayı ele vereceklerdir. Allah’ın vaadi bu yöndedir, her zaman geçerli olan yasası eninde sonunda bunu öngörür.
Kaynak
________________________________________
1-Ankebut, 2
2-Ankebut, 3