Dosya

Modern Dünyada Bir Zaruret(!): Huzurevleri ve Tarihçesi -1

Paylaş:

İnsan doğar, yaşar ve tabii olarak yaşlanır. Yaşlılık insan ömrünün en doğal süreçlerinden biridir. Yaşlılık; insan yaşamının son evresi olarak bilinen, gelişme ve olgunlaşmayı takip eden, fiziksel ve psikolojik değişimlerin meydana geldiği, kayıpların, kronik hastalıkların ve çöküşün görüldüğü bir dönem olarak nitelendirilmektedir. Yaşlılıkla birlikte bireyin çoğunlukla yargılama, algılama, bellek, üretkenlik, yaratıcılık gibi biyolojik, fizyolojik, psikolojik, sosyo-kültürel, ekonomik ve toplumsal yetenekleri azalmaya başlamaktadır.

Dünya Sağlık Örgütünün yaşlanmayı kronolojik yaptığı sınıflandırmaya göre 0-18 yaş arası: Ergen, 18-65 yaş arası: Genç, 65-74 yaş arası: Genç-yaşlı, 74-84 yaş arası: Yaşlı, 85 yaş ve üzeri: Çok yaşlı kabul edilmektedir. İnsan ömrünün son dönemlerine denk gelen yaşlılık evresinde insan, yaşamını idame ettirmede zorlanmakta ve adeta annesinin bakımına muhtaç olduğu günlere dönerek ikinci bir bakıcı kuvvete ihtiyaç duymaktadır. İslam toplumunda yaşlılar ailenin ve toplumun hürmet gösterilen ayrılmaz bir üyesidir. Ancak modern dünyaya geldiğimizde dede ve nine kurtulunmak istenen, insana yük olan ya kendi haline bırakılan ya da huzurevlerine gönderilen biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yazımızda özellikle huzurevi konusu işlenecek olup tarihi süreci ve günümüzde evrildiği noktalar ele alınacaktır.

YAŞLI BAKIM EVLERİ VE HUZUREVİNİN TARİHÇESİ

  • Selçuklu ve Osmanlı Dönemi

Yaşlıları koruma hizmetini veren ilk kurum Selçuklular Döneminde 11. yüzyılda kurulmuştur. Sivas’ta 11. yüzyılda Rehaoğulları tarafından Darülreha (Huzurevi), Mısır’da Erbil Atabeyi Muzaffereddin Ebu Sait tarafından yaptırılan Gökbörü tesisleri, dört darülaceze, dullar için barınma tesisi bulunduğu saptanmıştır. Memluklular döneminde 13. yüzyılda Kahire’de açılan Seyfettin Kalavun Hastanesi ve tesisleri dul kadınlara ve yaşlılara hizmet vermiştir. Osmanlılar döneminde imarethaneler, aşevleri ve tekkelerin muhtaç yaşlılara hizmet verdikleri bilinmektedir. Kurulan darülrehalar, yapılan vakfiyeler ve hastaneler günümüzde yaşlı bakımı ile ilgili hizmetleri yerine getirmekteydiler. Osmanlı döneminde sosyal hizmetler 19. yüzyıla kadar vakıf kuruluşları tarafından verilmekteydi. Bu alanda hizmet veren kamu kuruluşları ve hayır kurumları 19. yüzyılda kurulmaya başlanmıştır. Bu kuruluşlar diğer ihtiyaç gruplarının yanında yaşlılara da hizmet götürmekteydiler. Bunların arasında yer alan 1868 yılında kurulmuş olan Kızılay Derneği ve 1895 yılında kurulmuş olan Darülaceze, Osmanlı döneminde kurulup günümüze kadar yaşayan kurumlardır.

  • Cumhuriyetin İlanından Günümüze

Cumhuriyetin ilanından sonra 1930 tarihinde yürürlüğe giren 1580 sayılı yasa ile ilk defa kamu kuruluşu olan belediyelere, bakıma muhtaç kişilerin (yaşlıların) korunması, yaşlı evleri yapma ve yönetme yükümlülüğü getirilmesi üzerine değişik illerde aceze evleri, güçsüzler yurdu, düşkünler evi ve huzurevi adı altında yatılı yaşlı kuruluşları açılmıştır. Aynı zamanda çeşitli dernekler, azınlıklar ve gerçek kişiler de yaşlılara hizmet vermek amacıyla yatılı yaşlı kuruluşları açmışlardır. Yapılan bu yardım ve faaliyetlerin planlanması ve organize edilerek yapılması amacıyla 1963 yılında Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü kurulmuştur.

“Muhtaç Yaşlı; sosyal veya ekonomik yönden yoksunluk içinde olup, korunmaya, bakıma ve yardıma muhtaç yaşlı statüsündeki” bireylerdir.

“Huzurevleri; muhtaç yaşlı kişileri huzurlu bir ortamda korumak ve bakmak, sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kurulan yatılı sosyal hizmet kuruluşu” olarak tanımlanmaktadır. Belirtilen genel esaslar dahilinde muhtaç yaşlıların tespiti, korunması, bakımlarının sağlanması ile ilgili hizmetleri yürütmek, bu hizmetler için gerekli sosyal hizmet kuruluşlarının tesisi ve işletilmesi ile ilgili görevleri yerine getirmek üzere aynı kanunun 10. maddesinin (f) fıkrasına dayanılarak Yaşlı Hizmetleri Daire Başkanlığı kurulmuştur.  Bu şekilde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına bağlı ilk huzurevi 1966’da Konya’da, ikincisi ise Eskişehir’de açılmıştır.[1]

Görüldüğü üzere Selçuklulardan, Osmanlı ve devamında Cumhuriyetin ilanından sonra da yaşlı bakımı; düşkün, yardıma muhtaç olan ve hassaten yanında kendisine bakacak kimsesi olmayan kişilere sahip çıkan faaliyetlerden oluşmaktadır. Bu tür faaliyetlerin devlet eliyle yapılması büyük bir zarurettir. Çocuğu olmayan ve düşkün durumda olan, çocuğu engelli ya da kendisine bakamayacak kadar hasta olan ve bir başına olmakla birlikte ekonomik olarak da düşkün durumdaki yaşlılara sahip çıkmak, onları barındırmak ve sağlık hizmetleri vermek devletin görevidir. Konumuzla ilgili olan toplumun ihtiyaçları doğrultusunda verilen yaşlı bakım hizmeti değil, modern dünyanın bir getirisi olan huzurevi ve terk edilen, yük olarak görülen aile büyükleridir.

Ülkemizdeki verilere baktığımız zaman: “Şubat 2022 itibarıyla 17.606 kapasiteli 268 özel huzurevinde 11.467, 2.889 kapasiteli diğer kamu kurumlarına ait 20 huzurevinde 1.735 yaşlının bakımı gerçekleştiriliyor. Halihazırda bakanlığa bağlı, özel ve diğer kamu kurumlarına ait toplam 452 huzurevi bulunuyor. Devlete ait huzurevlerinde 14.535, özel huzurevlerinde 11.467 olmak üzere toplam 26.002 kişi kalıyor. Bakanlık tarafından, 2023 yılı sonuna kadar 1.720 kapasiteli 18 yeni ve 600 kapasiteli yenilenen 5 huzurevi ile toplam 2.320 kapasiteli 23 huzurevinin hizmete açılması hedefleniyor.”[2]

“Ankara’da yapılan araştırmada; 1300 yaşlı kişi ile görüşülmüş yaşlıların neredeyse tamamına yakınının (%91,7) huzurevinde kalmayı istemedikleri belirlenmiştir. Yapılan benzer araştırmaların sonuçları da yaşlıların huzurevinde kalmak istemediklerini göstermektedir. Yaşlıların huzurevlerinde kendilerini soyutlanmış hissettikleri, yalnızlık ve tüketilmiştik duygularına kapıldıkları ve ruhsal sorunlarının arttığı, kurumsal bakımdan yeme, içme, yatma ve temizlik gibi konularda memnun oldukları halde yine de kendi evlerinde kalmayı tercih ettikleri görülmektedir. Araştırma bulgularından da görüldüğü gibi yaşlılar kurum bakımından çok ev ortamında aileleri ile yaşamak istemektedirler.

Ülkemizdeki yapılan bir çalışmada kendi evlerinde yaşayanlarda %29, huzurevlerinde yaşayanlarda ise %41 gibi yüksek bir oranda depresyon bulunmuştur. Geriatrik Depresyon Ölçeğinden (GDÖ) kendi evinde yaşayanlarda %34,2 ve huzurevinde yaşayanlarda %48,1 oranında anlamlı yüksek skorlar alındığı belirlenmiştir. Yatılı kalan yaşlı hastalarda poliklinik hastalarına göre, kanser, demans, diyabet, hipertansiyon gibi kronik hastalıkların bulunduğu yaşlılarda hastalığı bulunmayanlara göre ve huzurevlerinde kalanlarda ailesi yanında kalanlara göre depresyonun daha sık görüldüğü bildirilmektedir.”[3]

Peki insanın anne babasını, yani atasını yük olarak görüp kendinden uzağa bırakması ve günümüzde bunun artıp sıradanlaşmasının getirdiği huzurevi kültürünün altında yatan sebepler nelerdir? Bu konuyu gelecek sayımızda anlatacağız. Tekrar buluşmak temennisiyle…

[1] Yaşlı Bakım Hizmetleri Dairesi Başkanlığı Aralık 2005

[2] Aile.gov.tr (Türkiye Cumhuriyeti Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı)

[3] Aile ve Toplum Yıl: 11 Cilt: 5 Sayı: 20 Ocak-Şubat-Mart 2010