Bir dava dergisi olan Furkan Nesli Dergisi, temmuz ayı sayısında yeni bir kitap dolayısıyla yeni bir heyecan ve yeni bir dünya ile farklı bir bakış açısı sunmak üzere okurları ile buluşmaktadır. Bu ayki sayımızda, hayatını İslam davasına adamış, imanını bir teori olmanın ötesine geçirerek bulunduğu yerlerde İslam davasını güçlendirecek faaliyetlerde bulunmuş bir aksiyon adamı olarak karşımıza çıkan Ebu’l A’la El-Mevdudi’nin ‘İslami Hareketin Dinamikleri’ kitabını incelemiş olacağız.
Bugün İslam ümmetinin içinde bulunduğu zulüm çemberinden kurtulması gerekirken insanlığın da içinde bulunduğu maddi-manevi bir ateş hükmünde olan beşeri sistemlerin içine çektiği ve insanların hem dünya hem de ahiret hayatını yerle yeksan eden hayat nizamından bir an evvel kurtulması gerekmektedir. Bu da ancak İslam davasını dava edinmiş başka bir ifade ile benliğini, hayatını İslam davasında eritip yok etmiş olan dava adamlarından oluşan ve bir İslami cemaat olmanın da ötesinde Nebevi metod rehberliğinde ulvi hedefe doğru koşan bir İslami hareketin varlığı ile mümkün olacaktır.
İslami hareketin varlığı insanlık için bu denli önemli iken özlem duyulan bu hareketleri ayakta tutacak olan kolonları Rabbani istikamette belirlemek ve bu kolonları canı pahasına muhafaza etmek de oldukça önemlidir. Bahsi geçen bu konuların pekişmesini sağlamak için tercih ettiğimiz Mevdudi’nin ‘İslami Hareketin Dinamikleri’ kitabında da İslami hareketin amacının ne olduğu, Müslümanların vazifelerinin ve İslam topluluklarının gerileyişinin sebeplerinin neler olduğu konularını okumuş olacağız.
Ele aldığımız kitap, Mevdudi’nin direkt olarak kaleme aldığı bir kitap olmayıp yapmış olduğu bir konuşmasından daha sonra kitaplaştırılmış bir çalışmadır. Bu konuşma 21 Nisan 1945 tarihinde bugün Hindistan sınırları içinde kalan Pathankot’da, Cemaat-i İslami’nin bütün delegelerinin katılım gösterdiği bir konferansta yapılmıştır. Urduca olarak yapılan bu konuşmanın Urduca ve İngilizce olmak üzere birçok baskısı yapılmıştır.
Kitabımız 4 müstakil bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde ‘İslami Hareketin Amacı’, ikinci bölümde ‘İslam Topluluklarının Temel Gayesi’, üçüncü bölümde ‘Maneviyatın Gücü ve Etkisi’ ve son bölüm olan dördüncü bölümde ise ‘İslam Maneviyatında 4 Mertebe’ konularına değinilerek kitaba son verilmiştir.
Kitabımız ilk olarak dünyanın İslam topluluğunun önderlik ve liderliğine olan ihtiyacına değinilerek başlanılmıştır. Mevdudi İslam nizamını tatbik edecek olan Müslümanların, liderliğine alternatif olarak gösterilen birtakım vasıflara sahip kimselerden zeki ve iyi insanları örnek göstererek İslam nizamının liderliği karşısında hiçbir nizam ve ideolojinin çözüm olan bir sistem olamayacağını şu ifadelerle anlatmıştır: “Önyargılardan ve malumat eksikliğinden kurtulmuş gayrimüslimler bile Allah’ın hakim olmadığı bir önderliğin insanlığı etkileyen bütün kötülüklerin kökeni olduğunu ve insanlığın durumunun düzelebilmesi için dünyanın ahlaklı ve Allah'tan korkan insanlarca yönetilmesinin son derece lüzumlu olduğunu anlamıyorlar. İhtiyacımız zeki ve iyi insanlara değildir çünkü toplumda iyi ve kafası çalışan insanlar yeteri kadar vardır. Ancak problem güç ve kuvvetin Allah’sızlık inancı ve materyalizm ideolojisi içinde bulunmuş insanların elinde toplanmış olmasından kaynaklanmaktadır” Yaşadığı dönemde bir aksiyon adamı olan Mevdudi dünyanın içinde bulunduğu bu durumdan kurtulabilmenin Rabbani yolunu “…Bu durumu değiştirebilmek için hutbeler ve vaazlar irad etmek, insanları Allah'ın emirlerini dinlemeye ve O’na ibadet etmeye teşvik etmek yeterli değildir. Bundan ziyade ahlaklı ve adil insanların birbirlerini araştırıp bulmaları ve toplumu fesattan kurtarabilmek için yeterli kolektif gücü toplamaya çalışmaları icap eder” ifadeleri ile anlatmıştır. İnsanlığın kurtuluşu için La İlahe İllallah akidesinin teşviki ile insanlığın hidayet ve saadetine öncü olup onların elinden ve kalbinden tutabilecek İslami hareketin ideal kadrosunun bir araya gelmesinin gerçek çözüm olacağına değinmiştir.
Kur’an’ın göstermiş olduğu, dünyanın her noktasında Allah’ın hakimiyetini sağlamak hedefini gerçekleştirme yolunda kolektif güç olma şartına dikkat çeken yazarımız, Allah’ın medeniyetini gerçekleştirmek gayesinin de bir İslami hareketin varlığına bağlı olduğunu vurgulamıştır. Ve Allah’ın hakimiyetini sağlamanın Kur’an ve Sünnetin iman edenlere yüklediği bir sorumluluk olduğunu ele alan yazarımız: “…Yeryüzünde bu imana sahip tek bir insan bile olsa yalnızlık ve güçsüzlük onun kötü sistemlere boyun eğmesini temize çıkaracak birer mazeret değildir. Ve ne de o kişinin İslam dininde kendisini küfrün hakimiyeti altında güdük ve toplumdan tecrit edilmiş bir dindar olarak varlığını haklı çıkaracak yorumlar araması doğru değildir. Tam tersine onun için yapılacak tek şey Allah'ın yoluna davet etmek ve bu yolda sabırla yürümektir...” ifadeleri ile mü’minlere yüklenen kritik ve önemli vazifeye dikkat çekmiştir.
İslami hareketin dinamiklerini ele aldığı bölümlerde yazarımız 2 noktaya dikkat çekmiştir. Bu başlıklardan bir tanesi manevi temele sahip kolonlar iken bir diğer başlık ise İslami hareket içinde daha somut olan kolonlardır. Ancak bu her 2 kolon da özünü Kur’an ve Sünnetin çizdiği metottan almıştır. Yazarımız bu noktayı şu misalle ele almıştır: “…Eğer ziraatçı iseniz ne kadar muttaki ve ihlaslı olursanız olunuz, Allah'a yalvarırken ettiğiniz dualarınız ne kadar fasih ve beliğ olursa olsun uyguladığınız tarım teknikleri Allah'ın bu konuda koyduğu kanunlara ve kurallara tam olarak uymuyorsa saçtığınız tohumlar bir hiçbir mahsul vermez.” Bugün de aynen bu şekilde İslami hareketin köklenmesi için saçılan tohumlar Allah’ın koyduğu kanunlar ışığında hem maddi hem manevi filizler verecek şekilde olmalı ve bu filizlerin İslami hareketi ayakta tutan dinamikler olduğu unutulmamalıdır.
Bugün İslami hareketin hem iç hem dış saldırı ve fitnelere karşı hareket mensuplarına verilecek manevi kolonları ihlas, takva, dua, basiret gibi maddeler ile sıralarken maddi kolonlarını ise itaat, disiplin, lidere bağlılık ve kardeşlik ilkeleri ile sıralamak mümkündür. İslami hareketin bir vazifesi her ne kadar bu kolonları Kur’an ve Sünnete göre tayin etmek ise, hareket mensuplarına düşen vazife de bu kolonları Akabe Bey’atlarında Rasulullah Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e söz veren sahabelerin misali canını ve namusunu korur gibi korumaktır.