Aciz bir varlık olan insan, dünya hayatında öyle imtihanlarla yoğrulur ki kendisinden beklenen de aslında her bir imtihanda çıkış yolunu el Fettah olan Rabbinde aramasıdır… Çünkü imtihanın sırrı asıl burada gizlidir. Açılmaz gibi görünen tüm kapıları açan, olmaz gibi görünen tüm olurları olduran, çıkışı olmaz sanılan tüm çıkışları kudretiyle açan sadece ve sadece el Fettah olan Rabbimizdir.
İnsan her ne kadar kendisini güçlü ve birçok sorunu halledebilecek bir varlık olarak görse de yaşadığı hayatta karşısına çıkan zorluklar, durumun böyle olmadığını gösterir. Çünkü çoğu zaman birçok müşkülle karşı karşıya kalır ve çaresizliğin ıstırabını yaşar. Üstelik yardım için el attığı bütün kapılar da yüzüne teker teker kapanmaktadır. Nihayetinde yardım istedikleri de birer insandır ve onlar da kendisi gibi acizlikten ibarettir. O meseleyi halledebilecek güçte olanlar ise ya merhametsizdir ya da muhatabının sorunuyla ilgilenmeyecek kadar duyarsız. Bütün bunlar karşısında insan, çaresizliğin ıstırabını yaşamakla birlikte yalnızlığın acısını da yudumlamaya başlar. Ne yapmalı? Kime gitmeli? Kimden yardım istemeli? Diye kıvranarak uzanacak bir yardım eli ve bunca kapalı kapının arkasında açılacak bir kapı bekler. Bazen sıkıntılar öyle giriftleşir ve öyle bir hal alır ki bin düğümle düğümlenmiş bir ip gibi çözmekle bitmez, bin kilitle kilitlenmiş bir kapı gibi zorlamakla açılmaz yahut bazen de kapılar üst üste öyle bir kapatılmıştır ki birini açsan öbürü sırada bekler. İnsanoğlu çabalar, didinir, uğraşır fakat sorununu çözemez, zorluğu aşamaz ve üstüne kapanmış kapıları bir türlü açamaz. İşte o zaman “Her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran” Fettah bir Zata ihtiyaç duyar. İşte o bizim Rabbimiz olan Allah Azze ve Celle’dir.
Yardım etmek, müşkülleri çözüp kapalı kapıları açmak kolay değildir. Güçlü olmayı gerektirir. Güçlü olmak yetmez, acıma duygusunu, merhameti ve değer vermeyi gerektirir. Bazen bir insan darda kalmış bir insana yardım etmek ister ancak gücü yoktur. Bazen bir güçlü, imkânı olduğu halde yardım etmez çünkü merhameti yoktur ya da zorda kalan kimsenin onun yanında kıymeti yoktur. Allah Azze ve Celle ise hem bütün kapıları hiç zorlanmadan açacak kadar güçlü, kudretli hem de kim olursa olsun zorda kalanın yardımına koşacak kadar merhametlidir. Üstelik kullarına kıymet vermekte ve kullarını önemsemektedir. Yeter ki kulları da Rablerini önemseyip, O’na yönelsin, O’ndan yardım dilesin. Kullar O’na yönelip: “Ancak Senden yardım dileriz”1 sırrıyla yardımı bir tek Allah’tan görmeye başlayıncaya dek Rabbimiz kapıları açıp müşkülleri halletmez. “İş daraldıkça genişler” denildiği gibi iş iyice sıkışmadan çoğu zaman yardım gelmeyecektir. Bunun sebebi zorlukla karşı karşıya kalan kulun Allah’tan başka yardımcısının olmadığını iyice anlamasının beklenmesidir. Çünkü kul belki başta kendisinin bu durumun üstesinden gelebileceğini düşünür, gelemeyince başkalarının kendisine yardım edebileceğini düşünür. Bu da olmayınca Rabbine yönelir. İlk başta Rabbine yönelebilen kullar çok azdır. Genelde bu durumun ortaya çıkması zaman ister. Hem kul, ilk başta Rabbinden yardım istiyor olsa bile baştaki dua ve yakarışlarıyla, iş daraldıkça yaptığı dua ve yakarışlar aynı içtenlikte, aynı samimiyette ve aynı yanıklıkta olmayacaktır. İşte bu yüzden Rabbimiz işi daraltır, müşkülü artırır ki kuldaki samimiyet ve yakınlık artsın… O samimiyet ve yakınlık, yaratmada, hüküm koymada yalnız Rabbini birleyerek Tevhide ulaşmış “Muvahhid” kulun, yardımın da bir tek Allah’tan olduğunu anlayarak birlemesiyle hakiki imanın ortaya çıkmasına sebep olur. Ve sonra gecikmez, Allah’ın yardımı yetişir de kapalı kapılar tek tek açılır. Böylelikle kul hem “Yardım yalnız Allah’tandır”2 sırrına ermiş olur hem de Rabbimizin açamayacağı kapı, halledemeyeceği müşkül olmadığını anlayarak Rabbine olan güvenini artırmış olur. Bundan sonrasında da “Attığın zaman sen atmadın Allah attı”3 sırrıyla da başarıyı kendinden ya da bir başkasından bilemez.
İşte Fettah olan Rabbimiz böyle fethini gerçekleştirir. Kapalı kapılar açılmaya başladığında nice olmaz denilen işler kolaylıkla hallolur. Fakat bundan evvel de zaten Rabbimiz kullarına hayat boyu Fettah ismi şerifiyle muamele eder. Nice manevi meselelerde kulların gönüllerinden darlığı ve sıkıntıyı gidererek darlık kapısını kapatır, ferahlık kapısını açar. Müjdeli haberleriyle ıstırapla yanan gönülleri sevindirir. Kulların kalplerine ümit kapısını açar. Hatta ümit öyle bir kapıdır ki daima açıktır hiç kapanmaz. Sabretmesi gerekene ve sabretmek isteyene sabır kapısını açar. Allah için bir işi yapmaya çalışana, o işin kapılarını açar. Bazen de nimet kapılarını ardına kadar açar ama buradaki sır şudur ki Allah’ın açmadığı kapının anahtarı bulunamayacağı gibi Allah’ın açtığı kapıyı da kapatacak hiçbir güç yoktur. Rabbimiz kapıları açmaya başladığında artık tüm dünya toplansa o kapıları kapatamaz ve verilecek olanın önüne geçemez. Bugün tüm dünyada İslam davasının mensupları olarak zor bir süreçten geçtiğimiz şu günlerde adeta kapalı kapıların önünde durmuş, Rabbimizin kapıları açacağı günü bekliyoruz. Daralıyoruz, bunalıyoruz ve çok sıkıntı çekiyoruz. Bazen her birimiz kendimizi ateşe atılmaya hazır bekleyen Hz. İbrahim, bir tarafta deniz diğer tarafta Firavun ve ordusunun ortasında kalmış Hz. Musa gibi hissediyoruz. “Yok mu bir çıkış kapısı?” diye nice geceler feryat etsek de biz el Fettah olan Rabbimize güveniyoruz. Çünkü biz ateşe atılan Hz. İbrahim’e nasıl bir yardımın geldiğini de çok iyi biliyoruz, Hz. Musa’nın o zor durumdan nasıl kurtulduğunu ve zafere nasıl erdiğini de… Tek yapmamız gereken gücümüzün sonuna kadar çalışmak ve kurtuluşu Rabbimizden beklemek, O’na güvenmek ve tam bir teslimiyetle teslim olmak. İşte o zaman ve işin tam da en sıkıştığı noktada Rabbimiz Fettah ismiyle yetişecek ve kapalı kapılar İslam davasına ve Müslümanlara sonuna kadar açılacaktır. Fetihler yakındır inşallah…
* Yazarımızın 88. sayımızdaki yazısından alıntılanmıştır.
- Fatiha, 5
- Enfal, 10
- Enfal, 17