Tarih

Selahaddin Eyyubi ve Günümüz Müslümanları

Paylaş:

     Kudüs ve çevresi Kur’an’ın beyanıyla1 mü­barek kılınan topraklardandır. Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem zamanında belirli bir süreliğine Müslümanların namaz kılarken kıble olarak Mescid-i Aksa’ya dönmeleri, Mek­ke’de bir gece Rasulullah’ın Cebrail Aleyhisse­lam vasıtasıyla Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götürülmesi (İsra), yine aynı mescitte tüm Peygamberlere imamlık yapması2 oranın mübarek kılınmasının işaretlerindendir.

     İslam’ın 2. halifesi Hazreti Ömer’in döne­minde iyice ivme kazanan fetih orduları, pek çok bölgeyi İslam’ın hâkimiyeti altına almıştı. Suriye’ye giden İslam ordularının komutanı Ebu Ubeyde bin Cerrah Radıyallahu Anh, yö­nünü Kudüs’e çevirmiş, nihayet Hz. Ömer Ra­dıyallahu Anh’ın şehri teslim almasıyla fetih tamamlanmıştı. Bunun ardından uzunca bir süre Müslümanların hâkimiyetinde kalan Ku­düs, Birinci Haçlı Seferi sonunda yeniden Hris­tiyanların işgaline uğramıştı. (1099) Haçlı işgali altındaki mübarek şehir, adeta işgale son vere­cek yeni fatihini beklemeye başlamıştı.

     “Kudüs İşgal Altındayken Ben Nasıl Gülebilirim Ki?”

     Sultan Selahaddin, kutsal şehri Haçlıların esaretinden kurtarmayı planlıyordu. Eyyubiler Devleti’ni kurduktan sonra kutsal şehirdeki iş­gale son vermek için harekete geçti.

     Selahaddin, Allah yolunda cihaddan aldı­ğı zevk kadar hiçbir şeyden zevk almazdı. Son derece gayretli ve yorulmak bilmez bir çalış­ma azmine sahipti. Onu görenler hep, kederli, mahzun ve son derece düşünceli görürlerdi. Ye­meği gayet az yer, çok az gülerdi. Ona bu hâlinin sebebini soran birisine şöyle demişti: “Kudüs ve Beytü’l Makdis, Mescid-i Aksa, Haçlıların işgali al­tında olduğu müddetçe ben nasıl olur da gülebilirim, nasıl olur da sevinebilirim ve istediğim gibi nasıl olur da yemek yiyebilirim? Hele hele, gözüme uyku nasıl girebilir?”

     Kadı Bahaüddin İbn Şeddad, Selahaddin’in yakın adamı ve sırdaşı idi. O, Selahaddin’i bakın nasıl anlatıyordu: “Selahaddin, Kudüs hakkında öyle gamlı idi ki, onun bu gam ve kederini dağlar kal­dıramazdı. O, çocuğunu kaybetmiş ana gibi şaşırmış kalmıştı. Atını bir yerden bir yere koşturup Müslü­manları Kudüs’ü kurtarmak için cihada davet ediyordu. İnsan toplulukları arasına dalıp ‘Ey Müslümanlar İslam için, İslam için’ diye bağı­rıyordu. Gözleri daima hüzünlü yaşlar döküyor ve kuruduğu görülmüyordu. Hele Mescid-i Aksa’ya bak­tığı zaman kendine bir türlü hâkim olamıyordu. Bir türlü boğazına yemek girmiyordu. Durmadan ilaç içip durduğu hâlde yemek yemiyordu. Hatta doktorların­dan biri cuma gününden pazar gününe kadar bir öğün­de sadece bir iki lokmalık bir şey yediğini söylemişti. Onun bu hâli, Kudüs’ün işgal altında bulunmasından kaynaklanıyordu.”3

     Selahaddin, şehri 1099 yılında Haçlıların ele geçirdiği şekilde kılıçla zapt etmek istiyordu. Fakat Haçlılar, Sultan’ı, şartlarını kabul etmezse şehir­deki Müslüman esirleri öldürmek ve mukaddes yerleri tahrip etmekle tehdit ettiler. Bunun üzerine Selahaddin Eyyubî, onların şartlarını kabul etti. 2 Ekim 1187’de Cuma günü, Miraç Kandili’nde Ku­düs’ü kılıç hükmünde emanla teslim aldı.4

     Kudüs aşığı Sultan Selahaddin, kuşatma sırasında şehre zarar gelmesini önlemek için büyük özen göstermiş, üstün gayreti neticesin­de Allah Azze ve Celle, onun vasıtasıyla kutsal beldeyi 88 yıllık haçlı esaretinden kurtarmıştır.

     Kudüs’ün fethi İslam aleminde sevinçle kar­şılanırken, Vatikan ve Hristiyan aleminde büyük bir mateme neden oldu. Haçlılarca tahrip edilen Mescid-i Aksa’yı kendi elleriyle süpüren ve gül yağıyla yıkatan Selahaddin Eyyubi, Harem-i Şerif’i Hristiyanlara ait sembollerden arındırdı. Şehirde bulunan Haçlılara ve bilhassa kadınlara, çocuklara ve Hristiyan din adamlarına her tür­lü kolaylığı gösterdi.5 Fetihten sonra, Kubbetü’s Sahra’daki haçın indirilmesinin ardından 88 yıl boyunca duyulmayan ezan sesi şehrin semala­rında tekrar yankılanmaya başladı. Bir kez daha Allah-u Ekber nidaları ile başlayan İslam’ın me­sajı, La İlahe İllallah sesi ile Kudüs semalarında Tevhid’in zaferini ilan ediyordu.

     FİLİSTİN VE MÜSLÜMANLARIN BUGÜNKÜ DURUMU

     Kudüs Fatihi Sultan Selahaddin’in cihad aşkı ve Kudüs duyarlılığı bu iken; yeniden işgal edilip kutsalları tahrip edilen Kudüs, Mescid-i Aksa ve bu kez Yahudi zulmü ve soykırımına tabi tutulan Filistinli Müslümanların durumu İslam dünya­sının başında olanları rahatsız ediyor, gece uy­kularını kaçırıyor mu sormak lazım?

     Müslümanların zayıflayıp, Osmanlı İslam Devleti’nin tarih sahnesinden çekilmesiyle Haçlı-Siyonizm ittifakı, Müslümanların top­rakları olan Filistin’de İsrail adında bir terör rejimi kurdu. 1948’de kurulduğundan bugüne yüzbinlerce kadın, çocuk, yaşlı savunmasız Müslümanları öldüren, sakat bırakan, yurtla­rından çıkaran bu zulüm rejimiyle hangi Müs­lüman devlet ve onların yöneticileri gerçekçi mücadele yapmaktadır? Tıpkı Sultan Selahad­din gibi, Müslümanların dertleriyle dertlenen ve kâfirlerin oyunlarına karşı uyanık olan Sul­tan 2. Abdülhamid, Filistin topraklarından bir parça toprak satın almak isteyen Yahudi heye­tini huzurundan kovmuş, onlara bir karış bile toprak vermeyeceğini ilan etmiştir. Evet, ataları Kudüs’e ve Filistin topraklarına sahip çıkmış ve Müslümanları koruyup kollamış olan bu­günkü Müslümanlar, nasıl oldu da bu hâllere düştü? Şimdiye kadar Siyonist Rejim ile kamu­oyu önünde dost görünmeyen, sözde Filistin ve Kudüs’ün haklarını savunan, gerçekte ise pek çok defa gizli görüşmeler yapan Batı uşağı Arap devletler, son aylarda artık İsrail rejimiyle süregelen dostluklarını gizleme gereği duyma­maktadır. Arap devletleri ilkin İsrail’i bir dev­let olarak tanımamayı, resmi ilişki kurmamayı bir siyaset olarak uygularken; Osmanlı yadi­gârı Türkiye, İsrail’i ilk tanıyan (1949) Müslü­man ülke olarak tarihe geçmiştir. Müslümanlar Kur’an’la aralarını açtığından beri tarih sahne­sinde etkin değil edilgen, hâkim değil mahkûm, izzetli değil izzetini kaybetmiş hâldedir. Zalim ve tağutlarla savaşan İslam’ın liderleri gitmiş, yerini düşmanlarından korkan işbirlikçi ve hain liderler almıştır.

     Terör rejimi Siyonist İsrail ile “normalleş­me” adı altında ilişkiler kurmaya başlayan, sıra bekleyen satılmış liderler ne yaparsa yapsınlar; Müslüman halklar ve topyekûn ümmeti oluştu­ran insanlar, onların bu ihanetlerini asla kabul etmeyecektir. Onlar ihanetleriyle tarihin kara sayfalarında yerlerini alırken, Filistin’de İsla­mi direniş mücadelesi veren HAMAS ve İslami Cihad gibi ümmetin iftiharı Müslümanlar, tıpkı ataları Selahaddin gibi Kudüs’ü düşmanlardan temizlemek için mücadeleyi sürdürmekte, Ab­dulhamid gibi Siyonistleri Filistin’den kovmak için cihad etmektedir.

     Allah Azze ve Celle, Müslümanlara yeniden özüne dönüp, Kudüs, Mescid-i Aksa ve Filistin topraklarını asıl sahiplerine kavuşturacak gücü elde etmeyi nasip etsin.

 

  1. İsra,1
  2. İbn Sa’d, 1, 214
  3. haksozhaber.net/okul/islam-tarihi-boyunca-kudusun-isgali-841yy.ht
  4. Büyük İslam Tarihi, 6, 331
  5. a. g. e