Nuruyla karanlıkları aydınlatan ve bizlere HÂDÎ sıfatıyla yollarını gösteren Rabbimize hamdolsun. Örneğimiz, önderimiz Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e salât ve selam olsun. Rabbimizin tayin ettiği yollardan gitmeye çalışarak hem kendi nefsinin hem de Ümmet-i Muhammed’in kurtuluşu için gayret sarf eden kardeşlerimize selam olsun.
Kıymetli kardeşlerim! Öyle bir zamana gelmişiz ki Allah Rasulü’nün şu hadisini birebir yaşıyoruz:
Sevbân Radıyallahu Anh anlatıyor: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki:
“Size çullanmak üzere, yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağrışan yiyiciler gibi birbirlerini çağıracakları zaman yakındır.” Orada bulunanlardan biri “O gün sayıca azlığımızdan mı?” diye sordu. “Hayır!” buyurdular. “Bilakis o gün siz çoksunuz. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı çerçöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan çerçöpler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak çünkü kalplerinizde vehn (zaafı) olacak!” “Vehn (zaaf) da nedir ey Allah’ın Rasulü?” denildi. “Dünya sevgisi ve ölüm korkusu!” buyurdular.1 Hadis gayet açık bir ifade ile güçsüzlüğümüzün ve düşmanımıza karşı heybetimizin yok olmasının arkasında yatan asıl sebepleri izah etmektedir.
Müslümanların kalbinde Allah sevgisinin yerini dünya sevgisi aldığında yegâne güç olan Rabbinden uzaklaşmanın yanı sıra dünyaya yani boş, gereksiz ve fani kazançlara gözünü diker böylece asıl görevinden, yani yaşam gayesinden uzaklaşır. Bir de Allah korkusu yerine ölüm ve benzeri birtakım belalardan korkulara müptela olunca iyice rahatının ve arzularının kölesi haline gelir. İşte bu iki tehlikeyi bizlere haber veren Efendimiz böyle olduğunda düşmanlarımızın bu durumdan cesaret alacağını ve sofraya çağrışan yiyiciler gibi birbirlerini, üzerimize çullanmaya çağıracaklarını haber verir. O vakit sayımız az mı olacaktır? Hayır, çerçöp gibi çok! Ama tıpkı çerçöp gibi…
O halde bugün Ümmet-i Muhammed’in içinde bulunduğu şu çıkmazda güçlü olan ne Yahudi’dir ne de Hristiyan! Zayıf olan biziz!
Ümmetin acizliği, şuursuzluğu, korkaklığı mazluma ümit olmamakla beraber düşmana cesaret vermektedir.
Şu bir avuç Yahudi aksi halde neden bu kadar cüretkâr ve pervasız olsun; milyonlarca Müslümanın yaşadığı şu Dünyada bilse ki Müslümanlar ayağa kalkacak, yapılan zulümlerin hesabını soracak ve dahi haklarını söke söke alacak! Bunu bir an düşünmek bile o korkak yüreklerinin durmasına sebep olabilir. Ama biliyorlar ki ne Müslümanlar ayağa kalkacak ne hesap soracak ne de hakkını alacak! Bu gafletten uyanış gerçekleşmeden kurtuluş mümkün olamayacak!
Ümmetin içinde bulunduğu bu vehn halinin yanı sıra bir de Müslümanların ellerinde bulunan bazı makamlarda yapılan büyük yanlışlar, belli makamlara gelmek için uygulanan yanlış metotlar Yahudi’ye cesaret vermektedirler. Şu anda Müslümanların yaşadığı toprakların büyük bir çoğunluğunda medya Yahudi aleyhinde yazamaz-konuşamaz hale getirilmiş, din adamları gerçek bir duruş sergilemekten uzaklaştırılmış ve devlet adamları arka planda Yahudi’ye hizmet eder hale gelmiştir.
Yahudiler bunu açıklamaktan da çekinmemektedirler. İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz, Suudi Arabistan ile ülkesinin İran’a karşı ortak endişeler taşıdığını ve bu nedenle ‘gizli iletişim halinde olduğunu’ belirten konuşmasında, bu iletişimin neden gizli tutulduğu yönündeki soruya verdiği cevapta ‘Bizim birçok Müslüman ve Arap ülkesiyle kısmen gizli bağlantılarımız var ve genellikle bu bağlantıdan utanan biz değiliz. Bu ilişkilerin gizli tutulmasını isteyen karşı taraflar. Bizim için sorun değil ancak karşı tarafın isteğine saygı gösteriyoruz. Bu nedenle gizli tutuyoruz’ ifadelerini kullanmaktadır. Bununla arka planda onlar için rahatsız edici bir durum olmadığını vurgulamak istemektedir. Yine Birleşik Arap Emirlikleri’nde general olarak görev yapan Abdullah el Hashmi BAE’nin askeri kabiliyetini arttırmasının İsrail için herhangi bir tehdit olup olmadığı sorusuna verdiği cevapta “BAE ve İsrail iki kardeş ülkedir. ABD ise iki ülke arasındaki farkı denetleyen abidir” demekten çekinmemektedir.
Suudi Arabistan, ülkedeki medya organlarına yazı göndererek Kudüs konusuna değinilmemesini isterken Suudi vatandaşları gösterilerden uzak durmaya çağırması bunun yanı sıra İsrail’le savaşmanın haramlığına dair fetvaların çıkması, Mısır’la aralarından su sızmaz ilişkilerin olması…
Türkiye’nin de önce ‘One Minute’ dediği hatta ‘siz öldürmeyi iyi bilirsiniz’ diye çıkıştığı bir konuda, hemen sonrasında bizzat Tayyip Erdoğan’ın ‘Tepkim İsrail başkanına ya da halkına değil tepkim sadece moderatöreydi’ diye açıklama yapması ve ticari ilişkilerin artarak devam etmesi…
Yetkililerden ‘İsrail devleti ve halkı dostumuzdur’ açıklamalarının gelmesi, ‘Ona muhtacız’ gibi acizane ifadeler ve Coca cola fabrikasının açılarak İsrail mallarına boykotun askıya alınması… ve daha neler neler…
Asıl itibariyle kalpleri korku ile kaplı olan bu milletin bu kadar cüretkâr ve atılgan olmasında bunların payı yok mu? Yahudi şu anda Filistin’in büyük bir çoğunluğunu ele geçirmiş vaziyettedir. Bu başarının (!) altında yatan sebep herhalde Yahudi’nin üstün cesareti değildir! 70 yıldır Filistinlilere zulmederken, binlerce kardeşimizi şehit edip evlerimizi başlarımıza yıkarken, topraklarımızı gözümüze baka baka ele geçirirken ve geldiğimiz şu noktada Kudüs’ü işgal ile birlikte Mescid-i Aksa’ya bile kilit vururken tek suçlu Yahudi midir?
Aksi halde 1,5 milyarlık İslam dünyasının 15 milyon Yahudi ile baş edememesi akıl kârı mıdır?
Yukarıdaki misallerde görüleceği üzere İslam ülkelerinde bazılarının yükselişi Allah’ın yardımı ve desteği ile değil Amerika’nın ve İsrail’in desteği ile olmaktadır. O halde varlıklarını bunlara borçlu kılanların, onlar karşısında hakkaniyetli bir duruş göstermesi doğal olarak mümkün değildir.
Kur’an-ı Kerim’de Allah Azze ve Celle, ilk nazil olan sure olan Alâk Suresinde “O (kâfire) itaat etme” buyururken hemen sonra nazil olan Kalem Suresinde ise “O yalanlayanlara itaat etme” buyurmaktadır. Onlara itaat etmek suretiyle elde edilecek hiçbir menfaate, mala, makama tamah etmemenin hikmeti bugün tam olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü onlar eliyle elde edilen menfaatler karşılığında onların kulu olma durumu söz konusu olur. Artık Allah’a değil onlara bağlanma, Allah’ın ve mü’minlerin tarafında değil zalimin tarafında olma durumu zarurileşir. İşte o zaman dünya tarihinin en korkak milleti işte böyle cüretkâr ve hadsizleşir. Şimdi sokaklara çıkıp Yahudi’yi lanetleyenler bir de bu gözle kendine bakmalı. Evet, Yahudi zalim, gasıp, işgalci, hadsiz… Ya peki ona bu cesareti verenler!
Bu durumda Müslümanlar artık kesinlikle uyanmalı ve malı da makamı da gücü de kuvveti de sadece Allah’tan geliyorsa kabul etmelidir. Allah’ın yoluna sarılmalı, önümüze sunulan sahte metotlardan korunmalı, hakiki kudrete dayanarak yola devam etmelidir ki Allah da kudretiyle desteklesin! İşte o zaman bu Yahudi milleti milyonlarca Müslümanı hiçe sayma cüretkârlığını yapamayacaktır… Hatta karşımızda eriyip gidecektir Allah’ın izniyle…
1-Ebû Dâvûd, Melâhim 5