Adı Alparslan… Annesi ona ‘aslan’ diye hitap ederdi. Böyle büyütüldü, böyle geçti ömrü. O da herkes gibi çocuk oldu, okul okudu, askere gitti, evlendi, yuva kurdu… Onun kaderi de herkes gibi daha doğmadan yazıldı levh-i mahfuza. Ve adı gibi aslan olmak düştü payına. Aslan karakterli; korkusuz, dik duruşlu, boyun eğmeyen, yiğit bir lider...
Adı Alparslan... Sadece kendi çağının değil İslam davasının aslanı olmayı seçti. Bu tercih, Peygamberin izini takip etmeyi gerektirir. Peygamber gibi yaşamayı, hayatını adamayı, çile çekmeyi ve anlaşılmamayı… Zor günler ve geceler onu bekliyordu. Anlattıklarının sadece kürsüde kalmadığını yanında birkaç dakika kalanlar bile anlıyordu. Hayatının her anını, her dakikasını, elindeki her nimeti, maddiyatını ve sahip olabileceği tüm manevi lezzetleri rızayı ilahiye ve bir medeniyetin inşasına adadı.
Adı Alparslan… Zor günler gördü. Okuyup da okuttuğu talebelerine “Kendinizi yarınlara hazırlayın” dediği o yarınlar geldi. Ama bir an bile geri dönmedi, pişman olmadı, karşısına dikilen o koca güçlere biat etmedi, boyun eğmedi. Sağına soluna bakmadan tüm zalimlerin karşısında dimdik durdu. Sırtını Allah’a dayayınca kolaydır zalimin karşısında durmak. Aslan dedik ya, kükredi en gür sedayla! Ne kendi canı içindi kükremesi ne ailesi ne malı mülkü ne de şöhreti için… Kükreyişinin tek sebebi İslam’ın izzetini korumaktı. İslam’ın bir derdi vardı ve o her zerresiyle bu derdi yüklenmişti. Sadece Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olsun istemişti. Zor geceler geçti; hainlerin ihanetinin sindirilemediği, iftiraların ağırlığından uykuların kaçtığı, ümmetin ahvalinden gözlerin yaşardığı geceler.
Adı Alparslan… O da Peygamberi gibi feda etti elinde ne varsa; malı, ailesi, rahatı, uykuları, yılları, siyah saçları… Sıra hürriyetine geldi. Günlerce, haftalarca, aylarca duvarlar ardında kaldı ama asla hakkı tutup kaldırmayı bırakmadı. Teslimiyeti İbrahim’i hatırlattı. Hürriyetini yere yatırıp boğazına bıçağı dayarken eli titremedi, tereddüt etmedi. Hürriyetini çoktan gözden çıkarmıştı. Öyle ki zindandan çıktı, yolu yine zindana düştü. Çünkü susmadı ve zalimleri rahatsız etmeye devam etti. Hürriyet ne ki canını bile görmüyordu gözü, çünkü daha yükseklerdeydi ufku. Allah’ta, O’nun rızasında, O’nun cemalinde ve O’nun cennetinde… Gülümseyerek ve duruşuyla Hakkı birleyerek yol aldı Yusuf’un mekânına doğru… Mazlum olarak zindana giriyordu fakat gönüllerde aziz olarak yer ediniyordu…
Bu ahir zaman, her şeyin sahteye boyandığı bu çağın insanları; gerçekleri korkmadan haykıran, çıplak kralı işaret eden, zalime korkusuzca “sen zalimsin” diyen, hakkını yiğitçe savunan bir adama alışkın değildi. O ise hiçbir zaman çağın tekdüze insanlarından olmadı. Yıllar ve şartlar aslanlığından bir şey götürmedi. Zamanla sadece annesinin değil milyonların gözünde de bir aslan oldu.
Aslandı o; hakkı haykırdı tüm zorbalara, cahillere, İslam düşmanlarına...
Aslandı o; İslam medeniyet ideali vardı…
Aslandı o; kimseye beyat etmedi çünkü
ASLANLAR KİMSEYE BEYAT ETMEZ!