ORUCUN İNSANA KAZANDIRDIKLARI
Ramazan Ayı geldiği için onunla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Allah Azze ve Celle Bakara Suresi’nde: “Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız”1 buyuruyor. Demek ki oruçtan bir maksat insanların sakınmayı öğrenmesi, bu şekilde takva sahibi olmayı başarabilmeleridir. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de: “Kim iman ederek ve sevabını Allah’tan umarak Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır”2 buyuruyor. Çok şükür böyle mübarek bir aya girmiş olduk. Recep ve Şaban Ayı’ndan sonra Rabbimiz bizi Ramazan Ayı’na ulaştırdı. Bu büyük bir nimettir, büyük bir imkândır, günahların bağışlanması için bir fırsattır. Ramazan Ayı’nı çok güzel değerlendirmeli, bu aydan günahlarımızdan arınmış olarak çıkmalıyız.
Her bir ibadet insanı kamilleşmeye götürür, eksik bir yönümüzü tamamlar, kötü bir yanımızı da törpüler ve değişmemize yardım eder. İbadetler üç çeşittir. Bir kısmı bedeni ibadetlerdir namaz ve oruç gibi… Bir kısmı mali ibadetlerdir zekât gibi… Bir kısmı da hem bedeni hem mali ibadetlerdir; hac ve cihat gibi... Demek ki nefsimizin terbiye olabilmesi ve birtakım eksiklerimizin tamamlanması için bedeni ibadetlere de mali ibadetlere de ihtiyacımız var. Allah Azze ve Celle üç çeşit ibadeti de emrediyor, bu şekilde kullarını eğitiyor. Demek ki insanın her üç çeşit ibadete de ihtiyacı olduğunu anlamış oluyoruz.
Allah tabi ki bizim ibadetlerimize muhtaç değil, biz ibadet etmeye muhtacız. İnsanlığımızı kaybetmememiz, azgınlaşmamamız, eksiklerimizi tamamlayabilmemiz için bizim ibadete ihtiyacımız var. Allah Azze ve Celle ibadetlerle kullarını eğitir ve onları yükseltmek ister. Demek ki ibadet olmadan insanın nefsi terbiye olmaz ve insan ne kadar yükselmek isterse istesin yükselemez. Allah Rab’tir, terbiye edendir, terbiye etmeyi bilendir ve bu şekilde terbiye etme yolunu seçmiştir. Demek ki en güzel terbiye yolu ibadetler ve sonra birtakım şeylerin haram kılınmasıdır.
Tüm eğitimlerin başı nefsi terbiye olmalıdır. Nefsi terbiye etmekle başlamayan tüm eğitimler nakıs ve yanlıştır. Bu yanlış ve nakıs eğitimlerin dünyaya getirdiği nokta da ortadadır. İdeolojiler ve devletler insanın nefsini terbiye etmekle uğraşmamakta sadece maddi dünyayı geliştirmeye çalışmakta, insanın manevi yönünü kasten ihmâl etmektedirler. Sonra da suçlar çoğalmakta hapishaneler dolup taşmakta ve insanların hayatını bitiren yirmi yıl, otuz yıl hatta bazen bin yıl, sekiz bin yıl gibi cezalar verilmekte bu şekilde toplumu hizada tutmaya çalışmaktadırlar. Halbuki bu çözüm değildir. İnsanın manevi yönüne önem verip insanı Allah’a yakınlaştırırlarsa o zaman saltanatlarını kaybedeceklerine inanmaktadırlar. Allah’a yakınlaşanların bir gün “Allah’ın dünyasında yaşıyoruz. O bizi yarattı, rızkımızı O veriyor, en iyi bilen de Allah olduğuna göre o halde O’nun dediği olmalı; O’nun dediği gibi bir medeniyet kurulmalı” demelerinden korkuyorlar. Bundan dolayı insanların nefsini terbiye etmekle uğraşmıyorlar, insanları Allah’a yakınlaştırmaya çalışmıyorlar aksine Allah’tan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Çünkü Allah’a yaklaşanların onlardan uzaklaşacaklarını biliyorlar.
Oruç, insana acziyetini gösterir. Bir lokma ekmeğe, bir damla suya muhtaç olduğunu gösterir. Böylece insan kul olduğunu fark eder, ilahlaşma temayülünden korunur. İmam Gazali’nin dediği gibi “insanda ilahlaşma temayülü vardır.” İnsanı bundan korumak lazımdır. Bu da böylesi ibadetlerle, insana acziyetini göstermekle mümkündür.
İbadet etmeyen insanların zamanla ilah gibi davranmaya başlayabileceği, güç ve kuvvet eline geçince kulluğunu unutup firavunlaşacağı nemrutlaşacağı ve diktatör kesileceği kesindir. O yüzden Allah Azze ve Celle insanlara oruç gibi ibadetlerle acziyetini gösterir. Ona bir lokma ekmeğe muhtaç olduğunu, ilah olmadığını öğretir. Yeryüzünde güç ve kuvvet eline geçince ilahlaşmaması, ilahlık taslamaması gerektiğini öğretir.
Allah Azze ve Celle ibadetlerle kullarını istediği şekle getirir ve istediği renkle boyar. Aslında her bir ibadet Allah’ın insana şekil vermesi ve kendi boyasıyla boyamasıdır. Haramlarla ise Allah Azze ve Celle insanı istemediği şekillerden ve istemediği renklerden korur. Dolayısıyla insanın ibadetlere de ihtiyacı vardır, birtakım şeylerin yasak olmasına yani haram kılınmasına da ihtiyacı vardır.
Oruç iradeyi kuvvetlendirir, nefsi zayıflatır, nimetlerin kıymetini anlamamızı sağlar. Nimetlerin lezzetini fark ettirir, acizliğimizi anlamamızı sağlar. İftar sofraları ile kardeşliği ve barışı yerleştirir, takvayı öğretir. Az önce belirttiğim ayette Allah Azze ve Celle: “…Umulur ki oruç sayesinde takva sahibi olursunuz” buyuruyor. Demek ki takva sahibi olabilmenin, sakınmayı öğrenmenin yollarından biri de oruçtur. İnsan oruç tuttuğunda sürekli sakınma ihtiyacı duyar. Hem bir şey yemekten içmekten sakınır hem de haramlara bakmaktan, haram konuşmaktan sakınır. Böylece sakınmayı öğrenir. İşte o yüzden Kur’an-ı Kerim “…Umulur ki oruç sayesinde takva sahibi olursunuz” buyuruyor ve bu şekilde takva sahibi olabilir, sakınmayı öğrenebilirsiniz demek istiyor.
Dinde ibadetlerin ve haramların olması hem dinin Allah’tan olduğunu hem Allah’ın muradının insanı yükseltmek ve nefsini terbiye etmek olduğunu hem nefsi terbiye yolunun ibadetleri yapmak ve haramlardan uzak durmak olduğunu hem de dinin maksadının dünyada saltanat sürmek olmadığını gösterir. O yüzden saltanat sürenler ya da saltanat sürmek isteyenler dinden uzaktırlar. Çünkü din onlara: “Nefsini terbiye et, kul olduğunu unutma. Saltanat peşinde koşma, sonunda ölecek ve hesap vereceksin!” demektedir. Onlar ise bundan rahatsız olurlar ve dinden uzaklaşırlar, nefislerine kul köle olurlar. Allah’a itaat etmeyenler nefsine, şeytana, insanlara itaat eder ve rezil olurlar. Dünyada zillete düşerler, ahirette de cenneti kaybederler ve cehenneme giderler.
İnsanın en büyük düşmanı terbiye edilmemiş nefistir. İnsan nefsini terbiye etmedikçe insan olamaz, insanlığını kaybeder. Allah Azze ve Celle o yüzden bütün ümmetlere orucu farz kılmıştır. Çünkü bütün ümmetlerin aynı şekilde eğitime ihtiyacı vardır. Önceki ümmetlere de oruç farz kılındı. Bugün ise onlarda oruç ibadetinin olmadığını görüyoruz. Bu da onların dinlerini değiştirdiklerini gösteriyor. Bu ümmetin de ibadetlerin -namazın, orucun, zekâtın- içini boşalttığını, Tevhid’i unuttuklarını görüyoruz. Tevhid sadece Allah’ın varlığı ve birliği şeklinde anlaşılmaya başlandı, Tevhid’in içi boşaltıldı, onlara böyle öğretildi. Halbuki Tevhid Allah’ın sadece yaratıcılıkta tek olduğu anlamına gelmemektedir. Kanun koyucu ilah olarak ve itaat edilecek makam olarak da tek olduğunu ifade etmektedir.
Geçmiştekiler birtakım ibadetlerin içini boşalttılar bizde de aynı hatalar devam ediyor. Bunların da başında tevhidin sonra da diğer ibadetlerin içinin boşaltılması geliyor. Sadece mide ile oruç tutmak… Halbuki bütün azalarla oruç tutmak ve hatta kalben oruç tutmak icap etmektedir.
23 Mart 2023 Perşembe
Patnos Cezaevi | Telefon Konuşması
KUR’AN’IN İNDİRİLİŞ GAYESİ
Ramazan Ayı’nı ve Kadir gecesini şerefli yapan Kur’an’ın bu ayda ve o gecede inmiş olmasıdır. Nasıl ki bazı büyük zatlar kendi ailesine, doğduğu şehre, doğduğu ülkeye, doğduğu çağa şeref katarlar aynı şekilde Kur’an da indiği aya şeref katmış ve Ramazan Ayı Kur’an sayesinde şerefli olmuştur.
Allah Azze ve Celle Kadir Suresinde: “Biz o Kur’an’ı Kadir Gecesinde indirdik”3 buyuruyor. Demek ki aslında o geceyi şerefli yapan Kur’an’ın o gecede indirilmiş olmasıdır. ‘Biz indirdik’ derken de ‘bunu indiren biziz, başkası değil. Dolayısıyla kıymet verin, değer verin’ demek istemektedir. Zaten Allah Azze ve Celle’nin bu ayda orucu emretmesinin bir sebebi de budur. Yani bu ayda bize büyük bir nimet, hidayet kaynağı olan Kur’an indirildi. O yüzden buna şükür olarak oruç tutmamız emredilmiştir.
Allah Azze ve Celle Kur’an’ı önce en yakın semadaki Beytü’l İzze’ye inzal ile toptan indirdi, sonra oradan Efendimiz’e tenzil ile kısım kısım 23 yılda indirdi. Çünkü Allah’ın muradı nefisleri değiştirmekti. Bu da ancak merhaleler ile olabilir. Nefislerin değişmesi sabahtan akşama ya da bir kitabı hızlı bir şekilde okumakla olabilecek bir şey değil. O yüzden Allah Azze ve Celle kitabını kısım kısım indirdi ve bu şekilde insanları ıslah etti ve her bir ayetle bir bakıma onları boyadı. “Allah’ın boyası… Kimdir Allah’tan daha güzel boyayacak olan?”4 Allah’ın her bir ayeti insanları boyamasıdır. Onlara şekil vermesi ve istediği insan modelini meydana getirmesidir. Yani Allah Azze ve Celle ayetleri ile insanı medeni yapar.
“Ramazan ayı... İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur’an onda indirilmiştir.”5 Bu ayet Kur’an’ın indiriliş gayesini anlatıyor. Kur’an’ın indiriliş gayesi insanlara hidayet kaynağı olması ve insanlara hidayetin belgelerini sunması içindir. Demek ki Allah sadece hidayet göndermiyor; hidayetin belgelerini, delillerini de ortaya koyuyor dolayısıyla Kur’an’ı dikkatle okuyan insan doğruyu görebilir, doğrunun delilerini de bulabilir. İnsanlar “Kur’an bir şeyler söyledi ama delil ortaya koymadı” demesinler diye Allah Azze ve Celle “her bir doğruyu söyledik, doğruların belgelerini de koyduk” diyor.
Kur’an’ın indiriliş gayesinin üçüncüsü, hak ile batılı ayırmaktır. Demek ki insanın hidayet kaynağına ihtiyacı var. Kendisi aklıyla her zaman, her meselede doğruyu bulamaz. O yüzden Kur’an-ı Kerim başka bir ayette: “Doğru yolu göstermek bizim üzerimize vazifedir”6 buyurur. Yani ‘sizin buna ilminiz yetmez, bir meselede doğruya ulaşabilseniz bile ikinci bir meselede doğruya kavuşamazsınız, yanlışı doğru zannedebilirsiniz’ denmek istenmiştir. O yüzden bu işi Allah kendi üzerine almıştır. Aynı zamanda kıyamet gününde insanın hiçbir mazeretinin kalmaması için Allah bu işi kendi üzerine almıştır. Demek ki insanın hidayet kaynağına ve delillerini bilmeye ihtiyacı var. Ve bir de hakla batılı ayıracak bir kaynağa yani Furkan’a ihtiyacı var. Yoksa insan her zaman kendi aklı ile doğruyla yanlışı ayırt edemiyor. Hakla batılı ayırmak kolay değil. Her meselede hak var batıl var ve milyonlarca mesele var. Bunların hepsini kuşatacak sağlam, temel esaslar lazım. İnsan ancak o temel esaslar sayesinde hak ile batılı birbirinden ayırabilecektir.
Kur’an geldiği zaman nefisleri değiştirdi, çağları değiştirdi, devletleri değiştirdi. Cahiliye insanlarını büyük insanlara dönüştürdü. Kızlarını diri diri toprağa gömen putperestleri, cahilleri oradan aldı Ebubekir, Ömer yaptı. Onlara medeniyetin yolunu gösterdi, nice zalim iktidarlar devrildi. Kur’an yeryüzünde devrimler yaptı ve Allah Azze ve Celle ayetleri ile medeni bir insan meydana getirdi. Medeni insanın da yeryüzünde bir medeniyet kurma sorumluluğu olduğunu öğretti.
Kur’an: “O, sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı bir de orada bir medeniyet meydana getirmenizi istedi”7 buyuruyor. Yani demek ki insanın yaratılış gayesi yeryüzünde bir medeniyet meydana getirmektir. Bu da elbette ki en önce kendisinin medeni olmasıyla mümkündür. Kendi medeni olmayanlar nasıl medeniyet meydana getirecekler? Yani evvela insanın kendisinin terbiye olması lazım, işin başı odur.
Ramazan Ayı’nda ve Kadir Gecesinde vahyin başlaması Allah’ın yeryüzüne müdahale etmesidir. Allah Azze ve Celle sürekli peygamberler göndermiş ve insanlar daha sonra tekrar sapmış ve Allah tekrar müdahale etmiştir. Kur’an’ın bir görevi ve indiriliş gayesi de Nisa Suresinde geçer: “Muhakkak ki biz bu kitabı sana insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin diye indirdik.”8 Demek ki bu kitabın indiriliş gayesi yeryüzüne hükmetmektir. Ve demek ki Peygamberimizin bile yetkisi yoktur. O bile Allah’ın hüküm koyduğu konuda başka bir hüküm koyamıyor. O da yine Allah’ın hükmüne göre Allah’ın gösterdiği şekilde hükmetmek zorunda. Yani peygamber bile böyle ise biz nasılız? Peygamberin bile Allah’ın hüküm koyduğu konuda başka bir hüküm koyma yetkisi yoksa diğer insanların zaten olamaz.
Bu ayetten anlıyoruz ki bu kitap yeryüzüne hükmetmek için indirilmiştir. Zaten Kur’an’ın en temel davası da en temel mesajı da budur, Tevhiddir. La ilahe illallah, Allah’tan başka hiçbir ilah yok hiçbir otorite hiçbir kanun koyucu hiçbir itaat edilecek makam yok demektir.
Neden Allah hükmetmelidir?
- Çünkü en iyi bilen Allah’tır. İnsan, Allah’tan iyi bilemez.
- Çünkü en yetkili Allah’tır.
- Çünkü her şey O’nundur, O’nun dediği olmalıdır.
- Çünkü insanlar eşittir, o zaman hangisinin dediği olacak? O halde insanlarla eşit olmayan birinin dediği olmalıdır. O da Allah’tır. İnsanların hepsi eşit olduğuna göre insanlarla eşit olmayan sadece Allah olur.
- Herkesin bir menfaati vardır. Kim kanun koysa kendi menfaatine göre kanun koyar, Allah’ın bizden bir menfaati yoktur o halde O’nun dediği olmalıdır.
- İnsanlar kanun koyduğu zaman geleceği bilemezler. Koydukları kanun geleceğe uymaz. Allah ise geleceği bilendir. O halde O, kanun koymalıdır.
Mesele çok uzun tüm arkadaşlara selam söyle. Allah Ramazan Ayı’nı değerlendirmeyi nasip eylesin. Kur’an’ın mesajını anlamaya çalışsınlar, meal ve tefsir okusunlar…
6 Nisan 2023 Perşembe
Patnos Cezaevi | Telefon Konuşması
NEDEN ALLAH HÜKMETMELİ?
Ramazan Ayı’nın sonuna geldik. Evveli rahmet olan Ramazan Ayı’nın ilk on gününde Allah’ın rahmetine kavuşmuşuzdur inşallah. Ortası mağfiret… İnşallah Allah’ın mağfiretine kavuştuk. Sonu da cehennem ateşinden kurtuluş... Rabbim cehennem ateşinden hepimizi muhafaza eylesin.
Aşağı yukarı yirmi yıldır itikâf sünnetini ihya etmenin mücadelesini veriyorduk. Çok şükür artık gündeme geldi. Geçen gün Barbaros Hayrettin filminde de padişahın itikâfa girdiğini söylediler. Böylece itikâf konusunu hatırlatmış oldular. Bu mücadeleyi veren tüm kardeşlerimiz bunun mükâfatını alacaklardır.
Bu son telefon konuşmam olabilir. Çünkü daha evvel iki defa Türkiye’deki adalet sistemini eleştirdiğim konuşmadan ötürü birinden bir ay, birinden iki ay olmak üzere toplam üç ay ceza verdiler. Sonra yine Ramazan Ayı’nın başında Ramazan’la ilgili konuştuğum halde ondan dolayı da üç ay ceza verdiler. Telefonla konuşma yasağı cezası altı ay oldu. Ondan sonraki konuşmam da Kur’an’ın mesajıyla ilgiliydi. Ondan dolayı da savunma gönderdiler. Büyük ihtimalle ondan dolayı da ceza verirler. Üç ay da ona verirler tahmin ediyorum.
Cezaevinin böyle bir yetkisi yok. Bu konuda yönetmelik gayet açık. Bu hususta ancak kararı benim kendi mahkemem verebilir. Çünkü ben tutukluyum, hükümlü değilim. Ancak Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi hiç müdahale etmiyor. Yapılan zulmü seyrediyor. Avukatlarım bunu hâkime de anlattılar ama henüz daha bir şey yapmadı. Bu konuşmamdan dolayı da yine ceza verebilirler. Üç ay da o olursa bir sene eder. Yani beni konuşturmak istemiyorlar. Susturmak için hapse atanlar şimdi de burada susturmak istiyorlar. Beni zindana atıp susturacaklarını zannedenler, talebelerimin benim sesim olacağını hesaba katmadılar. Ben talebelerime hoca, onlar da bana ses oldular, olacaklar. Beni sustursalar talebelerimi susturamazlar, talebelerimi sustursalar Kur’an’ı susturamazlar. Beyhude yere uğraşıyorlar!
Tevhid Kur’an’ın en temel mesajıdır. Allah Azze ve Celle Tevhid inancıyla yeryüzünde kula kulluğu kaldırmıştır. Allah’a itaat eden, La ilahe illallah diyen, Allah’tan başka ilahları, otoriteleri kabul etmeyen, bir tek Allah’a kulluk yapan insan şeref kazanır, izzet kazanır. Ve kullara kulluktan, o zilletten kurtulmuş olur.
Neden Allah hükmetmeli? Allah’ın hükmüyle hükmetmeyenler Allah’ın hükmünü kabul etmeyenler ne demektedirler? Şu beş şeyden birini söylemek zorundadırlar:
- “Allah’ın hükmü o zaman içindir, bugün için değildir.” Bunu söyleyemezler. Çünkü Allah’ın hükmünün kıyamete kadar geçerli olduğunu her Müslüman bilir.
- “Kur’an’ın hükümleri Arabistan içindir, Türkiye için değildir.” Bunu da diyemezler. Kur’an’ın tüm dünya için geldiğini bütün Müslümanlar bilir.
- “Allah’ın kitabındaki hükümler bir misaldir. Aynen uymak zorunda değiliz.” Hâlbuki tüm Müslümanlar bilir ki Allah’ın kitabındaki hükümler son hükümlerdir ve bir misal değildir. Devletin kanunlarına niye böyle bakamıyorlar, böyle konuşamıyorlar? Devletin kanunları hakkında “Bir misaldir. Ona uymak zorunda değiliz” desinler, diyebiliyorlarsa.
- “Allah’ın kitabında ve hükümlerinde hatalar vardır.” Hiçbir Müslüman bunu söyleyemez. Bunu söyleyen de iman dairesinde kalamaz.
- “Biz Allah’tan daha iyi biliriz.” Bunu da bir Müslüman söyleyemez. Söyleyen de iman dairesinde kalamaz.
Bunlardan hangisini söylüyorlarsa açıkça söylesinler, herkes de onların ne olduğunu bilsin. Fakat bunları söyleyemezler. O halde neden Allah’ın hükmü dururken başka hükümlerle hükmediyorlar, başka kanunlara itaat ediyorlar? Allah’ın kitabını dikkate almayanlar, toplumsal ve ferdi hayatında uygulamayanlar, Kur’an’ı hayatın dışına itenler sonra da Kur’an’ı övenler samimi değildirler. Samimiyetsizliklerinin en büyük delili Kur’an’la hükmetmemeleridir. Kur’an’ı hayatın dışına itenler, Allah’ı gökyüzüne hapsedenler, bu yaptıklarıyla ‘Allah’ım gökyüzü senin, yeryüzü bizim olsun’ demektedirler. Hâlbuki gökler de yeryüzü de Allah’ındır. İnsanlar da Allah’ın kullarıdır. Hz. İsa Aleyhisselam: “Allah’ım, göklerde Sen’in iraden gerçekleştiği gibi yeryüzünde de Senin iraden gerçekleşsin” diyor. Dolayısıyla Allah gökyüzüne hapsedilemez. Gökler de yeryüzü de insanlar da Allah’ındır.
Saltanat sürenler ve Allah’ın hükmü geçerli olunca saltanatını kaybedeceğinden korkan idareciler ve kurulu düzen sayesinde insanların kanını emip çok zenginleşmiş olan zenginler, Peygamberlere ve indirilen kitaplara her zaman karşı gelmişlerdir. Bu hep böyle oldu.
Kur’an’ın bize faydalı olabilmesi için onu hayatımıza tatbik etmek zorundayız. Reçeteyi suya batırıp içsek şifa bulur muyuz? Bulamayız. Nasıl ki o reçeteyi uygularsak, o ilaçları kullanırsak şifa buluruz, aynı şekilde Kur’an’ın bize şifa olabilmesi de onu tatbik etmekle mümkündür. Bir köle, efendisinin dediğini yapmasa sadece onu övse, göklere çıkarsa, efendi ondan razı olur mu? Olmaz. Allah Azze ve Celle de sadece kendini övüp, ondan sonra Allah’ın hiçbir dediğini yapmayanlardan razı değildir.
Tevhid inancı, karanlık dönemlere yenilmez bir insan meydana getirir. Dirayetli, cesur bir insan modeli meydana getirir. Davalar zulme uğradıkça büyürler. Evet, bugün zulme uğruyoruz. Dokuz yıldır yapılanları saymaya gerek yok herkes biliyor. Bir tek öldürmedikleri kaldı. Onun dışında her şeyi yaptılar. Ama bu zulümler Tevhid davasını inşallah daha da büyütecektir.
Zalim zulmetmek istediğinde yıldızlar kadar bahane bulur. Çünkü zulmetmek istiyor. Dolayısıyla bahane de bulacaktır. Diktatörler tartışamaz, güç kullanırlar. Fikir ve delillerle susturamayanlar diktatörleşirler. Güç; adaletli insanların elinde adaletin, zalimlerin elinde zulmün aracıdır. O halde adaletsizlere güç verilmemeli. Verilmişse geri alınmalıdır. Adına Adalet ve Kalkınma Partisi dediler ne adalet ne de kalkınma bıraktılar. Bir araya gelemeyecek partiler bugün bir araya geldiyse sebebi AKP ve MHP’nin yaptıklarıdır. Allah Azze ve Celle bu diktatörlükten milletimizi kurtarsın.
19 Nisan 2023 Çarşamba
Patnos Cezaevi | Telefon Konuşması
- Bakara, 183
- Buhari, Savm, 6
- Kadir, 1
- Bakara, 183
- Bakara, 185
- Leyl, 12
- Hud, 61
- Nisa, 105