Başyazı

Alparslan Kuytul Hocaefendi İle “15 Temmuz Darbe Girişimi" Konulu Röportaj

Paylaş:

Furkan Nesli: Muhterem Hocam, geçtiğimiz günlerde Türkiye’de bir darbe girişimi yaşandı. Öncelikle size şunu sormak istiyoruz; İslam’ın gerek sivil gerek askerî darbelere bakışı nasıldır?

Hocaefendi: Basın açıklamasında da ifade ettiğim gibi darbeler haksızlıktır. İslam ise haksızlıklara karşıdır. Neden haksızlıktır? Çünkü toplum sizi seçmemiş, onları seçmiştir. Halkın size teslim ettiği silahları seçilmişlere doğrultmak, haklarını ve yetkilerini ellerinden almaktır, gasp etmektir, gasp ise elbette caiz değildir. Darbe adaletsizliktir. Adalet hak sahibine hakkının verilmesidir. Kim olursa olsun herkesin hakkının verilmesi adaletin gereğidir. Arapça’da adalet; ‘her şeyi yerli yerine koymak’ demektir. Kur’an-ı Kerîm; “Allah adaleti emreder.”1 buyurur. Herkesin hakkının kendisine verilmesini emreder. Meselenin bir yönü budur.

Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem daha peygamber olmadan evvel gençliğinde adaletin sağlanması için yapılan bir toplantıya iştirak etmişti. Zebid kabilesinden bir tüccar Mekke’ye gelmiş ve As bin Vail adındaki bir müşriğe malını satmış, fakat o müşrik malı aldıktan sonra satıcının hakkını ödememişti. Bunun üzerine o adam çıkmış Ebu Kubeys tepesine; “Ey Mekkeliler, benim burada kimsem yok. Buraya mal getirdim, sizin adamlarınızdan birine sattım ve o adam benim hakkımı vermiyor, hakkımı nasıl alacağım? Kâbe’nin olduğu yerde haksızlık yapılıyor, burada aşiretim yok ki gidip onlardan yardım isteyeyim. Ben sizden yardım istiyorum” diyerek Mekkelileri yardıma çağırmıştı ve Mekkeliler bir araya toplandılar. Efendimizin amcasının da içinde bulunduğu bir topluluk Abdullah bin Cud’a’nın evinde toplanıp şu şekilde ittifak ettiler; “Bundan sonra Mekke’ye her kim gelir, haksızlığa uğrayacak olursa biz onun hakkını o zalimden alacağız ve hak sahibine geri vereceğiz” dediler ve Hacer-i Esved’in yanına gittiler, üzerine su döktüler. O suyu bir leğen içerisinde topladılar sonra hep beraber o sudan içtiler ve ‘kim olursa olsun haksızın karşısında duracağız, hiç kimsenin Mekke’de zulme uğramasına izin vermeyeceğiz’ diye yemin ettiler.

 Efendimiz daha sonra bu olayı anlatırken buyurur ki; “Abdullah bin Cud’a’nın evinde öyle bir anlaşmaya şahit oldum ki sürü sürü kızıl cins develere değişmem ve bugün böyle bir toplantı olacak olsa yine o günkü ittifaka katıldığım gibi bugün de katılırım.”  Bu şekilde Hazreti Peygamber böyle durumlarda nasıl davranmamız gerektiğini öğretiyordu, sadece sahabesine değil, kıyamete kadar gelecek olan bütün Müslümanlara zulme karşı nasıl bir tavır takınmaları gerektiğini öğretiyordu.

Meselenin ikinci yönü ise; darbe yapanlar niye darbe yaparlar? Toplumu değiştirmek ve kendi istedikleri şekilde bir düzen meydana getirmek için. Mevcut düzenden ya da mevcut yetkililerden memnun değildirler, mevcudu değiştirmek için darbe yaparlar. Hâlbuki Allah’ın sünnetine göre Allah topluma verdiğini ancak toplum kendini değiştirdiği zaman değiştirmektedir. Allah Azze ve Celle Kur’an-ı Kerim’de “Allah bir toplumda olanı değiştirmez, o toplum kendinde olanı değiştirinceye kadar”2 buyurur. Yani o toplum neye layıksa Allah onu vermiştir. Siz daha güzelini istiyorsanız toplumu daha iyi hale getirmek zorundasınız. Toplumda olanlardan, hükümetten rahatsızsanız o zaman gece gündüz, ev ev gezer anlatırsınız ve insanlar sizin dediğinizin doğru olduğunu kabul ederler, sizin beğenmediklerinizi artık desteklemezler ve bu şekilde onlardan kurtulmuş olursunuz. Toplum değişirse Allah o zaman topluma verdiğini değiştirir, devleti değiştirir, yetkilileri değiştirir. Ama siz tebliğ yapmıyorsunuz, insan kazanmakla uğraşmıyorsunuz, köşeleri kapabilmek için sadece zekileri ve zenginleri kazanmayı tercih ediyorsunuz, sonra da silah zoruyla yetkilileri değiştirelim derseniz yetkililere verilen hakları gasp eden zalimler durumuna gelirsiniz. İnsanların nefislerini değiştirmeden, eğitim yapmadan, silah zoruyla değiştirmeye kalkarsanız elbette bu toplumsal değişim yasasına yani Sünnetullah’a da aykırıdır.  Bu yönden de darbeler yanlıştır. Yani devleti değiştirmenin yolu toplumu değiştirmektir, darbe değildir.

Ayrıca Allah, dinde zorlamayı kabul etmemektedir. Allah dinde zorlamayı bile kabul etmediği halde nasıl olur da bazı insanlar seçilmişleri silah zoruyla oradan indirmeye kalkışabilirler?

Peygamberî hareket metodu açısından da bakarsanız yine darbeye taraftar olamayız.  Peygamberler gücü ve makamları ele geçirip sonra da darbe yapma yolunu seçmediler. Bunun için dinlerinden taviz vermediler, tebliğ yaptılar, insanları eğittiler ve onlarla devlet kurdular.

Furkan Nesli: Hocam, ülke ve dünya gündemini yakından takip eden ve zaman zaman açıklamalar yapan birisi olarak Türkiye’de darbe yapılacağını bekliyor muydunuz?

Hocaefendi: Hatırlarsanız ben 3 ay kadar evvel Amerikan Başkan Yardımcısı Biden, Türkiye’ye gelip Tayyip Erdoğan’la görüşmeyince, bu davranış hükümetin kaleminin kırıldığının işaretidir demiştim. 1 Temmuz’da da söyledim. Obama’nın Cumhurbaşkanı ile görüşmek istememesi, Muhammed Ali’nin cenazesinde Cumhurbaşkanı’na gösterilen tavır, Uganda Devlet Başkanı’nın tahta oturup Cumhurbaşkanı’nı alçak bir sandalyede oturtarak yaptığı terbiyesizlik, Almanya’nın Ermeni Soykırım Tasarısını kabul etmesi gibi davranışlardan yola çıkarak bazı büyük ve derin güçlerin AKP’yi bitirmeye karar vermiş, kendilerince kalemini kırmış olduklarını ifade etmiştim. Benimki bir analiz, gaybı bilen Allah... Bugüne kadar hükümetin icraatlarıyla kazandığı puanların elinden teker teker alınmaya başlandığını, hükümetin dünyada yalnızlaştırılmaya çalışıldığını söylemiş ve Hükümetin bu konuda dikkatli olması gerektiği hususunda iyi niyetle ikazda bulunmuştum.

 İyi niyetle yapılan bu değerlendirme takdir edileceğine bize düşmanlık yapan bazıları 1 Temmuz tarihinde yaptığım bu açıklamayı 14 Temmuz tarihinde yapılmış gibi göstererek darbe ile ilişkilendirmiş ve sanki Cumhurbaşkanı’nın ve MİT’in bile bilmediği bu darbeyi benim bildiğim ve Hükümeti tehditte bulunduğum gibi bir algı oluşturmaya çalıştılar.

Hükümetin kaleminin kırıldığını gördüm. Ama cemaate yaptıracaklarını tahmin etmiyordum. Ben Amerika’nın müdahale edebileceğini düşünüyordum. Gülen hareketinin bu kadar gücünün, bu kadar askerinin, 151 tane generalinin olduğunu düşünmüyorum. Bence bu Amerika’nın işine de benzemiyor. Amerika yaptığı zaman daha akıllıca yapar. Bu işte karanlık noktalar var. Darbecileri bu işe teşvik ve tahrik edenler aslında Hükümeti düşürmek istemediler. Görünüşte darbe Hükümet’e yapılıyor ama generaller rehin alınıyor, bu işte bir gariplik yok mu? Bu darbe aslında Amerika’ya ve F. Gülen’e yakın bütün generallerin, subay ve astsubayların, hâkim, savcı ve emniyet mensuplarının, onbinlerce sivil memurun devlet kadrolarından temizlenmesi, bunlarla bağlantılı bütün televizyon, gazete, dergi, hastane, holding, banka, okul, dershane, üniversitelerin vs. kapatılması ve bunların da ötesinde o cemaat bahanesi ile tüm cemaatlere darbe vurmak için bu cahillere yaptırıldı. Yani bu cahilleri yönlendirenler onları tuzağa düşürdüler. Bunun sonucunda sevmedikleri kadroların tasfiye olmasını sağlayacak ve yeni bir kadroyu onların yerine getirecekler.

Kanaatimce bu, derin devletin aşırı solcu kanadının ve onlarla birlikte olanların planı. Onlar bu cahil darbecileri bu işe teşvik ve tahrik ettiler. Aşırı solcular şu anda her tarafa hâkim olmuş durumdalar. Bunlar Türkiye’nin yönünü Rusya’ya çevirmek istiyorlar. Türkiye’nin kıblesinin değiştirilmesine, Rusya’ya yönelmesine Amerika müdahale edecektir. Biz Türkiye’nin yönünün ne Amerika’ya doğru olmasına razıyız ne de şimdilerde istenildiği gibi Rusya’ya doğru olmasına. Her ikisine de karşıyız. Biz Türkiye’nin her ikisinin ortasında kalmasını ve kendi medeniyetimize dönmemizi istiyoruz. “Ne doğu ne batı; sadece İslam Medeniyeti” diyoruz.

Furkan Nesli:  Hocam, Furkan Hareketi olarak darbeye nasıl bir tepki gösterdiniz?

Hocaefendi:  Ben aynı gece bununla ilgili bir mesaj yayınladım. Darbeyi reddettiğimizi orada da ifade ettim. Biz Furkan Hareketi olarak tepkimizi gösteriyoruz. Neden meydanlara çıkmadınız diye soruyorlar.  Darbelere karşı olunduğu sadece meydanlara çıkmakla mı ifade edilir? Miting yapacaktık izin vermediler, miting tarzında bir basın açıklaması yaptık. Darbelere karşı olduğunuzu meydanlara çıkarak da, miting yaparak da, mesaj yayınlayarak da gösterebilirsiniz. Biz mesaj yayınlayarak ve miting yaparak göstermeyi tercih ettik. Çünkü meydanlarda gösterilen tepkiler demokrasi adına gösterilmiş ve adına da ‘demokrasi nöbeti’ denmiştir. Biz ise demokrasi adına değil İslam adına ve adalet adına tepki göstermekteyiz.

Meydanlara çıkmayışımızın bir sebebi de meydanların AKP’nin seçim meydanlarına dönüştürülmüş olmasıdır. Erdoğan adına şarkılar söyleniyor. Hatta kadın şarkıcılar çıkıyor. Şimdi bir Müslüman olarak oraya gitsek, orada şarkı mı dinleyeceğiz? Meydanlara çıksaydık meydandakilerin yüzde doksan dokuzu AKP’li, laf atanlar olabilir, olaylar çıkabilirdi.

Furkan Nesli: Hocam, meydanlara çıkış ve orada bulunmanın adına ‘demokrasi nöbeti’, ölenlere ‘demokrasi şehidi’ deniyor. Ya da ‘hâkimiyet milletindir’ tarzında açıklamalar oldu. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hocaefendi: Meydanlarda hâkimiyet milletindir diyerek, demokrasi diyerek bağırıyorlar. Bizim derdimiz demokrasi değil. Darbelere karşıysak, demokrasi darbelere karşı olduğu için değil,  İslam buna müsaade etmediği içindir. Bizim kriterimiz İslam’dır. Biz daima İslam adına ortaya çıkmalıyız. Biz darbeye tepkimizi gösteririz, niye demokrasi nöbeti tutalım?

Demokrasi’de seçim sandığı ve fikir özgürlüğü var. Evet, İslam bunları kabul ediyor ama demokrasi bundan ibaret değil. Demokrasi bir ideolojidir ve bir bütündür, parçalanmaz. Bir kısmını alıp bir kısmını almıyoruz diyemezsiniz. Demokrasi bütün haramlara izin vermektedir. Demokrasiyi beğenenler ve savunanlar bilmeyerek de olsa haramların serbest olmasını da savunmuş olmaktadırlar.

Meselenin diğer bir yönü de; Demokrasi nöbeti tutanlar ne zaman İslam için nöbet tuttular. Şu ülkede sadece Erdoğan’ın hakkını mı gasp etmek istediler? Şu memlekette ve tüm dünyada Allah’ın hakkı gasp ediliyor. Tüm kâinat Allah’ın ve insanlar da Allah’ın kulları olduğuna göre O’nun dediğinin olması gerekmez mi? Demokrasi nöbeti tutanlar Allah’ın hakkını savunmak için, Allah’ın dediği olsun ve O’nun hükümleri geçerli olsun diye hiçbir zaman nöbet tutmadılar, mücadele vermediler. Allah’ın hakkını böyle savunmadılar.

Furkan Nesli: Hocam, geçmişten bu yana bu ülke darbeleri çokça yaşadı. Asker neden darbe yapar?

Hocaefendi: İnsan güçlü olduğu zaman haksızlık yapar.  Güçlü olacaksınız ve zulmetmeyeceksiniz! Şeytana ve nefsinize uymayacaksınız! Bunun için güçlü bir İslamî eğitim lazım. Nimete yalnızca şükür değil aynı zamanda sabır da gerekir. Nimete sabredeceksiniz, verilen imkânları kötü yolda ve haksızca kullanmayacaksınız. Bu zor bir şey. Bu insanlara Allah korkusu verildi mi ki niye darbe yapmasınlar?

Askerin darbe yapmasının bir sebebi de kendini vatanın gerçek sahibi ve vatanperver olarak, sivil hükümeti ise her an ihanet edebilecek kişiler olarak yani potansiyel vatan hainleri olarak görmesidir. Bunların hali kendinden başka müslüman kabul etmeyip herkesi kâfir gören kimselere benzemektedir. Yani problem eğitimlerinden kaynaklanmaktadır.

Furkan Nesli: Hocam, bu darbe girişimi İslamî hareketlere nasıl tesir eder?

Hocaefendi: Darbelerin İslamî hareketlere faydası değil zararı olur. Çünkü tüm darbelerden sonra diktatör bir sistem kurulur. İslamî faaliyetler yasaklanır. Birçok masum müslüman hapishanelere doldurulur veya öldürülür. Ama elbette Allah isterse o şerden bir hayır yaratır, müslümanların sağlamlaşmasını daha da büyümelerini sağlayabilir. Bu hadiselerin İslamî faaliyetlerin gerilemesine değil tam aksine daha tecrübe kazanarak daha da büyümesine vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Darbe girişiminin olduğu gece bu manada verdiğim cevabı çarpıttılar. Benim düşmanlarım çok namert. Benim konuşmamdan birkaç saniye alınıyor, sanki ben darbeden medet ummuşum, darbeye dua etmişim gibi bir başlık atılıyor. Ama Allah onları rezil etti! Biz konuşmanın aslını yayınlayınca iyi niyetli olanları özür diledi, diğerleri ise susmak zorunda kaldılar.

Eğer Hükümet bu cahilleri darbeye teşvik eden ve bu bahane ile aslında hedefleri tüm cemaatlere ve İslamî faaliyetlere darbe vurmak olan aşırı solcu derin devletin planını anlamaz ve darbecilerle mücadeleyi cadı avına dönüştürürse birçok masum müslümana, cemaatlere ve İslamî faaliyetlere darbe vurulabilir. Kanaatimce asıl darbe budur ve bu darbe girişimi aslında bunun için planlanmıştır.

 Asıl darbeciler İslamî bir kişiliğe sahip, dindar olan bütün insanlara karşı bir darbe hazırlığı içerisindedirler. Herkesi o sınıftan gibi göstermek istemektedirler. Yetkililerin bu hususta dikkatli olması, kuru ile yaşı ayırması icap eder, aksi halde toplumsal bir travma yaşanır. Şu ana kadar bile 110.000 civarında insan görevden el çektirildi. 30.000’den fazla kişi gözaltına alınıp, 17.000’i tutuklandı. 3.654 hâkim ve savcı açığa alınıp 2.288’i tutuklandı. 99 gazeteci gözaltına alındı, 24’ü tutuklandı. 1043 özel öğretim okulu, 1229 vakıf ve dernek, 35 sağlık kuruluşu, 19 sendika, 109 öğrenci yurdu, 15 üniversite kapatıldı. Acaba gerçekten gözaltına alınanlar ve tutuklananlar hepsi o örgütten miydi? Elbette suçlular cezalandırılmalıdır. Ancak suçsuzlara da ceza verilmesini isteyenler var, alnı secdeye giden herkese ceza verilmesini isteyenler var. Türkiye’yi tekrardan 1940’lı yıllara götürmek isteyen gerçek darbeciler var. Bu gerçek darbeciler aslında güçlendikleri zaman bir gün hükümete darbeyi vuracaklar. Hükümet yalnız bırakılmaya ve sevenlerinin azalmasına çalışılmaktadır. Onun için hükümet yetkilileri kuru ile yaşı ayırmalıdır.

Onların programlarına katılmış, çocuğunu onların okullarına göndermiş olan herkesin darbeci gibi görülmesi, işsiz ve ekmeksiz bırakılması, göz altılarda süründürülmesi caiz olamaz. Yüz binlerce insan, bir de bunların akrabaları var. Bunları da sayarsanız birkaç milyon insan bundan rahatsız olacak ve toplumda bir travma meydana gelecektir. Allah korusun belki de bir iç savaşa sürükleyecekler, onun zeminini hazırlıyorlar.

Öyle bir atmosfer meydana getiriyorlar ki; şu anda bir memur namaz kılmaya korkar hale geliyor. Yetkililerin böyle bir ortamın oluşmasına izin vermemesi gerekir. Toplum böyle bir korkuyla yaşayamaz. Bunun sonucunda herkesin birbirinden şüphelendiği, birbirini ihbar ettiği, psikolojisi bozuk bir toplum meydana gelir.

Furkan Nesli: Hocam yaptığınız ilk yazılı açıklamada kullandığınız ‘tiyatro’ ifadesini epeyce çarpıttılar, yanlış anlaşılacak şekle soktular ve öylece kamuoyuna yansıttılar. Bununla neyi kastettiniz?

Hocaefendi: Bir tiyatro var ama bu tiyatroyu kim oynuyor? Darbeciler Hükümet üyelerini yakalamıyor, gidiyor Boğaziçi köprüsünü tutuyor. Kitlelerin tepki göstermesi sağlanıyor. Normalde asker, polis yolu kapatsa ‘tamam’ der, gösterdiği yoldan devam edersiniz. Halk bunların darbeci olduğunu nereden biliyor? Halkı kim galeyana getirdi? Bence darbecilerin planları biliniyordu ve oralara adamlar yerleştirildi. O adamlar halkı galeyana getirdi. MİT zaten saat 16.00’da Genelkurmay’a haber vermiş. Aslında darbeciler tuzağa düşürüldü, halk ile karşı karşıya getirildiler. Bir tiyatro var ama ben Hükümet tiyatro yapıyor manasında söylemedim. Bu olay aslında göründüğü gibi değil, daha başka şeyler var demek istedim. Hiçbir darbe böyle saçma bir şekilde planlanmaz. Sanki bunlara birileri yanlış yaptırıyor, bir tiyatro var, bunları o tiyatroda oynatıyorlar. Ben bunu anlatmak istedim.

Şimdi darbenin üzerinden 25 gün kadar geçti artık daha da net görüyoruz. 151 tane general hepsi bunların adamı olamaz. Türkiye’nin zaten toplam generali 375 civarında. Yani generallerin yüzde 44’ü işin içinde ve çoğunluğu subay toplam sekiz bin kişi kadar darbenin içerisinde ise darbe böyle mi olurdu? Besbelli ki bu gafilleri tahrik edenler onlara tuzak hazırladı, bunların darbe planı yaptıklarını biliyorlardı ve yapmalarına izin verdiler, karşı darbeyi de hazırladılar. Yani bir tiyatro oynanıyor. Bu tiyatroyu aşırı solcular ve onlarla birlikte olanlar oynuyor. Bu vesileyle tüm İslamî faaliyetlere darbe vurma peşindeler. Diğer taraftan da Türkiye’nin yönünü Rusya’ya çevirmek için Amerikancı olan paşaları da tasfiye etmek istediler. Tiyatro dediğim bu.

Furkan Nesli: Hocam, bu konuda size atılan bu iftiraların hedefi ne olabilir?

Hocaefendi: Biz demokrat ve laik olmadık diye bundan rahatsızlar, o yüzden üzerimize geliyorlar. Biz demokrasi ve laikliği değil İslam medeniyetini istiyoruz.  Sonra biz cemaat olmaktan çıkıp Sivil Toplum Kuruluşu (STK) olmaya da razı olmadık. Ayrıca AKP çatısı altına da girmedik. Biz AKP’yi tenkit ediyoruz diye bizi zor duruma düşürmek istiyorlar. Yani insanlara “AKP’yi tenkit eden işte böyle kötü birisidir. O halde bu kimsenin AKP hakkındaki tenkitlerinin ne önemi var?” mesajını vermek istiyorlar. İtibarsızlaştırarak bundan sonra yapacağımız açıklamalar da tesirli olmasın diye bunu yapıyorlar.

Furkan Nesli: 21 Temmuz günü tavrınızı ortaya koymak üzere bir basın açıklaması gerçekleştirdiniz.  Orada  “En büyük darbe Allah’ın hâkimiyet hakkının gasp edilmesidir” manasında bir sözünüz vardı. Bundan tam olarak ne anlayabiliriz hocam?

Hocaefendi: İnsanlar, hakları ellerinden alındığında orda bir zulmün olduğunu görüyor ve anlıyorlar. Ama Allah’ın hakkı Allah’tan alındığında bunu görmüyorlar. Allah’ın hakkı nedir? Her meselede O’nun dediğinin olmasıdır. Tevhid inancı da bunu ifade eder. Bunun için kitap ve Peygamber göndermiştir. İnsanların Allah’ın hükümlerini kaldırmaya hakları yoktur. O’nun dediğinin olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Demek ki Allah’ın hakkı gasp edilmiştir. Kur’an; “Hüküm ancak Allah’ındır.”3 ve “Allah hiç kimseyi kendi hükmüne ortak etmez.”4 buyurur. Dolayısıyla nasıl ki insanların yetkilerini gasp etmeye kalkışmak caiz değilse Allah’ın yetkisini gasp etmek daha da öncelikli olarak caiz olamaz.

Milletimiz silahlı darbe girişimine, yetkinin gasp edilmesine haklı olarak karşı geldiği gibi; Allah’ın yetkisinin gasp edilmesine de aynı şekilde tepki göstermelidir. Allah’ın hakkını da savunmalıdırlar.  Neden bir gün Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalı demediler!

Furkan Nesli: Hocam yoğun çalışmalarınız içinde değerli vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederiz,  Allah razı olsun.