Değerli Furkan Nesli okurları, Furkan Nesli Dergisi olarak 2022 yılının mayıs ayı itibarıyla yayın hayatımıza e-dergi formatında devam ettik. 2024 yılı itibarıyla tekrar matbu olarak yolumuza devam edeceğiz. Bu sayımızın uzun bir aradan sonra ilk matbu sayı olması sebebiyle Başyazarımız Alparslan Kuytul Hocaefendi ile özel bir röportaj gerçekleştirdik. Gerek dergimizin geçirdiği sürecin gerekse kapak başlığımız olan “Ümitvar Olun, İstikbal İslam’ındır!” konusunun üzerinde konuşulduğu özel röportajımızı siz değerli okurlarımızın istifadesine sunuyoruz…
Furkan Nesli: Kıymetli hocam, öncelikle 30 Ocak 2018’de yapılan operasyonla kayyuma devredilen ve 6 yıl boyunca kayyumun elinde harabeye çevrilen vakıf binasının bu yıl Furkan Nesli Dergisi Genel Merkez binası olarak 30 Ocak’ta açılmasının mutluluğu içerisinde olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Başta siz olmak üzere emeği geçen bütün Furkan Hareketi mensuplarından Allah razı olsun.
Değerli hocam, 2022 yılının mayıs ayından itibaren dergimiz e-dergi formatı ile okurlarıyla buluştu. Ancak 2024 yılı ocak ayı itibarıyla yayın hayatına yeniden matbu olarak devam edecek. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Alparslan Kuytul Hocaefendi: Öncelikle bundan dolayı Allah’a hamd ediyorum. Süreci şu şekilde özetleyebilirim: En son 2022 yılının nisan ayı sayımız matbu olarak çıkmıştı. O dönemde kâğıt ve matbaa fiyatlarının çok yükselmesinden dolayı birçok dergi, basımı durdurup e-dergiye geçmek zorunda kaldı. Kâğıt ve matbaa fiyatlarının artması sonucu bizim de fiyatı yükseltmemiz gerekecekti. O dönemde 7 lira olan dergimizin 15 liraya çıkarılması gerektiği, diğer türlü maliyetin kurtarmayacağı söylenmişti ama birdenbire %100 zam yapılması zor olacağı için e-dergiye geçmeye karar verilmişti. Kısacası Türkiye’de birçok derginin başına gelen bu durum bizim de başımıza geldi.
Dergimiz bu süre zarfında e-dergi olarak çıkmaya devam etti çok şükür. Birçok kardeşimiz mobil uygulama sayesinde telefondan da okuma imkânına sahip oldu. Bazı dergiler e-dergi olarak yayınlanıyor ama bunun abonelik usulüyle, belli bir miktar para ödenmesi şartıyla yapılmasına izin veriyorlar. Biz insanların istifade etmesi için tamamen ücretsiz bir şekilde yayınladık. Bu aydan sonra da tekrar matbu olarak yayınlanmaya başlayacak inşallah. Türkiye’de son 2 sene içerisinde her şey en az 4-5 katına bazı şeylerse 10 katına çıktı. Dergi fiyatları da yükseldi ve artık piyasaya alışıldı. Ayrıca derginin matbu olması insan için bir ihtiyaçtır. Bu zamanda her ne kadar internet, telefon, mobil uygulamalar gibi imkânlar olsa da insan fıtratının isteği dergiyi eline alıp okuyabilmek, altını çizebilmek ve kenarına notlar yazabilmektir. İnsana lezzet veren, insanı mutlu eden budur. Bu sebeplerle derginin yeniden matbu olarak yayın hayatına devam etmesine karar verdik.
Dergimiz önceki gibi aylık olarak değil iki ayda bir çıkacak. Sayfa sayısıysa biraz daha artırıldı. Şu anda aylık dergilerin birçoğu iki ayda bir çıkıyor hatta bazıları daha kalın şekilde 3-4 ayda bir çıkıyor. Ben dergilerin çok kalın olması taraftarı değilim. Sayfa sayısı arttıkça dergilerin okunma oranı azalmaktadır. Bu sebeple bizim dergimiz aylık olarak çıktığında 48 sayfaydı şimdiyse 60 sayfa. Furkan Nesli Dergisinin evlerimizde olması, çocuklarımıza kalması, bizden sonraki nesillere intikal etmesi önemli bir durumdur. İnşallah bu karar hayırlı olur.
Furkan Nesli: İnşallah hocam, bizler de hayırlara vesile olmasını temenni ediyoruz. Muhterem hocam, dergi çalışmasının İslami çalışmalardaki önemi hakkında neler söylemek istersiniz? Tekrar hatırlamamız gerekirse, Furkan Nesli Dergisinin misyonu ve gayesi nedir?
Alparslan Kuytul Hocaefendi: Furkan Nesli Dergisi bir dava dergisidir. Bu dergi, beşerî ideolojilere ait fikirlere sahip olanların çıkardığı bir dergi değildir. Bu dergi, Allah’ın davasını dava edinmiş, Tevhid davası için yola çıkmış insanların çıkardığı bir dergidir. Tevhid bir davadır ve Furkan Nesli Dergisi de İslam’ın en temel hakikati olan Tevhidi insanlara ulaştırma gayreti içerisindedir. Aynı zamanda Tevhidin yeryüzünde hâkim olmasına öncülük yapacak olan öncü bir neslin meydana gelmesi gayreti içerisindedir. Furkan Nesli Dergisi, diğer taraftan da gündemi takip ederek Müslümanların kurtuluşunun yollarını ortaya koymakta, dünya Müslümanlarının halinden -özellikle Suriye ve Irak gibi çatışma bölgeleri, Filistin, Arakan, Doğu Türkistan gibi Müslümanların zulme uğradığı bölgeler ve asırlardır sömürülen Afrika gibi birçok İslam coğrafyası- diğer Müslümanları haberdar etmekte, onların dertleriyle dertlenilmesini sağlamakta, ümmetimizin kurtuluşunun gerekliliğini insanlara hatırlatmakta ve bu yolda mücadele edilmesi gerektiğini anlatmaktadır. Dergimiz bu konularla birlikte insanımızın bilhassa gençliğimizin geldiği durumu ortaya koymakta ve bu noktalara temas etmek suretiyle ümmetimizin bu durumdan kurtulmasının gerekliliği üzerinde durmaktadır. Bu dergi Allah’ın istediği insan modelini meydana getirmek istemektedir. Hakiki imana ulaşmış, şirkten ve günahlardan uzaklaşmış, ibadetten lezzet alan, İslam Medeniyetini yeniden kurma yolunda mücadele eden ve ahlak sahibi nesiller meydana getirme gayreti içindedir.
Peygamberimizin hareket metodunun ve cemaat çalışmasının gerekliliğinin insanlara öğretilmesi de Furkan Nesli Dergisinin misyonu arasında yer almaktadır. Peygamberî hareket metoduyla mücadelenin farz olduğunu, bu mücadelede herkesin yer alması gerektiğini, bunun farz-ı kifaye değil farz-ı ayn olduğunu insanlara anlatmak da bu derginin misyonlarındadır.
Gündeme yön vermek isteyenlerin gündeme dair açıklama yapmaları zorunludur ve dergilerin bir misyonu da budur. Gündemi takip etmek, siyasi olaylara İslami bakış açısıyla yorum yapmak, böylece kitlelere konulara nasıl bakmaları gerektiğini öğretmek gerekmektedir. Bizim dergimiz her ne kadar tamamen siyasi içerikli bir dergi değilse de gündeme dair meselelere de yer vermektedir. Böylece meselelere nasıl bakılması gerektiğini öğretmektedir. Dergimizin misyonu ana hatlarıyla bu şekildedir. Bu derginin para kazanmak, siyasi menfaat veya şan şöhret elde etmek diye bir derdi yoktur. Bu derginin tek gayesi Allah rızası, tek hedefiyse İslam Medeniyetinin kurulması ve Allah’ın dünyasında Allah’ın dediğinin olmasıdır.
Furkan Nesli: Muhterem hocam, 30 Ocak 2018 tarihinde Furkan Vakfı kapatılmadığı halde binanın kapısına kilit vurulmuştu. Şu anda ise bu bina Furkan Nesli Dergisi Genel Merkezi olarak açıldı. Hayırlı hizmetlerin yapılması için bu binaya ilk günden itibaren çok emek vermiş birisiniz. Binaya ilk girdiğinizde neler hissettiniz, dikkatinizi çeken hususlar nelerdi?
Alparslan Kuytul Hocaefendi: Furkan Vakfı binasına çok emek verdiğim doğrudur. Birçok kardeşimizin de emeği vardır ve yıllarca bu binada hep birlikte çeşitli hizmetler yaptık. Birçok insan Kur’an öğrendi, namaz kıldı, talebelere ve fakirlere yardımlar yapıldı. Tefsir, Hadis, Fıkıh, Arapça olmak üzere birçok ders yapıldı. Bu kadar hayırlı hizmetlerin yapıldığı bir binayı ahıra çevrilmiş halde görünce insan ağlamamak için kendisini zor tutuyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında camileri ahıra çevirenler Allah’a hesap verecek de vakfımızı ahıra çevirenler hesap vermeyecekler mi?
Vakfın ne hale getirildiğini herkes gördü. Bu sebeple nice insanlar bize destek olmak istediler. Hiç tanımadığım, ismini bilmediğim insanlar: “Biz sizi takip ediyoruz. Size yapılan zulmü biliyoruz. Madem binaya milyonlarca liralık zarar verdiler biz de elimizden geldiğince size destek olacağız” diyerek yardımcı olmaya çalıştılar. Allah bize eskiden Furkan Vakfı olarak kullandığımız binayı 6 sene sonra Furkan Nesli Dergisi binası olarak kullanabilmeyi nasip etti, çok şükür. 6 yıl boyunca da hizmetler devam etmişti, hiçbir hizmetimizde bir eksilme yaşanmadı aksine artış oldu. Ayrıca eskiden bizi belki on binlerce insan tanıyordu ama şimdi milyonlar tanıyor ve bunların büyük bir çoğunluğu bizi seviyor ve verdiğimiz mücadeleyi takdir ediyor. Binamızı ahıra çevirdiler ama kendileri kaybettiler. Biz Allah’ın yardımıyla kazanç ve sevinç içerisindeyiz onlarsa hem bu dünyada hem de ahirette çok üzülecekler.
Onlar hem iftira atarak hem maddi yönden zarar vererek bu hareketi dağıtmayı düşündüler ama bu hareket böyle şeylerle dağılmayacağını herkese ispat etti. Bir hareket parayla doğmaz. İslami bir hareket, Allah’ın yardımıyla, mücadeleyle ve çileyle doğar; fedakârlıkla, disiplinle ve kardeşlikle büyür. Bunu anlamayanlar korkutarak ve maddi zarar vererek bir daha toparlanamayacağımızı düşündüler. Bizde işler paradan çok gönüllülük esasına dayalı olarak yürümekte ve insanlar birçok şeyi gönüllü olarak yapmaktadırlar. İslam’a ve bize düşman olanların dünyasında fedakârlık, kardeşlik, Allah için bir şeyler yapma anlayışı olmayınca bizi anlayamıyorlar.
6 yıl aradan sonra 1 Ocak 2024’te onlarca kadın ve erkekle birlikte vakıf binasına girdiğimizde dikkatimi çeken birkaç şey oldu. Bunlardan birincisi: Ocak 2018’den kalma vakfın panolarında o zaman da bugün gibi Filistin konusunun ele alınmış olduğunu gördük. Demek ki 2018 yılının ocak ayında da Filistin’de çok önemli olaylar, zulümler, katliamlar olmuş ve biz yine o zaman gündem yapmışız. Şimdi de tekrar aynı durum söz konusu. Filistin’de yine katliamlar devam ediyor ve Filistin dünya gündeminde birinci sırada olduğu günlerde biz tekrar binaya girmiş olduk. Bu birinci tevafuktu.
İkinci tevafuk: 2018’in ocak ayına ait vakfın panosunda “Allah’ı zikir ise en büyük (ibadet)tir”1 ayetinin yazıldığını gördüm. 2023’ün aralık ayının son haftasında tefsir dersinde zaman yetmeyince tam da o ayette kalmıştım. 5 Ocak 2024 Cuma günü o ayetin tefsirini yapacaktım. Binaya girdiğimde panoda o ayeti gördüm ve çok şaşırdım. Allah Azze ve Celle, Ocak 2018’de o ayeti yazdırmış ve tefsir dersinde o ayete geldiğimiz hafta bize kapıyı açtırdı. Adeta “Bu ayete geldiğinizde binanız açılacak ve kaldığınız yerden devam edeceksiniz” demek istedi. Bu da çok ilginç bir tevafuk oldu. İslam tesadüfü kabul etmez, her şey kaderdir. Demek ki Allah Azze ve Celle böyle bir takdirde bulunmuş.
Üçüncü tevafuk: Bir arkadaşımız eşyaların içinden bir takvim kâğıdı buldu. Vakfa operasyonun yapıldığı 30 Ocak 2018 günü hicret takviminde Al-i İmran Suresinin 200. ayeti yer alıyormuş: “Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın, (sınırlarda) nöbetleşin. Allah'tan korkun. Umulur ki kurtulursunuz.” Meğer Allah Azze ve Celle bize o gün sabretmemiz gereken günün geldiğini işaret etmiş. O ayette buyurulduğu gibi biz de sabrettik, sabırda yarıştık.
Bu 6 sene içerisinde birçok olay oldu. Nice arkadaşımız bu yolda polisin zulmüne maruz kaldı, 150 civarında mahkeme açıldı, cop yedik, gaz yedik, dayak yedik. Bir kısmımız hapse girdi, yıllarca hapis yatıldı. Sonunda da eskiden Furkan Vakfı olarak kullandığımız binada Furkan Nesli Dergisi olarak varız ve hizmetlerimiz devam ediyor. Gerçekten sabrın sonu selametmiş. Allah’a şükürler olsun.
Furkan Nesli: Bir kez daha Rabbimize şükürler olsun. Hocam, bundan sonraki süreçte Furkan Nesli Dergisi Genel Merkez binasında ne gibi faaliyetler düşünülmekte, dergi okurları için okuma alanları olacak mı? Bize bu konuda bilgi verebilir misiniz?
Alparslan Kuytul Hocaefendi: Daha evvel yaptığımız faaliyetlerin benzerlerini yapacağız. Tefsir, Hadis, Fıkıh dersleri gibi çeşitli dersler olacak. Bazen gündeme dair merak edilen soruların cevaplanacağı dersler olacak. Bayan ve erkeklere yönelik temel eğitim derslerimiz yapılacak. Diğer taraftan ortaokul, lise, üniversite hazırlık ve üniversite talebelerine hizmet verilecek. Bu hizmetlerle beraber gençlerin bir araya gelerek yapacağı dergi okumaları yer alacak. İlmi ve kültürel faaliyetler düzenlenecek, belirli kitaplar üzerinden müzakereler yapılacak. İnternet üzerinden de birtakım faaliyetler yapılacak. Yani yediden yetmişe herkese hizmet verilecek inşallah. Daha önce yaptığımızı daha da geliştirerek yapmayı düşünüyoruz. Çok güzel çalışmalar olacağını ümit ediyorum.
Furkan Nesli: 30 Ocak 2018 tarihinde yapılan operasyondan sonra Bolu’da 2 yıl, Ağrı Patnos’ta 1 yılı aşkın bir süre tutukluluk süreciniz oldu. 16 Haziran 2023’te tahliye oldunuz. Daha sonra haksız bir şekilde tutuklu bulunan Furkan Hareketi mensupları da tahliye oldular ve kapısına kilit vurulan vakıf binası, Furkan Nesli Dergisi Genel Merkezi olarak yeniden açıldı. Dergimiz de tekrardan matbu yayına döndü. Bu güzel gelişmeleri İslami hareket açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Alparslan Kuytul Hocaefendi: Ümit verici olarak değerlendiriyorum. Zaten daima ümitliyiz ama bu tür gelişmeler bizim ümidimizi artırıyor. Ben hapisten çıktığımda: “Bundan sonrasında güzel gelişmelerin olacağını hissediyorum” demiştim. Çok şükür o hissimde yanılmadığım görülüyor. O günden beri her gün yeni bir gelişme oluyor. Eskisi kadar baskı altında da değiliz. Önceki yıllara nispetle biraz daha sakin günler yaşıyoruz ve hizmetimizle ilgileniyoruz. İlmi ve kültürel faaliyetler yapmaya, hayırlı bir nesil meydana getirmeye çalışıyoruz. Birçok yerde yeni şubeler açılıyor. Kardeşlerimiz çeşitli şehirlerde eski binalarımızın bir kısmını tekrar kiraladılar. Bir kısmı daha geniş yerler kiraladılar. Gerçekten de hissettiğim gibi oldu. Allah’a şükürler olsun. Ben bunun böyle devam edeceğini hissediyorum. Dostlarımız sevinecek, düşmanlarımız da üzülecek.
Furkan Nesli: Muhterem hocam, bu sayımızda kapağımıza “Ümitvar olun! İstikbal İslam’ındır” başlığını taşıdık. Her ne kadar Müslümanlar zulüm altında olsa da Batı’da İslam’a yöneliş olduğu gizlenemeyen bir gerçek olarak gözler önündedir. Hamas mücahitlerinin 7 Ekim Aksa Tufanı operasyonu ile de Filistinli Müslümanlar tüm dünyaya izzetli bir duruş ve imanın gerçek bir güç olduğunu gösterdiler. Bu olaydan sonra da binlerce insan Müslüman olduğunu ilân etti. Bu konuda ne söylemek istersiniz? “İstikbal İslam’ındır!” söylemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Alparslan Kuytul Hocaefendi: İstikbalin İslam’a ait olacağı, İslam’ın gelecekte daha da çok parlayacağı, kâfirlerin ağızlarıyla da elleriyle de Allah’ın nurunu söndüremeyeceği ve Allah’ın nurunu tamamlayacağı gerek Kur’an’da gerek hadislerde bildiriliyor. Filistin’de şu ana kadar 28.000 şehit verildi ama diğer taraftan Batı’da belki bir o kadar belki de daha fazla insan manen dirildi, Müslüman oldu. Sadece o da değil aslında tüm dünyada İslami uyanış hızlanmış oldu. Hamas’ın ahlaklı mücadelesi, esirlere hatta kendilerine 80 yıldır zulmeden İsrail askerlerine bile insanca muamele etmesi, İsrail’in de 80 yıllık zulümlerine yeni zulümler eklemesi ve aldığı esirlere kötü muamelede bulunması tüm dünya tarafından görüldü. Böylece Hamas’ın ne kadar ahlak sahibi bir hareket olduğu, İslam’ın bir medeniyet olduğu anlaşıldı. İsrail’i destekleyenlerin de gerçek yüzü ortaya çıktı. Bu anlaşılınca birtakım insanlar düşünmeye başladılar. Bir kısmı bu vesileyle Kur’an’ı okuma ihtiyacı duydu ve sonrasında Müslüman oldular. Bunlar bize ümit verdiği gibi bundan da evvel gerek Kur’an-ı Kerim gerekse hadisler bize ümit vermektedir.
Allah Azze ve Celle Kur’an-ı Kerim’de üç yerde: “O Allah ki Rasulü’nü hidayet ile ve hak din ile bütün dinlere üstün kılmak için gönderdi”2 buyuruyor. İmam Şafii bu ayetten şu hükmü çıkarmıştır: “Henüz bu gerçekleşmediğine göre demek ki gerçekleşecektir.” O halde İslam’ın geleceği parlaktır. Diğer bir delil de Hz. İsa Aleyhisselam'ın geleceğine işaret eden ayetlerdir. Allâme Keşmiri Kur’an’da dört ayette Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne geleceğine dair işaret olduğunu söyler. Ayrıca 40 civarında hadis, İsa Aleyhisselam’ın tekrar geleceğini bildirmektedir. İsa Aleyhisselam’ın geldiği zaman domuzu öldüreceği, haçı kıracağı, Deccal ile savaşacağı ve Deccal’i öldüreceği bildirilmektedir. Deccal’i öldüreceği yer de hadiste Lod’un doğu kapısı olarak geçiyor ve Lod’un doğu kapısı şimdiki İsrail’in Tel Aviv Havaalanına denk gelmektedir. Demek ki Efendimiz o zamandan orada bir İsrail gücünün meydana geleceğini haber vermiştir. İsa Aleyhisselam geldiğinde Deccal’i orada yakalayıp öldürecektir. Deccal de zaten Yahudilerdendir. Bu da gösteriyor ki Hz. İsa geldiğinde Yahudilik ve Hristiyanlık bitirilecektir.
Başka hadislerde Efendimiz, İstanbul’un ve Roma’nın fethedileceğini bildirmiştir. Bu rivayetlerin bir kısmında Roma ve İstanbul birlikte zikredilmiştir. Topluma İstanbul’un fethedileceğine dair hadisler söylenmiş ama Müslümanların ümitvar olmamaları için Roma’nın fethiyle ilgili kısım gizlenmiştir. Hâlbuki Efendimiz Roma’nın da fethedileceğini haber vermektedir.
Vatikan Roma’da bulunuyor ve Hristiyanlığın en büyük mezhebi olan Katolikliğin merkezidir. Papa da orada bulunmaktadır. Hristiyanlığın temeli, Hz. İsa’nın çarmıhta acılar çekerek öldüğüne ve buna iman edenlerin de günahlarının bağışlandığına dayanmaktadır. İsa Aleyhisselam geldiği zaman domuzu öldürüp haçı kıracağına göre Hristiyanlığın temelinin yalan olduğu böylece ortaya çıkacaktır. İsa Aleyhisselam, haçı kırınca çarmıha gerilmesinin yalan olduğunu ortaya koymuş olacak ve çarmıhta acılar çekerek ölmediğini, onların da Hz. İsa sayesinde kurtulmadıklarını ifade etmiş olacaktır. İsa Aleyhisselam, Hristiyanlığın temelini bu şekilde yıkacaktır. Domuzu öldürmesiyle de kendi şeriatında domuzun haram olduğunu, şeriatının insanlar tarafından iptal edildiğini ve dininin tahrif edildiğini gösterecek, böylelikle Hristiyanlık bitirilmiş olacak ve samimi Hristiyanlar, Müslüman olacaklardır. Deccal’in öldürülmesi, Yahudilerle savaşın yapılması ve onların bitirilmesi sonucunda Yahudilik dini de bitirilecektir. Bütün bunlar İslam’ın geleceğinin parlak olacağını ve bu dinin bütün dinlere üstün geleceğini göstermektedir. Ayette buyurulan İslam’ın bütün dinlere üstün gelmesi olayının nasıl olacağını aslında bu hadisler açıklamış oluyor.
Efendimiz bir hadiste şöyle buyuruyor: “Bu din nübüvvet ile başladı ve Allah’ın istediği kadar öyle devam eder. Sonra ikinci dönem başlar. Raşit halifeler dönemi. O da Allah’ın istediği kadar sürer. Sonra o da biter sonra ısırıcı meliklik dönemi başlar. O da Allah’ın istediği kadar devam eder, daha sonra icbar ve zulüm dönemi başlar sonra o da biter ve tekrar hilafet kurulur ve yeryüzünde İslam hâkim olur. O hükümetten gök ehli de yer ehli de razı olur. Gök yağdırdıkça yağdırır, yer verdikçe verir, mal çoğaldıkça çoğalır. O kadar çoğalır ki mal isteyen kalmaz.”3 Baktığımız zaman ilk 4 dönemin gerçekleştiğini görüyoruz. Peygamberimizden sonra Raşit halifeler, Müslümanlara yol gösteren mürşitler geldiler. 4 halifeden sonra hadiste buyurulduğu gibi iş padişahlığa dönüştü, babadan oğula geçen ısırıcı meliklik dönemi başladı. 1900’lü yıllara kadar böyle devam etti. Ondan sonra da Müslümanlara zulüm başladı. Dördüncü dönem zulüm dönemi ve şu anda dördüncü dönemi yaşıyoruz. Şu anda zulüm var ama bir taraftan da uyanış var. Yani bir taraftan zulüm dönemi devam ediyor, bir taraftan beşinci dönemin kokusu gelmeye başlıyor, baharın kokuları geliyor.
Müslümanların ümitsiz olmasını gerektirecek bir durum yoktur. Şu anda en hareketli ümmet biziz. Her ne kadar durum kötü gibi görünse de aslında yine her tarafta İslami hareketler var, uyanış var. Bir Alman Generali savaşta telsizle merkeze bilgi verirken: “Sağ kuvvetler dağıldı, sol kuvvetler dağıldı, merkez kuvvetler perişan ama durum iyidir. Ben hücuma geçiyorum” demiş, hücuma geçmiş, savaşı kazanmış ve tarihe geçmiştir. Şimdi biz de bakıyoruz hakikaten sağ kuvvetler perişan, sol kuvvetler perişan, merkez kuvvetler dağılmış gibi ama yine de durum iyidir. Yine de hareket bizim dünyamızdadır, yine de İslam Medeniyetini arzulayan bir nesil gelmektedir. Batı hayranlığı bitmiştir. Batı’nın gerçek yüzü ortaya çıkmıştır ve insanlarımızda kendi medeniyetine dönüş arzusu başlamıştır. Bunlar önemli gelişmelerdir.
İslam âleminin her yerinde İslami hareketler var. Evet, belki Birinci Dünya Savaşı’nı planlayanlar Osmanlı’yı parçaladı ve her bir parçada diktatör sistemler kurdular. O yüzden Orta Doğu insanı çok fazla kımıldayamıyor ama uyanış başlamıştır. O hükümetlerin, o devletlerin, idarecilerin çoğunluğunun Batı uşağı olduğu artık anlaşılmıştır. İslam âlemi bunun farkına varmaya başladı ve o yüzden her tarafta İslami gelişmeler var. Katılanlar, anlayanlar her gün çoğalıyor. İdeolojilerin ise insanlığa hiçbir şey vermediği, büyük sorunlara yol açtığı ortaya çıktı. İdeolojilerin bitmiş olması, Batı’nın parçalanmış olması, kendi aralarında da büyük ihtilafların olması, İslam âleminde önemli gelişmelerin olması, her tarafta İslami hareketlerin zuhur etmesi, bütün bunlar aslında Müslümanların ümitvar olmalarını gerektiriyor.
Gerek Kur’an gerek hadisler gerekse siyasi gelişmeler bizim ümitvar olmamızı gerektiren bilgiler taşıyor. Dolayısıyla Müslümanların ümitvar olması icap eder. Allah varsa ümit vardır. Mademki Rabbimiz var o halde neden ümitsiz olalım? İslam’ın gelecekte çok büyük bir güce kavuşacağı ve en yüksek sadânın, İslam’ın sadâsı olacağı sâdıka rüyalarda da görülmüştür. Üstat Bediüzzaman da Risale-i Nur'da rüyasını anlatarak kendisine bir evliyaullah meclisi tarafından: “Ümitvar olunuz, istikbal inkılabâtı (gelecekteki büyük olaylar) içerisinde en yüksek gür sadâ, İslam’ın sadâsı olacaktır” denildiğini ifade etmektedir. Bu ümmetin içerisinde birçok insanımız da buna benzer rüyalar görmüştür. O halde ayetler, hadisler, sâdıka rüyalar ve İslam âlemindeki gelişmeler geleceğin parlak olacağını müjdelemektedir.
Müslümanların bugün ümitsiz olmasını gerektirecek bir durum yoktur. Yeter ki Müslümanlar Allah’ın yardımcıları olsunlar, Allah’ın dinine hizmet etsinler. Saf Suresi’nin 14. ayetinde: “Ey iman edenler, Allah’ın yardımcıları olun. Meryem oğlu İsa havarilere demişti ki: ‘Kimler Allah yolunda benim yardımcılarım olacak?’ Havariler dedi ki: ‘Biz Allah’ın yardımcılarıyız” buyurulmaktadır. Demek ki Allah’ın dinine yardım edenler Allah’ın yardımcıları sayılmaktadır. Allah Azze ve Celle Saf Suresi 14. ayetin sonunda: “Biz iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik ve onlar galip geldiler” buyuruyor. Demek ki Allah’ın dininin yardımcıları olduğumuzda, Allah’a hizmet edenler çoğaldığında, Allah bizi düşmanlarımıza galip getirecektir, bunun sözünü vermektedir ve bu din bütün dinlere üstün gelecek demektedir. O halde ümitsizlik caiz olamaz.
Furkan Nesli: Hocam bütün bunlara rağmen, özellikle İslami hareketin içerisinde yer almayan kimselerde İslam’ın hâkim olacağına dair bir ümitsizlik durumu görülmektedir. Bunu bir hastalık olarak nitelendirirsek, ümitsizlik hastalığıyla nasıl baş edilebilir?
Alparslan Kuytul Hocaefendi: Bu kişiler şu hadisi yanlış anladılar. Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam buyuruyor ki: “İslam garip olarak başladı ve başladığı gibi garip hale döner.”4 Bu kişiler bu hadisi şöyle anlıyorlar: Demek ki İslam garip başladığı gibi garip hale dönecek, gitgide zayıflayacak ve bitecektir. Dolayısıyla bundan sonrası için ümitlenmeye gerek yok diye düşünüyorlar. Hâlbuki hadisteki “yeudu” fiili “yuidu” manasında da kullanılmaktadır. O zaman mana şöyle olmaktadır: “İslam garip olarak başladı, yine o hale döner ve tekrar başlar.” Yani eski haline döner, zayıf hale gelir ve ilk zamanlardaki gibi tekrar başlar. Merhum Elmalılı Hamdi Yazır da hadisi bu şekilde açıklamaktadır.
Hadisi doğru anlamak gerekir. Hadisten ümitsizlik manası elde etmek doğru değildir. Çünkü bu hadis esasında ümitsizlik vermek için değil, ümit vermek içindir. Ayrıca bu hadisi başka hadislerle birlikte anlamak gerekmektedir. Gerek ayetler gerek hadisler ümmetin geleceğinin parlak olduğunu ifade etmektedir. Hz. İsa geldikten sonra yeryüzünde İslam Medeniyeti kurulacak, yıllarca İslam Medeniyeti dünyaya hâkim olacak ve sonra tekrar duraklama ve gerileme olacak, Müslümanlar zayıflayacak sonra da kıyamet kopacaktır. Yani ondan sonra bir daha toparlanamayacaktır. Ama şu anda önümüzde daha uzun yıllar var. Henüz Hz. İsa gelmedi, yeryüzünde İslam hâkim olmadı, İslam bütün dinlere üstün gelmedi, büyük bir medeniyet kurulmadı. Bunların hepsi gerçekleşecek sonra kıyamet kopacaktır. Dolayısıyla bundan sonra daha belimizi doğrultamayız gibi bir ümitsizliğe kapılmaya gerek yok.
Hadis Müslümanların zayıflayacaklarını ve tekrar başlayacaklarını ifade etmektedir ve şu anda da bunu görüyoruz. Müslümanlar ilk zamanlardaki gibi zayıfladılar ve kendi topraklarında bile aşağılandılar. Kendi memleketimizde zulme uğradık, âlimlerimiz idam edildi, insanlara zorla şapka giydirildi, İslam’ı savunmak suç sayıldı. Bütün bunlar oldu ama şu anda tekrardan bir uyanış var. Önemli gelişmeler oldu, olmaya devam ediyor. Demek ki bu hadisten ümitsizlik anlayanlar yanlış anlamaktadırlar. Bir de Müslümanların dünyadaki durumuna bakarak bardağın sadece boş tarafını gördükleri için ümitsizleştiler. Hâlbuki bardağın dolu tarafını da görebilselerdi hareketin bizim dünyamızda olduğunu göreceklerdi. İslam âleminde İslami hareketler var ama Hristiyan dünyasında Hristiyani hareketler yok. Bütün ideolojiler de çökmüş vaziyette ve insanlık yeni bir medeniyet arayışında. Bunları görmüyorlar. Bazıları biraz da bahane arıyor. Yani aslında ümitsiz olduğu için harekete geçmiyormuş, bundan sonra tekrar ayağa kalkmamız mümkün değilmiş, o yüzden tembel tembel oturuyormuş gibi konuşmaktadırlar. Hakikatte ise korkak ve tembeldirler. Gerçek budur ama bunu itiraf edemiyorlar.
Ümitsizlik Müslümanın işi değildir. Allah varsa ümit vardır. Madem Rabbimiz var, mademki en güçlü O’dur, mademki ol dedi mi olduruyor, böyle bir ilme ve kudrete sahiptir o halde ümitsizlik caiz olamaz. Bu, aslında Allah’a güvenmemek olur. Allah’a tevekkül etmek, Kur’an’da emir sigasıyla gelmiştir. “وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ” “Allah’a tevekkül et.”5 buyurulmuştur. Fıkıh'ta “El emru lil vücub” denilmiştir. Yani emir vücub içindir. Allah bir şeyi emrederse o farz olur. Tevekkül Kur’an’da emir sigasıyla geldiğine göre Allah’a tevekkül etmek zorundayız. Allah’a güvenmek ve yolumuza devam etmek zorundayız. Çünkü tevekkül farzdır. Allah’a tevekkül eden insan o yolda mücadele edebilir çünkü Allah’a tevekkül etmiş, sırtını Allah’a dayamıştır. Madem en güçlü olan bizimledir o halde sorun yoktur.
Furkan Nesli: Muhterem hocam, cezaevinde olduğunuz süreçte hem sürgün hem tecritteydiniz aynı zamanda birçok kısıtlamalara ve hak ihlallerine maruz kalıyordunuz. Buna rağmen telefonda ümitvar bir şekilde konuşmalar yapıyordunuz. Sizin ümit kaynağınız ne idi, ümitvar olmayı nasıl başarıyordunuz?
Alparslan Kuytul Hocaefendi: Ümit kaynağım Rabbimdi... Onların cezaevinde bana yaptıkları beni hiç etkilemez oldu. Hatta oradayken bir telefon konuşmasında: “Bolu zindanlarında çelik oldum, Patnos zindanında İsveç çeliğine dönüştüm” demiştim. Yani Allah Azze ve Celle öyle bir rahatlık verdi, öyle bir huzur verdi ki artık onların yaptıkları bana hiç tesir etmez olmuştu.
Birçok hakkımı vermediler. Ağır müebbet ceza almış hükümlüler bile telefonla haftada 10 dakika görüşürken ben hükümlü olmadığım ve sadece tutuklu olduğum halde 2 haftada bir 10 dakika görüntüsüz görüşme hakkı verdiler. Normalde benim gibilerin haftada bir saat görüntülü telefonla konuşma hakkı vardır ama benim hakkımı vermediler. Onun dışında başka haklarımı da vermediler ama onlar bunun hesabını Allah’a verecekler. Artık böyle şeyler bana tesir etmiyor çünkü ben zaten onlardan adalet beklemiyorum, artık böyle şeyler bana zor gelmiyor, ben Rabbime güveniyorum. Allah Azze ve Celle hiçbir zaman elimizi boş çevirmedi. Daha evvel de nice hadiseler yaşadık, hepsi geldi geçti. Hepsi tatlı bir hatıraya dönüştü. Acısı geçti, lezzeti kaldı. Bunun da öyle olacağını biliyordum. Ayrıca benim alnım açık. Dolayısıyla ne kadar iftira atarlarsa atsınlar sonuçta bir gün suçsuzluğumuzun ortaya çıkacağı açıktı. Allah Azze ve Celle, mü’minlerin aleyhinde kafirlere yol vermez ve kendi yolunda mücadele edenleri yalnız bırakmaz.
Bir taraftan Rabbimin kudretine olan güvenim, bir taraftan Allah’ın bizi yalnız bırakmayacağına ve sürekli bizi gördüğüne olan imanım, Allah’a tevekkülüm, teslimiyetim ve geçmiş tecrübelerimiz ümit kaynağı oldu. Bütün bunların hepsi ve verilen mücadelenin sonucunda Türkiye’de bir İslami hareketin doğduğunu görmem o zor günleri kolay atlatmamı sağladı.
Furkan Nesli: Elhamdülillah hocam. Hocam, siz cezaevindeyken hem Bolu’da hem Ağrı’da olduğunuz süreçte gerek konferanslarınızı gerek telefon görüşmelerinizi başyazı olarak sayfalarımıza taşıdık. İnşallah bundan sonra okurlarınız ve talebeleriniz yazılarınızla buluşmuş olacaklar. Gerçekleştirdiğimiz bu röportaj da bir başlangıç oldu. Bu konuda bir şey söylemek ister misiniz?
Alparslan Kuytul Hocaefendi: Yazı yazmak çok zamanımı alıyor, çok sıkıntı oluyor. Bu bir gerçek. Çok işim var, o kadar işin içerisinde yazı yazmak gerçekten zor oluyor ama yine de elimden geldiği kadar yazmaya çalışacağım inşallah. Bu röportajla başlamış oluyoruz. Mutluyuz, bu bir gelişmedir. Tüm kardeşlerimiz inşallah bu yazılardan istifade ederler. Allah’a şükürler olsun kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Furkan Nesli: Şükürler olsun hocam… Son olarak Furkan Nesli Dergisi okurlarına neler söylemek istersiniz, neler tavsiye edersiniz?
Alparslan Kuytul Hocaefendi: Kardeşlerimiz bu derginin bir imkân olduğunu unutmamalılar. Kıymetini bilmeliler ve dergiyi tanıtmalılar. Kendi çevrelerindeki insanlara, komşularına okutmalılar. En azından onların bu dergiden haberdar olmalarını sağlamalılar. Bir derginin çıkması kolay değil, birçok insanın emeği var. Bir sürü zahmetle çıkıyor. Okunması sağlanmazsa o kadar zahmet boşa gider.
Biz dergiyi para kazanmak için çıkarmıyoruz, bu derginin okunmasını istiyoruz. Her kardeşimiz günde birkaç sayfa da olsa okumaya alışmalı. Şimdi dergi 60 sayfa olacak. 2 ayda bir çıkacak. Bir insan günde bir sayfa okusa dergiyi bitirebilir. Bunu da yapmazlarsa gerçekten bu kadar insanın emeğine karşı nankörlük yapmış olurlar. Benim onlardan ricam okusunlar ve okutsunlar, kıymetini bilsinler. Allah Azze ve Celle: “Şükrederseniz artırırım”6 buyuruyor. Şükür de yalnızca lafla olmaz. Şükür o yolda çalışmakla, mücadeleyle olur. Eğer tüm kardeşlerimiz dergiyi tanıtır, duyurur, okutursa Allah Azze ve Celle de nimetini artırır. Okuyanları çoğaltır ve o şükrün sonucu olarak Allah da kerim sıfatıyla cömertçe davranır. Bu hareket daha da büyür.
Bu derginin yalnızca bir dergi olmadığı, bir dava dergisi ve bir dava mektebi olduğu unutulmamalı. İnşallah bundan sonraki zamanlarda bütün kardeşlerimizin buna dikkat edeceklerini tahmin ediyorum. Bunu görmek istiyor, bunu ümit ediyorum.
Furkan Nesli: İnşallah hocam... Röportajımıza burada son verirken, dergimizin yeniden baskıya geçiş sürecinde çıkaracağımız ilk sayımızda röportaj teklifimizi geri çevirmediğiniz ve yayına hazırlanırken vermiş olduğunuz desteklerinizden dolayı teşekkür ederiz. Sayımızın hayırlara vesile olmasını temenni ediyoruz.
- Ankebut, 45
- Saf, 9; Fetih, 28; Tevbe, 33
- Ahmed b. Hanbel, 4/273
- Müslim, İman: 232
- Ahzab, 3
- İbrahim, 7