22 ay boyunca haksız yere tutuklu yargılanan Başyazarımız Alparslan Kuytul Hocaefendi, 5 Aralık 2019 tarihinde gerçekleşen “Furkan Vakfı” davasının 5. duruşmasında savcılığın da istemiyle tahliye edildi. Bu sayımızda, skandal iddiaların yer aldığı davada Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin 5 Aralık mahkeme savunmasından önemli kısımları siz kıymetli okurlarımız için yayımlıyoruz.
ALPARSLAN KUYTUL HOCAEFENDİ’NİN 5 ARALIK MAHKEME SAVUNMASI
(Mahkemede gizli tanığın ifadesinde yer alan konularla ilgili açıklamada bulunan Başyazarımız, kendisine yeterli süre verilmediği için savunmasını tamamlayamadı.)
“MAHKEME ALDATILMIŞTIR!”
Alparslan Kuytul Hocaefendi: Hâkim bey izin verirseniz, “Aralık” isimli gizli tanıkla ilgili konuşmak istiyorum. Bu kişi emniyette verdiği ifadede, kendisinin tanık olmadığını sadece duyduğunu söylemiştir. Daha sonra bu durum tanıklığa dönüştürüldü. Bu, birileri tarafından kendisine öğretildiği ve ondan sonra sizin yanınıza gönderildiği anlamına geliyor. Bu kişinin söylemiş olduğu şeyler ve vermiş olduğu bilgiler kesinlikle kendisinin bilebileceği bilgiler değildir. Onları ispat edeceğim. Aslında bizim aleyhimize hiçbir tanık bulamadıklarından, tanık olmayan birisini tanık gibi göstermeye çalıştılar.
Vakfa gelip gitmeyen, vakfın eski başkanı Hasan D.’yi bile tanımadığını söyleyen bir insan, vakfın parasını bilebiliyor. Tanık olmayan birisinin tanık olarak dinlenmesi, mahkemenin aldatılmasıdır ve bu bir skandaldır. Nasıl ki tarihte yaşı tutmadığı için idam edilemeyip o yüzden yaşı değiştirilen ve idam edilen insanlar var. Aynı şekilde bu mahkemede de böyle bir durum görüyorum.
İddianamenin 15. sayfasında şöyle deniliyor: “Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen FETÖ ile ilgili soruşturmada gizli tanık olarak ifade veren şahsın ifadesinde…” FETÖ ile ilgili bir konuşmam var mı, yok mu diye bu kişinin ifadesine başvuruluyor. Bu kişi siyasi konularla ilgili şahitlik yapıyor. Suç örgütü, dolandırıcılık vs. bunlarla ilgili bir şahitliği yok.
BÜYÜK SKANDAL
Söyledikleri, benim internette olan konuşmalarım ve bununla ilgili de şahide gerek yok. O dosya 11. Ağır Cezada görülüyor. 11. Ağır Cezanın Hâkimi, onu çağırmaya gerek bile görmedi. Çünkü bu kişi şahit değildir sadece birtakım konuşmalarımı kendince yorumluyor. Zaten entelektüel, okumuş kültürlü bir insan değil. Ve bu kişi benim konuşmalarımın siyasi analizlerini yapıyor. Bir kere bu, onu aşan bir konudur. Ayrıca şahit konumunda değil sadece konuşmalarımı başkalarından duymuştur. Zaten suç örgütü diye bir iddiası da yok. İçimizden ya da aramızda bulunmuş bir insan değil. Bu kimse şahit de değil ihbarcı durumundaydı çünkü üçüncü kişilerden duymuştu. Dolayısıyla mahkemeye şahit olarak çağrılması bir skandal!
Emniyet ifadesinde kendisinin tanık olmadığını söylediği hâlde öyle şeyler anlatıyor ki bunları bilmesi mümkün değil. Dolayısıyla bu kimseye “Şöyle şöyle diyeceksin” denilmiş ve sizin yanınıza gönderilmiş. Ancak yönetim kurulundakilerin bileceği şeyleri söylüyor ki; söylediği şeylerin bir kısmını ben de bilmiyorum. O anda öğrenmişsem bile aklımda kalmamıştır, unutmuşumdur. Bu kişi bunları nereden aklında tuttu? Demek ki bir yere kaydetti. Zaten içimizde olan bir insan değil, bunları nasıl bildi ve nereye kaydetti? Bu kişiye öğretilmiştir, kesinlikle böyle bir tanık mevcut değildir.
Ayrıca tanığın güvenliği açısından ona soru sormamız engellendi. Hâlbuki biz mafya değiliz. Bugüne kadar nice insan aleyhimizde konuştu. Herkes ne yaptıysa kendi ile Allah arasında. Allah, herkesin hesabını kıyamet günü görecek. Bana bu iftirayı atanların da hesabını görecek. Biz bugüne kadar kime ne yapmışız? İnternette benimle ilgili bir sürü yazan çizen, lehimde ve aleyhimde konuşan insanlar var. Bugüne kadar kimseyi mahkemeye bile vermedim.
Hâkim Bey, 30 kişiyi sanık olarak dinlediniz. Bu sanıkların hepsi, Allah rızası için kendi istekleri ile bağış yaptıklarını ve karşılığında makbuzlarını aldıklarını söylüyorlar. Tanık olmayan birisi, tanığa dönüştürüldü. Bu olay yargı tarihine geçmiştir. “Ben tanık değilim” diyen birisi tanık olarak dinlendi. Ayrıca bu kişiye soru sormamız da engellendi. Korkuyorsa yine gizli tanık olarak çıksın ama biz şahsına soru sorarak yalanını ortaya koyabilelim. Buna izin verilmedi.
Bir de ifadelere bakıldığında, tamamen Hâkim tarafından yazdırıldığı anlaşılıyor. Ben o zaman onun yalancılığını nasıl ortaya koyacağım? Bu ifade, diğerleri gibi değil. Diğer gizli tanıkta siz soru sormuşsunuz o da cevap vermiş ve bu, bilirkişi tarafından çözümlenmiş. Bizim oradaki yalan dolan ve çelişkileri göstermemiz mümkündü. Ama tahmin ediyorum bu da sizin tarafınızdan yazdırılmış. Dolayısıyla bizim o tanığın ifadelerindeki çelişkileri, yalan dolanları ortaya koymamız artık mümkün değil.
GİZLİ TANIĞIN ADRESİ OLUR MU?
Bu kişinin kimliği gizleniyor ama ortada çok komik bir durum var. Hâkim Bey, bu kişinin emniyette vermiş olduğu ifadede adresi var. Bu nasıl gizli tanık? Bize verilen belgelerde onun adresi var. Gizli tanık olmuş olsaydı adresi yazar mıydı? Hâkim bey burada büyük bir skandal var: Mahkeme aldatılmıştır! Bu kişinin ifadelerinin kendi ağzından zapta geçirilmesi icap ederdi ki biz o zaman onun yalanlarını ve çelişkilerini ortaya koyabilelim. Ama Hâkim tarafından düzeltilerek düzgün cümle halinde söylendiği zaman bizim elimizden bu imkân alınmış oluyor.
GİZLİ TANIĞIN “SUÇ ÖRGÜTÜNE” DAİR İFADESİ BULUNMUYOR
Bu kişi bu kadar öğretilen, hazırlanan, tanık olmadığı halde tanığa dönüştürülen bir yalancı olduğu hâlde bizim para ile ilgimizi söyleyemedi. Suç örgütü ile ilgili bir şey söyleyemiyor. Cebir, tehdit, şantaj olmadan suç örgütü olur mu? Bu kişi özel olarak ayarlandığı halde cebir, tehdit, şantaj yöntemleri uygulandı diyemiyor. Bu kişi, bizden şikayetçi olan insanlar olduğundan veya başka şahitler olduğundan bahsedemiyor. Bu, bizim, vakfın temiz olduğunu gösteriyor.
SUÇ ÖRGÜTÜNÜN BU KADAR SEVENİ OLUR MU?
Bu kadar üzerimize geliyorlar. Vicdansız iftiralarla beni buraya gönderdiler. İki senedir burada tutuyorlar. Bana düşmanlar, kin ve nefret dolular. İslam’ı anlattığım ve hükumeti eleştirdiğim için bunu yaptılar. Bu kadar kin ve nefret dolu olan insanlar iki tane şahit bulamıyorlar. Şahit olmayanı şahit göstermek zorunda kalıyorlar.
Bu vakıf, 25 yıllık ve vakfa şimdiye kadar binlerce insan gelip gitti. Herkes memnun. Bu neyi gösteriyor? Bizde sahtekarlık olsaydı bu kadar insan bizden memnun olur muydu? Cezaevi benim mektuplarımdan usandı. Şubelerimizin olduğu yerlerden, Türkiye’nin dört bir tarafından hatta başka devletlerden: Almanya’dan, Danimarka’dan buraya gelen binlerce mektup var. Hepsi, “Allah razı olsun” diyerek benden İslam’ı öğrendiklerini mektuplarında anlatıyor. Binlerce insan benim özgürlüğümle ilgili atkı takarak yollarda yürüyor. Şayet böyle insanlar olmuş olsaydık, binlerce insan sever miydi?
Alparslan Kuytul Hocaefendi, 6 Aralık 2019’da gerçekleşen mahkemede makbuz iddiası ile ilgili olarak şunlara değindi:
Gizli tanık; “Vatandaşların da kurban bağışından sonra ellerinde makbuz bulunmaktaydı” diyor. Bizim makbuz verdiğimizi söylüyor. Aslında burada lehimize konuşuyor. Madem makbuz veriyormuşuz. O zaman sorun ne? Ne dediğini bilmiyor. İyi öğretilememiş, acemilik yapıyor.
Ondan sonra diyor ki: “Ben bu vakfa hiçbir bağışta bulunmadım ancak yakın akrabalarım bulundular. Bu bağışlar karşılığında makbuz verilip verilmediğini ben bilmiyorum. Yalnız bu bağışları kendi içlerinde bulunan defterlere kaydetmekteydiler.” Hiçbir zaman vakfa bağışta bulunmamış. Vakfa gelip gitmeyen bir insan, makbuz kesilip kesilmediğini bilmediğini söylüyor. Sonra da: “Bunu başka bir deftere kaydediyorlardı” diyor.
Alparslan Kuytul Hocaefendi, 6 Aralık 2019’da gerçekleşen mahkemede aile bağlarıyla ilgili olarak şunlara değindi:
Bunun dışında, “Bu vakfa katılan kimselerin aile bağları zayıflıyordu” diyor. Arkadaşlara her zaman “Ailenizle sohbet edin, akrabalarınızı toplayın. Akraba bağlarımızı kuvvetlendirelim” derim. Sürekli olarak insanların akraba bağlarını kuvvetlendirmeye çalışıyorum. “Akrabalarınıza ilgi gösterin. İslam, akrabalık bağlarını korumayı emreder.” Ben onlara sürekli bunları söyledim. Bir insan bu kadar mı yalan söyler, iftira atar? Bunu söyleyen bir kişi. Ben size sözlerime şahitlik edecek bin kişi, iki bin kişi getireyim.
Alparslan Kuytul Hocaefendi, 6 Aralık 2019’da gerçekleşen mahkemede vakfa yapılan bağışlarla ilgili olarak şunlara değindi:
“İnsanların vakfa bağış yapması isteniliyor” diyor. Yılda bir defa bağış toplantısı yapıyoruz. Bunu da ilan ediyoruz, ne var bunda? Bütün hayır kuruluşları kendisine bağış yapılmasını istemez mi? Yoksa bu vakıf nasıl ayakta duracak? Bu da mı suç? Bunu da suç gibi anlatıyor. Ondan sonra diyor ki: “Bu bağışları bu işlerde görevlendirilen kişiler toplayıp kayıt altına alıyorlardı.” Kimin kayıt altına aldığını nereden biliyor? “Bağış yapmadım” diyor. Kendisi orada bulunmamış ama orada bulunmuş gibi ifadelerde bulunuyor. Bu yalancılık değil de nedir? Şahit dediğimiz, kendi gözüyle gördüğü, kulağıyla duyduğu şeyleri söyler.
Burs alan talebeler neden bugüne kadar tanık olarak çağrılmadı? Bağış yapan kimseler neden iki sene sonra çağrıldı, bu bir sene evvel yapılmadı? Çünkü o zaman yapılsaydı, bu iddianame tamamen bir paçavraya dönecekti. Hâlbuki tepedekiler benim burada kalmamı istiyorlar. Mesele budur!