Kıymetli kardeşlerim! Biliyorsunuz 10 Kasım Pazartesi günü bir açıklama yapmıştım. Kısaca hatırlatayım: Geçen sene 2014 yılı Mayıs’ın sonunda, İstanbul Bağcılar’da konferansımız vardı, iptal edilmişti. O zaman bize bu işin Spor Bakanlığı tarafından yapıldığı söylenmişti, fakat hiçbir şehirde böyle bir engelleme olmadığı için biz inanmadık. Bu olayın Bağcılar Belediyesi’nin son dakikada sözünden dönmesi, kulağına fısıldanan bir takım laflardan etkilenmesi neticesinde olduğunu düşünmüştük.
Fakat sonra, 15 ve 16 Kasım 2014’te olması gereken Elazığ ve Malatya’daki iki konferansımız da engellendi, izin verilmedi. Üç-dört hafta önce başvuruda bulunulmuştu, salonların müdürleri ‘yer müsait’ demiş ve ismimizi kaydetmişti. Sonra bir hafta kadar önce bu işin olmayacağını haber verdiler. Neden? ‘Ankara engelliyor’ dediler. Ankara aslında Furkan’ın konferanslarına izin verilmeyeceğini daha önceden söylemiş. Ama bekleterek zaman kaybettiriyorlar ve artık yapacak bir şey kalmıyor.
Ben size 10 Kasım Pazartesi günü açıklama yaparken dedim ki ben bu engellemenin AK Parti’den olduğunu zannetmiyorum. Bürokrasiden kaynaklandığını zannediyorum. Neden böyle bir şey yapsın AK Parti? Ve hüsn-ü zan ettim, bunu onların yapmadığına ve bir takım karanlık güçlerin bakanlıklarda yerleşmiş olan kendi adamlarına, bürokratlarına yaptırdıklarını düşündüm. Fakat arkadaşlarımız salı günü sabahtan itibaren dört gündür, mesai bitene kadar Ankara’da mücadele verdiler. Çalmadık kapı bırakmadılar. AK Parti Genel Başkan Yardımcılarına gittiler, birçok milletvekiline anlattılar. “Bizi birileriyle mi karıştırıyorsunuz? Biz ne şucuyuz, ne bucuyuz, biz biziz, bir yanlış anlama varsa düzeltmeye geldik” dediler. Bize söylenen şey; “Hayır, biz sizin hakkınızda öyle bir şey bilmiyoruz, biz sizi iyi biliyoruz, bizden taraf bir şey yok, bir yanlışlık olmuş olabilir, gidin Spor Bakanlığıyla görüşün halledersiniz.” Hatta bazı Genel Başkan Yardımcıları randevu versinler diye Spor Bakanlığına telefon da açtılar. Ama Spor Bakanı da Spor Genel Müdürü de bu güne kadar görüşmedi, görüşmeden sürekli kaçtı. Bir kardeşimiz bugün Cuma namazında Spor Bakanının Cuma namazı kıldığı camide Cuma namazını kılmış ve Bakanın yanına gidip kendisini tanıtıp durumu anlatmış. Kendisi: “Ben konuyu biliyorum, sizinle ilgili değil. Biz spor salonlarını hiçbir yere vermemeye karar verdik.” diyor. Spor Genel Müdürüyle de daha sonra bu kardeşlerimiz görüşüyorlar, O da aynı şeyleri söylüyor.
Genel bir kararsa o zaman AK Parti de dâhil olmak üzere bütün partiler neden programlarını spor salonlarında yapıyorlar? Bu salonlar sizin babanızın malı mı? Size gelince siz yapabilirsiniz. Nihat Hatipoğlu’na, Ömer Döngeloğlu’na gelince salonu veriyorsunuz. Bize gelince mi vermiyorsunuz? 15 Kasım Cumartesi Malatya’da bize izin verilmeyen o salonda Ömer Döngeloğlu’nun programı var. 21 Kasım Cuma Günü de yine bize verilmeyen Elazığ spor salonunda Nihat Hatipoğlu’nun programı var. Bize gelince ise ‘böyle karar aldık’ diyorsunuz. İnsanları sokağa döken ve 50 kişinin ölümüne sebep olan HDP’ye bile spor salonlarını vermiyor musunuz? O halde ben de sizin kararınızı tanımıyorum.
Biz fazla hüsn-ü zan etmişiz, biz ‘Müslüman Müslümana bunu yapmaz’ demiştik. Artık hüsn-ü zannımız bitti ve daha önce söyledim “Eğer AK Parti bize savaş açtıysa savaştan kaçan şerefsizdir.” Bugün de aynısını söylüyorum: “Savaştan kaçan korkaktır, savaştan kaçan namerttir, savaştan kaçan şerefsizdir.” Yaptığınızı bütün Türkiye’ye anlatacağız. Sizin elinizde yetki varsa bizim de Rabbimiz var, ağızlarımız var, binlerce kardeşimiz var, davamız da haktır.
Eğer AK Parti yetkilileri “bizim haberimiz yok” diyorlarsa bu Bakan kimin Bakanıdır? AK Parti Hükümetinin Bakanı değil midir? Kendi başına mı karar veriyor? Spor Bakanı ve Genel Müdürü cuma gününü bekliyorlar. Cuma günü saat beş olsun, araya hafta sonu girsin, olay sakinleşsin, soğusun, bitsin. Soğutmayacağımızı görecekler.
Eğer engellemezlerse, konferansları düğün salonlarında yapacağım. Valilik ve Emniyet yoluyla onu da engellesinler. Tamamen diktatörlük yapsınlar, tek parti cumhuriyetine döndersinler Türkiye’yi. Biz salonlarda konferans yaparak büyümedik. Biz camilerde, evlerde ders yaparak büyüdük. Tekrardan evlere ve camilere döneriz!
Kendilerine oy vermeyenlere böyle mi yapacaklar? Biz size oy vermedik ama size düşman da değildik. Biz sizi kardeşimiz olarak gördük, biz size hüsn-ü zanda bulunduk, onların haberi yoktur diye düşündük. Eğer AK Parti’nin haberi yoksa, Spor Bakanı ve Genel Müdürü bunu kendileri yaptılarsa AK Parti’nin lideri onları cezalandırmalıdır. Eğer bu durum böyle devam ederse bunun tamamen AK Parti’nin bilgisi dâhilinde olduğunu anlayacağız.
Ben onlara diyorum ki; “Kendinizi güçlü zannetmeyin. Şeyh Edebâli Osman Bey’e demişti ki: “Oğul güçlüsün, akıllısın ama bilesin ki gücün kıla bağlı. Bir sabah rüzgârında savrulur gidersin.” Ben de yetkililere diyorum ki kendinizi güçlü zannetmeyin, haksızlık yapmayın, Allah yükseltir de alçaltır da.
Size bir takım gruplar darbe girişiminde bulundular diye çok kızgınsınız öyle mi? Size darbe girişiminde bulundularsa sadece darbecileri engelleyin. Biz size darbe girişiminde mi bulunduk ki bize de aynı tavrı gösteriyorsunuz? Birilerine kızarak bütün cemaatleri saf dışı etmeye kalkmayın. Sizin de toplumun da bu cemaatlere ihtiyacı var. %50 oy aldınız diye “Artık devlet bizim elimizde, cemaatlere hacet kalmadı gibi düşünüyorlarsa bilsinler ki o %50 oyu Amerika isterse ambargolarla üç günde bitirir. Buradaki darbeci generallere de göz kırptığı zaman o generaller yine darbe yapar mı yapmaz mı? Tanklarının sayısı mı azaldı? Generallerin fikri mi değişti? 60 yaşından sonra kim fikir değiştirir?
Size darbe girişiminde bulundular mı, bulunmadılar mı bilemiyoruz. Ama sizin sözlerinize göre öyle kabul ettik, sizi destekledik, siz bize bunu mu yapacaktınız? Şeyh Edebâli’nin dediğini diyorum: “Oğul! Haklı olduğun zaman kavgadan kaçma. Bil ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.” Bize eğer deli diyeceklerse varsınlar desinler. Sen koskoca hükümete mi karşı geliyorsun? diyorlarsa evet, koskoca hükümete karşı geliyorum. Ecelden daha ötesi var mı? Verilecek bir tane canım var. Ben iki tane ecele iman etmiş bir münafık değilim, cesur da yaşasam aynı zamanda öleceğim, korkak da yaşasam aynı zamanda öleceğim. Ben bir tane ecele iman etmişim.
Kıymetli kardeşlerim AK Parti çizgiden çıkartılmaya çalışılıyor. Bir takım güçler AK Parti’yi ele geçiriyor. Yetkililer başlarına gelen bu olaylardan dolayı kızgınlar ve haksızlık yapıyorlar. Oyları arttıkça kendilerine çok güvenmeye başladılar. Cemaatleri adam yerine koymamaya başladılar. Kendi ayaklarına kurşun sıkıyorlar. Arapça’da bir laf var: “Küfür devam eder ama zulüm devam etmez.” İnsanlar güçlenmeye başladığı zaman zulmetmeye başlıyor. Zulmetmeye başladığın zaman ‘artık kendi kendini bitirmeye başlamışsın’ demektir.
Ve benim gördüğüm kadarıyla AK Parti Emniyette, İstihbaratta ve Yargıda eski kadroları ve zihniyeti tekrar iş başına getiriyor. O paralelci dediği cemaatin kadrolarını tasfiye edebilmek için. Çünkü onların yerine koyacağı kendi kadroları yok. Ne kadar şarapçı, ne kadar ateist, ne kadar aşırı solcu varsa o kadroları tekrar iş başına getiriyor. Ayrıca AK Parti darbenin sadece asker, polis veya yargı ile yapılacağını zannediyor ve onlara karşı önlemler alıyor. Hâlbuki asıl darbe Bakanlık ve Genel Müdürlüklerdeki bürokratlar yani üst düzey memurlarla yapılacaktır. Karanlık adamlar her gün cemaatler hakkında raporlar hazırlıyor ve Bakanlıklara bu şekilde bilgiler götürüyorlar. Yetkililerin bu raporları hazırlayanlara: “Sen bu raporu neye göre yazdın? Bu adamların yaptığı bir eylem varsa söyle, bunlar konferans yapıyor, konferansı hangi hakla engelleyelim?” demeleri gerekmez miydi?
AK Parti’yi çok kızdırdılar. Bunu kasıtlı yaptı bazı güçler. Büyük bir nefret başlattılar. Belki de o paralelci denilenler o kadar da yapmamıştı. Belki de hükümet onlara çok kızsın diye, çok büyük darbeler vursun diye bazı karanlık güçler böyle yaptılar. Belki de tekrar eski kadroların işbaşına gelebilmesi için bunu tezgâhladılar ve o kadrolar tekrar gelmeye başladı. Şimdi o nefretin üzerine bunu bina ediyorlar. Bu bir proje... ‘Önce AK Parti eliyle cemaatleri bitirme, sonra da AK Parti’yi bitirme projesi’… AK Parti eğer bu tuzağa düşerse kendi bindiği dalı kesmiş olacak. Kendi tabanını kaybedecek ve kendisi de bitecek. AK Partinin yetkilileri eğer bu tuzağı bilmiyorlarsa bu olay vesilesiyle uyansınlar. Her tarafa yerleştirdiğiniz o adamlar var ya, onlar sizin kuyunuzu kazıyor. Onlar yeniden her tarafa sızdılar. Cemaatlerin hepsini size küstürecekler, o zaman yalnız kalacaksınız ve işte o zaman sizi de bitirecekler. Sizi cemaatleri bitirmeye zorluyorlar. Karşı durmalısınız. Sizin tabanınınız sonuç itibarı ile cemaatlerdir. Sizin oralara yükselmeniz bunun sayesinde olmuştur. Gemi suyun sayesinde yükselir. Su kalmazsa gemi karaya oturur. Müslüman camia yükseltti sizi. Siz şimdi bu Müslümanlara sırtınızı mı dönüyorsunuz? Bir darbeci zihniyete karşı mücadele ederken daha kötüsüne yakalanıyorsunuz. Yağmurdan kaçarken doluya tutuluyorsunuz, farkında değilsiniz.
4 Kasım tarihli Yeni Akit Gazetesi’nde Faruk Köse’nin yazısını okuyun. 30 Ekim’de yapılan MGK’da bir karar alınıyor. On buçuk saat süren ve tarihe geçen, tarihin en uzun MGK toplantısı. ‘Legal görünümlü ama aslında illegal faaliyetler yapan vakıflar, dernekler, bütün kuruluşların engellenmesi’ şeklinde bir karar alınıyor. Bu öyle yuvarlak bir ifade ki isteyen polis, isteyen savcı, isteyen hâkim, istediğini içeri atar. İstediği vakfı da kapatır. Legal görünümlü ama illegal faaliyetiniz var, der mi der, ucu açık bir söz. Bu şekilde bir karar alındı ve buna göre bundan sonra bütün vakıflara, derneklere, konferanslara, faaliyetlere isterlerse engel olurlar. Böyle bir karar o kırmızı kitaba geçmemeliydi. Hükümeti kızdırdıkça kızdırdılar ve bu kararı hükümete verdirttiler. Namaz kılanların eliyle, namaz kılanlar engellenmeye çalışılıyor. Hükümet bunun farkında olmalı. Bu tuzağa düşmemeli.
Kıymetli kardeşlerim! Zannetmeyin ki bu sadece spor salonlarının bize verilmemesiyle kalacak. Yarın başka şeyler arka arkaya gelecek. Yalnız bizimle de kalmayacak sıra diğer cemaatlere de gelecek. Eğer bütün cemaatler olarak gereken tepkiyi göstermezsek bunun devamı gelecektir. Bütün cemaatlerin vakıflarına, yurtlarına ve öğrenci evlerine kadar gider bu mesele. Çünkü bu adamlar bunun yeminini ettiler. Ergenekon Davasından içeri girip de çıkanlardan birisi ne demişti hatırlıyor musunuz? “Bütün cemaatlerin kökünü kurutacağız.” dedi. İşte şimdi onu gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
Bize yapılan bu engellemeler yıllardan beri oluyor. Bu kadar afiş asarız, ertesi gün afiş yok. Yeter artık. Herkesin afişi zamanı geçtiği halde hala durur yerinde, hepiniz görüyorsunuz. O kadar zahmet ve masraf ile asıyoruz, bir veya iki gün sonra yok! Bunu baştan beri karanlık birileri yapıyor. Zabıtaya emir veriyor. Zabıtaya kim emir verebilir? Demek ki gizli yetkililer var. Zabıta sen kimden emir alıyorsun? Senin amirin Belediye Başkan yardımcısı, onun haberi yok, sen kimden talimat aldın? Söyleyemiyor ama karanlık yerlerden talimat geliyor. O zaman da Twitter savaşı verdik. Her tarafa haber ettik. Bize diyorlardı ki: “Valilikten izin verilmedi, Emniyetten izin verilmedi.” Halbuki Valilik de, Emniyet de bizim haberimiz yok diyordu. Demek ki başka bir yer var. O zaman biz “Valiliğe, Emniyete ve Belediye Başkanına tweet ve mesaj atın” dedik, mesajlar çoğalınca “tamam, gelin alın afişlerinizi, istediğiniz yere asın.” dendi. Bu, yapılan mücadelenin sonucudur. Korktular. Neyden korktular. Valiliğin duymasından korktular. Bunu zaten daha sonra bize söylediler: “Siz valiliğe böyle Tweet’ler atınca, mesajlar gönderince, Vali olaydan haberdar olursa bizim hakkımızda soruşturma açar” dediler. Çünkü Valinin haberi bile yoktu. Vali adına yalan söylüyorlar. Kendileri yapıyor Vali diyorlar. Böylece biz seslenmeyeceğiz zannediyorlar. Şimdiki olay da aynısı… Gençlik Spor Genel Müdürlüğüne bir yerden talimat geliyor ama onu söylemiyor. Kim talimat verebilir Gençlik Spor Genel Müdürlüğüne? Tahmin etmek zor değil.
Bu engellemeyi yapan ve bürokratlara gizli talimatlar veren güçler mücadelemizden rahatsız olacak, oyunlarının ortaya çıkacağından korkacak ve bir takım iftiralar atacaklar, dikkatli olun! Allah’tan korkmayanlar iftiraları hazırlıyorlar. Bu yapacağım açıklamayı durdurabilmek için bugün buraya karanlık birisi telefon açıyor ve tehdit ediyor, iftira atıyor. “Biz de size İrancı deriz” diyor. Ben çocukluğumdan beri Ehl-i Sünnetim, Hanefi mezhebindenim ve hiçbir zaman da Şii olmadım. Şiilerin yanlışlarını ben 20-30 yıldır derslerimde anlattım. Ehl-i sünnetle Şia arasında olan tartışmalı meselelerde Ehl-i sünnetin görüşünün doğru olduğunu delillerle anlattım, talebelerim bilir. Sorulara verdiğim cevaplarda da bunları görebilirsiniz.
Alçaklık yapacaklar, iftira atacaklar. Hazır olun namusumuza varana kadar da iftira atarlar. Gelirler, baskın yaparlar “evinde silah, uyuşturucu, porno film bulduk” derler. Yalancının Allah belasını versin mi? Kimimize İrancı, kimimize IŞİD’çi diyecekler. Kiminin karısına, kiminin kendine iftira atacaklar, kimine porno film seyrediyordu diyecekler. Eğer tüm kardeşlerimiz bunlara karşı hazır olursa, daha çok kenetlenirse, hiçbir şey yapamazlar. Aksi halde bunlar iftira kampanyası başlatacaklar.
Ağaçların kökleri neden sağlamdır? Rüzgâra karşı koymak zorunda olduğu için. Yağmurla, rüzgârla, her şeyle boğuştuğu için. Eğer dik durursak cemaate bu gibi saldırılar cemaati daha da sağlamlaştırır. Ağaç gerekli mücadeleyi vermezse, yıkılırsa biter. Yıkılmayacaksınız. Mücadeleye devam edeceksiniz. O zaman sevenlerimiz inşallah çoğalacak. Allah, bu şerden hayır yaratacak.
Bütün bu olanları da dünya âleme anlatacağız. Bütün şehirlerdeki kardeşlerimiz de kendi şehirlerindeki AK Parti il başkanlıklarına gidecek ve görüşlerimizi anlatacaklar. Haksızlığı da anlatacaklar. Herkesin haberdar olmasını sağlayacaklar. Kendi şehrinin milletvekillerini de haberdar edecekler. Ne kadar çok kişi duyarsa bu oyun ancak o şekilde bozulabilir. Bu duyuldukça nereye kaçacaklar?
Müslümanların önünü açacaklardı değil mi? Öyle demiyorlar mı? “Bize oy verin Müslümanların önünü açacak faaliyetler yapalım.” Önümüzü mü açıyorsunuz, önümüzü mü kapatıyorsunuz? 12 senede bir başörtüsü meselesini hallettiniz ve şimdi de engellemelere başladınız.
Bu mesele burada bitmez. Onlar, sanıyorlardı ki engelleyecekler ve olay bitip gidecek. Böyle olmadığını göstereceksiniz. İnternette her gün bununla ilgili Tag’ler açacağız ve herkes girecek. Daima Türkiye’nin gündemine gireceksiniz. Bütün kardeşlerime söylüyorum: “İnterneti kullanmak vaciptir.” İnterneti kullanacaksınız sonuna kadar. Birden fazla Twitter, Facebook hesapları açacaksınız, E-Mail atmayı öğreneceksiniz. Tembellik bitecek, sorumsuzluk bitecek. Hem Twitter’la hem Facebook ile hem mesaj göndermekle hem telefon etmek hem evlerde hem derslerde konuşmakla... Bunu yapmazsanız şunu bilin ki bu proje devamı gelecek olan bir projedir. Bu konferans iptali ile kalmayacaktır. Eğer bizi bitirmelerini istiyorsanız yapmayın.
Telefonlarımızı değiştirelim. İnternete uygun telefonlar alalım. Bilenler bilmeyenlere hesap açmayı, kullanmayı öğretsin. Masrafı yok, zahmeti yok. Bu bir mücadeledir. Eğer biz bu mücadeleyi yapmazsak yarın çok daha zor durumlarda kalırız. Bu mücadeleyi yapmayanlar, işin içine girmeyenler bundan sorumlu olacaklar. Kendi hakkını savunmazsan, mücadele etmezsen, Allah (cc) da “Mademki siz kendinizi savunmuyorsunuz, davanızı savunmuyorsunuz, bir Tweet atmaya üşeniyorsunuz, bir tuşa basmaya üşeniyorsunuz, o zaman siz zaten ölüsünüz, o halde ölün” der. Sen bir mesaj göndermeye üşeniyorsan, sen zaten bitmişsindir, o halde Allah (cc) da seni bitirir. Mücadele edersek daha sağlamlaşırız. Daha gelişiriz, daha çoğalırız. Mücadele etmezsek biteriz. Ben herkesi bu mücadeleye davet ediyorum. Bu mücadelenin kadını erkeği, ortaokulu lisesi yok. Herkes bu işin içinde olacak.
AK Parti ne kadar oyu artarsa artsın sistemin partisi olmamalıdır. Cemaatlerin yaptığı eğitimi okulun yapamayacağını unutmamalıdır. Daha 1-2 hafta evvel ilahiyatçı bir hadis profesörü, beni ziyarete geldi. İlk dediği laf şu: “Hocam sizin gibilere ihtiyacımız var. Biz, ilahiyatlarda dindar bir talebe yetiştiremiyoruz. Biz sadece bilgi veriyoruz. Onlara ruh veremiyoruz. Bizim talebelerimizde İslamî terbiye yok, takva yok, mücadele yok, yok yok yok… Biz sadece bilgi veriyoruz. Sizlere ihtiyacımız var, cemaatlere ihtiyacımız var.” dedi. Ama AK Parti’ye kalırsa adeta cemaatlere ihtiyacı kalmamış gibi davranıyor. Adeta “Sistem elimde zaten, ben zaten devleti idare ediyorum, cemaatlerin devri bitti, artık cemaatler feshedilsin.” dercesine hareket ediyor.
Bu mücadelemiz AK Parti bu hatadan dönene kadar devam edecektir. Bu mücadelemiz yalnız bize değil tüm cemaatlere ve hatta AK Partiye de gerekli ve faydalıdır. Onların bu hatadan dönüp, tuzağın farkına varmalarına katkısı olacaktır. Biz kavga peşinde değiliz. Biz üzüm yeme derdindeyiz, bağcı dövme derdinde değiliz.