Güncel

BATI BATIYOR MU?

Paylaş:

Medeniyetler de insanlar gibi doğar, yaşar ve ölür. Yaşamın ve ölümün kurallarını Allah (c.c) koymuştur. Bu kurallar medeniyetleri de aynen kapsamaktadır. Allah’ın fizikle ilgili kanunları olduğu gibi sosyoloji (toplum bilimi), psikoloji ile ilgili kanunları da vardır. Bütün medeniyetler ister İslamî ister gayri İslamî olsun bu yasalara tâbidir. Allah (c.c) yükselmenin şartlarını gerçekleştirenleri yükselttiği gibi çöküşün şartlarını hazırlayanları da çökertmektedir. Bu bağlamda Batı Medeniyetini ele alacak olursak; bu medeniyetin çöküş evresine girdiğini onların uşağı olmayan aklıselim her aydın açıkça görmektedir. Bugün batı içtimai, dini, iktisadi, ahlaki, psikolojik vs. her açıdan bir bataklığın içine gömülmüş, dibe doğru çökmeye başlamıştır. Batı toplumu kendi elleriyle kutsallarını yok etti. Batının medeniyeti, kutsalları olmayan bir medeniyettir. Ve kutsalları olmayanlar yozlaşmaya mahkûmdurlar. Bu medeniyette insan konulması gereken yere konulamadığı gibi akıl, vahyin yerine geçirilerek insan ilahlaştırıldı. Medeniyetin prensiplerini ancak bir ilah koyar. Ama Batı Medeniyeti ilahın değil insanın ürünüdür. Hakikâtte insan bir medeniyet projesi ortaya koyamaz, ancak medeniyetin inşasında bir işçi olarak rol alabilir. Batı toplumu maddî ilimlerde geliştiği kadar manevî ilimlerde de gerilemiştir. İnsanı bir madde gibi düşünerek ortaya attığı ideolojilerle üzerinde deneyler yapmıştır. Ve böylece insanı temel insani değerlerden soyutlayıp, fıtratı bozdu. Ortaya koyduğu felsefe ve yaşam biçimiyle insanın manevî yönünü zayıflatıp şehevî yönünü güçlendirerek, toplumu hazların peşine taktı. İradesi katledilen insan artık en değerli sermaye olan hayatı hazlar için yaşıyordu. Hayatın asıl gayesini dünya zevklerinden faydalanmak olarak gösteren Batı Medeniyeti, insan için en öldürücü hastalık olan dünya sevgisini ona bulaştırdı. Bu hastalık daha sonra materyalizm, kapitalizm, emperyalizm, faşizm, feminizm gibi birçok hastalığın anası olmuştur. Batı Medeniyeti, toplumu zalim kralların ve kilisenin esaretinden kurtarmak için ellerine verdiği özgürlük silahıyla onlara önce şato ve kiliseleri yıktırıp sonra da insanın kendisini imha ettirdi. Özgürlük hapını başta kendi toplumu olmak üzere hangi toplum yuttuysa zehirlenmiştir. Ahireti ve hesabı yok sayan Batı Medeniyeti, insanı üç büyük tehlikenin kucağına bıraktı. Bunlar; doyumsuz nefis, şeytan ve dünya hayatının süsü (dünya nimetleri) dür.

Tek ilahın kulu olmayı kabul etmeyen materyalist batı toplumu hem de basit ve aşağılık olan birçok şeyin kulu olmuştur. Örneğin; Marx, Hegel, Dekart, Freud gibi filozofların kulu oldular. Vahyi bırakıp doğru ve yanlışın iyi ve kötünün kısaca hayatın ölçüsünü bunlardan aldılar. Aslında bu azgın medeniyet Yunan ve Romanın gayri meşru çocuğudur.

İnsan kâinatın bir parçası olduğu için insanın fıtratı ile kâinatın fıtratı bir paralellik arz eder. İşte bu mükemmel dengeyi bozan Batı Medeniyeti; insanı Rabbi ile, kendisi ile, toplum ve kâinat ile çatışır hâle getirerek yeryüzünde büyük bir kaosun ve fitnenin müsebbibi olmuştur.

Batının yetiştirdiği medeniyet ağacı ilk günden bu yana faydalı bir meyve vermiş değil aksine hep yiyenleri zehirleyen meyveler vermiştir. Bu zehirleyici ağacı dikenler şimdi ondan tiksinir olmuştur.1

Hiçbir ifrat tefritle giderilemez. Bugünkü batının siyasî, içtimaî, fikrî her alandaki değişim ve gelişimi orta çağdaki ifrat derecesinde olan Hristiyanlığa ve feodal sisteme tepki olarak doğmuştur. Tepkinin doğurduğu ne bir fikir ne de bir fiil dengeli olabilir. Orta çağda esaretin kölesi olan batı toplumu şimdi ise özgürlüğün kölesi olmuştur. Özgürlük iyi görünse de aşırısı insanı nefsinin ve şehvetlerinin kölesi yapmaktadır.

Bu medeniyet aynı zamanda bir kafatası medeniyetidir. Gözü dönmüş batılının sahip olduğu bütün sermaye, mazlum halklardan kapitalizm ve emperyalizm silahıyla gasp ettiği sermayedir. Gittiği her yere savaş ve gözyaşından başka bir şey götürmeyen batılının elindeki kan hiçbir zaman kurumamıştır. Çünkü onlar için insan, mâliyet fiyatı en ucuz olan bir tüketim maddesidir.2 Mazlumun hakkının zalimde sürekli olarak kalması ilahi adalete (sünnetullaha) aykırıdır. Bakın şu kapitalist Batı Medeniyetinin ekonomik manzarasına. Bakın ve Allah’ın bu zulme müdahalesini yakinen görün. ABD’li milletvekillerinin açıklamalarına göre ülkenin 14.3 trilyon dolar borç durumu bu yıl had safhaya çıktı. ABD’nin New York kentinde 17 Eylül’den bu yana ekonomik kriz ve kapitalizme karşı yüzlerce protesto düzenlendi. Göstericiler; malî sistemin patronlardan, güçlülerden yana olduğunu söyleyerek; ”Artık canımıza tak etti buna tahammül edemeyeceğimizi söylemek için meydanlara iniyoruz.” dedi. Bugün yaklaşık 15 milyon Amerikalı işsiz. Batılı ülkeler bu ekonomik krizlere çareyi kesintide görürken, halk ise krizin faturasının kendilerine kesilmesine karşı çıkıyor. Batı sömürüsünün ürünü olan dünyada 150 milyon insan işsiz durumdadır. İngiltere’deki işsizlik oranı bugün itibariyle 2 milyon 570 bin iken bu yıl 300 bin kişinin de işten çıkarılacağı söyleniyor. Mâlî araştırmalar Enstitüsü’nün açıklamalarına göre ülkede fakirlik seviyesinin altındaki yetişkin 2.2 milyon kişidir. 2013 yılında bu rakama 1.500 milyon kişinin ekleneceği tahmin ediliyor. AB ülkelerindeki işsizlik oranı ise diğer kapitalist ülkelerden farklı değil. AB ülkelerinde bu rakam 15 milyon 750 bin kişidir. Yunanistan’ın satılığa çıkarıldığını da bu satırlara ekleyecek olursak sanırım durum daha iyi anlaşılacaktır.3 Hangi açıdan bakarsanız bakın Batı Medeniyetinin çürüdüğünü görürsünüz. Toplumda dini hayat çökmüş durum da olup insanların  % 70’i hiçbir dine inanmamaktadır. Artık batının dini Hristiyanlık değil materyalizmdir.4 Aynı gerçeği batılı bir mütefekkir olan Muhammed Eset de şöyle dile getiriyor; ‘Modern batının gerçek mâbudu ruhanî türden olmayıp maddî refahtan ibarettir. Çağdaş batı felsefesinde de tıpkı Roma’da olduğu gibi hâkim olan ‘kuvvet’ tir.’5 Batı toplumu dini oyun ve eğlenceye çevirmiş durumda. Bu hakikati Şehit Seyit KUTUB bir kitabında şöyle anlatır. ‘Kilise gençleri kendine çekebilmek için güzelliğiyle göz kamaştıran genç kızları bir araç olarak kullanıyordu. Okul kapısına asılan duyuruyu aynen yazıyorum. 1950 yılı Ekim ayı ilk Pazar günü programı: Program akşam saat 6’da başlar; hafif bir yemek, çeşitli sihirbazlık gösterileri, bilmeceler, yarışmalar, eğlence ve dans.

Kilise iki cins arasında müşterek toplantılar düzenleyerek o toplantılarda içki, oyun, eğlence ve dans partileri verirdi. Bu partiler çoğu zaman sabaha kadar devam ederdi.’6 Batının övünç kaynağı olan sanayi devrimi ve teknolojik gelişmeler insanı bir makineye dönüştürmüş ruhsuz bir robot haline getirmiştir. Hatta ürettikleri ellerinde kalmasın diye insanı tüketim kölesi haline getirmiştir. Tüketimi arttırmak için bir moda kültürü meydana getiriyor, bu kültürü pazarlamak ve canlı tutmak için ise kadını bir reklam aracı olarak kullanıyordu. Batı, kelimenin tam anlamıyla bir israf toplumudur. İnsanlar çılgınlar gibi tüketmek ister, her şeyin ölçüsü para ve zevktir. Batıda kadın ya reklam aracı ya da şehvet aracı olarak görülüp istismar edilmiştir. Kapitalist şirketler tarafından en mahrem yerleri açılarak piyasaya sunulan kadının, kadınlık namına saygı duyulacak bir tarafı kalmamıştır. Komünist ve Kapitalist iki toplumda da kadın, bir üretim aracıdır. Demir yolu, maden ocağı, fabrika vs. gibi çok ağır işlerde çalıştırılmıştır. 12 yaşında genç kızlar ve hamile kadınlar 18 saat çalıştırılır, maaşlarının ise yarısı kesilirdi.7  1976 yılında Komünist ülkelerde çalışan kadın sayısının nüfus dağılımına oranı şöyle idi;

 1) Sovyetlerde %48

2) Çin Halk Cum.%43

3) Arnavutluk’ta %47 idi.

Komünist Rusya’da kadın cinsel bir araç olarak görülürdü. Hatta halkın ortak malı olan kadınlar tespit edilmiş olup, onlarla ilişkiye girmek isteyenlerin İşçi Danışma Kurulu’ndan bir belge getirmesi yeterliydi.8 Bu kokuşmuş medeniyet aynı zamanda ailenin de yok olmasına sebep olmuştur. Fransa’da son yıllarda kollektif aile sistemi geliştirildi. Buna göre bir adam, gazeteye ilan vererek bir başka aileyle birkaç yıllığına değiş tokuş yapmak istediğini söyler. Kafasına uygun bir aile bulduğunda da değişim gerçekleşirdi.9 Erkekler hanımlarının yaş gününde yaş günü hediyesi olarak ona kiralık bir erkek gönderir. Annesiyle, babaannesiyle, kız kardeşi ve öğretmeniyle beraber olanların hesabı bilinmez. Toplumda ahlâk, yerini tamamen hayâsızlığa bırakmış durumdadır. Kürtajın serbest bırakılması için günlerce Bonn, Münih sokaklarında eylem yapan 14 ile 25 yaş arasındaki kızları polis dağıtamamış, en son bu isteklerini parlamento kabul etmek zorunda kalmıştır. Bu eylem özgürce zina yapmak ve çocuk yükünden kurtulmak için yapılıyordu. Özellikle İngiltere ve Fransa’da homoseksüellik, yasaların güvencesi altındadır. En son ABD’de homoseksüeller orduya girme hakkını elde etmiştir. Son zamanda batı toplumunda eş cinsellik en çok yöneticiler, yazarlar ve sanatçılar arasında görülmektedir. ABD’de yaşları 13-19 arası her üç kızdan biri gayrimeşru yollarla hamile kalmakta, hatta bunların sayısı her yıl 750 bini aşmaktadır. Batı toplumunu idama götüren ve ipini çekenler yine kendi mütefekkirleridir. Örnek verecek olursak; Sigmund Freud (The Ego and The id) adlı kitabında, insan hayatı ve psikolojisinin tamamen cinsiyet enerjisine göre şekillendiğini söyler. Hatta kundaktaki çocuğun annesinin göğsünü emmesi cinsel bir tatmindir. Freud’a göre erkek çocuğu daha kundakta iken annesine karşı aşk duyar. Kız çocuğu da babasına karşı aynı şehevi duygulara sahiptir. Bu duygular bilinçaltına gömülmüş olsa da zamanla ortaya çıkarak aşklarının önündeki engeli kaldırmak için kendilerini ebeveyn katili yapar.10 Emile Durkheim’e göre Allah, toplumu yaratmamış; toplum, Allah’ı yaratmıştır. İlahi ya da ferdi irade yoktur, toplumsal irade vardır.11 Bütün bu sapık nazariyeler batının toplum gemisini batırmak için sizce yeterli değil midir? Bir toplumda ahlâksızlık hat safhaya ulaşır, haramlar pervasızca işlenir, zulüm haddi aşarsa artık orada Allah’ın toplumlar için koyduğu yasa devreye girer ve o toplum sünnetullah gereği çökertilir. Kur’an bu konuda şöyle beyanda bulunur; ‘Biz bir ülkeyi helak etmek istediğimizde, oranın varlık sahiplerine emrederiz de onlar orada bozgunculuk çıkarırlar artık onların üzerine söz hak olurda onu kökünden darma dağın ederiz.12

Size isabet eden her musibet ancak ellerinizin kazandığı dolayısıyladır.(Allah) çoğunu affeder. Siz yeryüzünde (O’nu) aciz bırakacak değilsiniz. Ve sizin Allah’ın dışında ne bir veliniz var ne de yardımcınız.13

Batının insana biçtiği medeniyet elbisesi hiçbir zaman ona uymamıştır. Bu elbiseyi sürekli değiştirdiler ama bir türlü fıtrata uygun olanı bulamadılar, bulamayacaklar da. Çünkü medeniyet maddeyle değil insanla alakâlı olduğu için onu, ancak insanı var eden Allah meydana getirir. Batılı bir mütefekkir olan Alexis Carrel’da buna işaret ederek; ‘Biz insana uygun bir medeniyet kuramadık, çünkü maddi ilimlerde ilerlediğimiz kadar psikoloji ve sosyoloji ilimlerinde ilerleyemedik. Hâkikatte biz insanı tanıyamadık.14  Yine bu düşünür; ‘Bizim medeniyetimiz insan aklını zaafa uğratmış fikrî ve zihnî  dengesini alt üst etmiştir. ABD’de akıl hastalarının sayısı normal hastalardan fazladır. Tımarhanelere her yıl 68 bin yeni vakıa gelmektedir. 1932’de eyaletlerdeki hastanelerde 340 bin deli, 81.289 saralı ve aptal tedavi görürken 10.951 deli de serbest dolaşıyordu. Bu istatistikler özel hastaneleri kapsamamaktadır. Ülkede 500.000 akıl hastası varken, okullardaki çocukların 400.000’i geri zekâlı olarak tespit edilmiştir. Bütün bunlar medeniyetimizin kusurlu olduğunu gösteriyor. Şüphe yok ki hayat tarzımız insanın dengesini bozup akıl hastalıklarına yol açmaktadır.’15

 Bugünkü batı toplumu ve medeniyeti ölümcül bir hastalığa yakalanmış olup bu hastalık vücudun her organına yayılmış vaziyettedir. Organlardan herhangi birini kesmek batıyı ölümden kurtaramayacaktır. Batının ölüm haberini veren yalnızca biz değiliz, kendi aydınları bunu 70 yıldır dile getirmektedirler. Alexis Carrel İnsan Denen Meçhul kitabında bu gerçeği yüksek bir sesle haykırıyor. ‘Bizler yıkılışa doğru yuvarlanan bir toplumun üyeleriyiz. Çünkü akıl ve ahlâkımızın kökenlerini büyük bir hızla ve kendi elimizle kazdık. Barbarlık ve ilkelliğe doğru koşan bugünkü yarışta söz konusu ilerlemiş bilinen milletler, geri kalmış milletlerden daha önce hüsrana uğrayacaktır.’16 

  Bugün bütün insanlığı kurtaracak tek bir çözüm var ve o da İslam’dır. Eğer biz Müslümanlar yeniden ümmet olur da İslam Medeniyetini kurarsak bütün insanlık kurtulacaktır. ‘Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz iyiliği emreder kötülükten sakındırır ve Allah iman edersiniz.17

• Gerçek medeniyet anlayışını ve batının sahte medeniyetini anlamamızda fikirleriyle bize yön veren Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi’den Allah Razı olsun…

1) Mevdudî. Azgın Medeniyet. Kayıhan yay. s.55

2) M.KUTUB. Tekâmül mü Soysuzlaşma mı? Yağmur yay. s.3

3) furkanvakfi.net, haber sayfası

4) Nedvî Müslümanların gerilemesiyle dünya neler kaybetti. Kitabevi. S.120

5) Yolların ayrılış noktasında İslam. Pınar. sh.60

6) Benim gözümde ABD. Yenidünya. s.85

7) Ali BULAÇ. Çağdaş kavramlar ve düzenler. İz yay. s.55

8) AE s.93

9) AE s.55

10) M.KUTUB Tekâmül mü Soysuzlaşma mı? Yağmur. S.120

11) Emile Durkheim. Sosyolojik araştırmalarda metot ilkeleri. s.173

12) İsra-16

13) Şura 30-31

14) S.KUTUB. Çağdaş Uygarlığın Sorunları ve İslam. Hikmet.yay.s.15

15) Alexis Carrel. İnsan denen Meçhul. Bilge adam .s.70

16) M.KUTUB Tekâmül mü Soysuzlaşma mı? Yağmur yay. s.628

17) Ali’imran-110