Nasıl Başladı?
2021 yılında Ramazan’ın son günlerine girildiğinde Türkiye gündemine bir haber bomba gibi düştü: “Gaziantep’te Camilere İtikaf Baskını!” Furkan Gönüllülerine 2 ayrı camide orantısız bir şekilde müdahalede bulunuldu. İbadet mekânlarına postalları ile giren güvenlik güçleri cami içerisinde bulunan kişileri biber gazı sıkarak ve darp ederek zorla camiden çıkardılar. Olay esnasında herhangi bir mukavemette bulunmayan 56 kişi gözaltına alındı. Gaziantep ilinde yaşanan bu skandal olaydan sonra duyarlı vatandaşların tepkileri sonucunda Gaziantep İl Emniyet Müdürü olay nedeniyle emekliliğini istedi. Olay sosyal medyada dünya gündemine oturdu.
Ülke henüz camiye ayakkabıyla girmiş polis, itikafta olan vatandaşa biber gazı sıkan bekçi haberini sindirememişken ertesi gün yani 4 Mayıs’ta başta Adana olmak üzere birçok şehirde benzer bir skandala imza atıldı. Terör örgütüne eş zamanlı operasyon yaparcasına Türkiye’nin değişik illerinde unutulmaya yüz tutmuş bir sünnet olan itikaf ibadetini yerine getirmek için camilerde bulunan Furkan Gönüllülerine şafak baskını yapar gibi gece yarısı operasyon yapıldı. Ulaşılan bilgilere göre Adana, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya, Kocaeli, Manisa şehirlerinde ve bu şehirlerin çeşitli ilçelerinde, gece saat 02.00 sularında eş zamanlı olarak camilere baskınlar başladı. Farklı şehirlerde aynı saatlerde operasyonun başlamış olması, mahaldeki adli mercilerce değil bir yerden düğmeye basılmasıyla operasyon yapıldığının göstergesi oldu.
Operasyon esnasında bazı camilerin önce şalterleri indirildi. Hatta bazı yerlerde tüm mahallenin elektriği kesildi. İtikafta bulunan kişilerin telefonlarına herhangi bir el koyma kararı olmadığı halde el koyuldu. Adana’da 22 camiye yapılan baskınlarda itikaf ibadetlerini gerçekleştiren Alparslan Kuytul Hocaefendi, 14 yaşındaki oğlu ve 30’a yakın çocuğun da aralarında bulunduğu 450-500 civarı Furkan Gönüllüsü gözaltına alındı. 18 yaşından küçük bir çocuğun üç dört polis tarafından elleri arkadan kelepçelenmiş vaziyetteki fotoğrafı Adana Emniyetinin tarihinde kara bir leke olarak yerini aldı.
Cami Baskını Olayında Yaşanan Hukuksuzluklar
İbadet Hakkını Engellediler: Operasyon esnasında ibadet hürriyetinin engellenmesi, darp, cebir, hakaret ve pek çok kötü muamele ile gözaltına alınan Furkan Gönüllüleri Emniyette de hukuksuz muamelelere maruz kaldılar. Anayasa’nın 24. maddesiyle teminat altına alınan “din ve vicdan hürriyeti” ve aynı maddede düzenlenen ibadetlerin serbest olduğuna ilişkin madde Furkan Gönüllüleri için askıya alınmıştır. Zira aynı tarihlere denk gelen ve Hristiyanların bayramı olan Paskalya, birçok şehirde farklı kiliselerde ayin ve törenlerle kutlanırken Furkan Gönüllülerinin ibadet hakkı engellenmiştir.
Telefonlara El Koydular: Operasyon esnasında camilerde bulunan Furkan Gönüllülerinin telefonlarına el konmuştur. Herhangi bir arama- el koyma tutanağı düzenlenmeden yahut savcılık tarafından düzenlenmiş bir arama- el koyma kararı ibraz edilmeden kişisel eşyalara el konması Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenmiş olan mülkiyet hakkının ihlali mahiyetinde olacaktır. Zira mülkiyet hakkına ilişkin sınırlamalar ancak kanun ile düzenlenebilir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda aranan şartlar yerine getirilmeden yapılan bu tarz müdahaleler hem kanuna hem de anayasaya aykırılık teşkil etmektedir.
Ses ve Görüntü Alınmasını Engellediler: Bununla beraber 27.04.2021 tarihli Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan ve basitçe “polislerin görevleri esnasında ses ve görüntü kaydı alanları engellemeleri” yönündeki genelge ile kolluk kuvvetleri kendisinde vatandaşın telefonuna el koyup içerisindeki bazı verileri silme ya da telefonu zorla alıp fabrika ayarlarına döndürerek bütün verilerin kaybolmasını sağlama yetkisini bulmuştur. Söz konusu genelge esas itibariyle hukuka ve yüksek yargı kararlarına aykırı olmakla beraber “ses ve görüntü kaydı almaya tevessül edenlere fırsat vermemeleri, eylemin ya da durumun gereklerine göre kayıt yapan kişileri engellemeleri” şeklinde muğlak ve geniş yorumlanabilir ifadeler, uygulamada kolluğun bu gibi garabetlere imza atmasına ve hukuksuzluğun katmerlenmesine sebep olmaktadır. Bu konuda Yargıtay Ceza Genel Kurulunun “TELEFONDAKİ FOTOĞRAFLARI SİLMEK AMACI İLE TELEFONU ALMAK YAĞMA SUÇUDUR” şeklindeki içtihadı mevcuttur.1 Ayrıca kolluğun bu tavrı Türk Ceza Kanunu’nun 281. maddesinde düzenlenen suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçuna da vücut verebilecektir. Vatandaşlar böyle bir durumla karşı karşıya kaldıklarında öncelikle bir savcılık kararı gösterilmesini, yoksa arama el koyma tutanağı düzenlenmesini talep etmelidir. Ayrıca bir avukatın üst araması esnasında kendisine eşlik etmesini talep etme hakkı vardır. Eğer olay esnasında telefonu elinden zorla alınmışsa, içinden veriler silinmişse veya fabrika ayarlarına döndürülmüşse ve ifade verecekse bu hususu ifadesinde belirtmelidir. Eğer ifadesine bu hususlar yazılmıyorsa durumu el yazısı ile ifadesinin sonuna not olarak eklemelidir.
Avukatları İle Görüştürmediler: Adana’daki camilerden gözaltı araçlarıyla Adana İl Emniyet Müdürlüğüne sevk edilen başta Alparslan Kuytul Hocaefendi ve diğer Furkan Gönüllülerinin avukatları gece 02:30 civarlarında Emniyet binasına ulaşmış ve müvekkilleri ile görüşmek sağlık durumları hakkında bilgi almak istemişlerdir. Ancak Furkan Gönüllülerinin müdafileri ile görüşme haklarını kullanmaları da engellenmiştir. Ceza Muhakemesi Kanununda açıkça “Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz” denmiş olmasına rağmen hem avukatların görevini yerine getirmesi engellenmiş hem de Furkan Gönüllülerinin hukuki yardımdan etkili şekilde faydalanmasının önüne geçilmiştir. Birçoğu ilk kez polis müdahalesine maruz kalan ve ifade vermek zorunda kalan Furkan Gönüllüsünün ifadesi, polisin yönlendirme içeren soruları ile iradeleri etkilenmek suretiyle alınmıştır.
Herkes gözaltı, ifade, sorgu gibi adli olaylarla karşı karşıya kaldığında avukatlardan hukuki destek alma hakkına sahiptir. Talep etmesi halinde prosedür denilen kâğıt işleri dahil olmak üzere yapılan bütün işlemlerde avukatının nezaret etme hakkı bulunmaktadır. Talebi olduğu halde avukat hazır bulunmaksızın yapılan işlemler hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Bu durum kolluk tarafından imzalatılmak istenen kâğıtlara gözaltında bulunan kişi tarafından el yazısı ile not düşülmek suretiyle belge imzalanmalı yahut söz konusu şerh düşüldükten sonra imzadan imtina etme imkânı da bulunmaktadır.
Avukatları Bile Gözaltına Aldılar: Avukatların ev ve konutları bile mahkeme kararı ile aranabilecekken, üst aramaları ancak ağır ceza mahkemesinde yargılamayı gerektirecek bir suçüstü halinde mümkün olabilirken yüksek yargı kararlarında açıkça gözaltı yapılabilmeleri için de en azından bu şartların aranması gerektiği ortaya konmuşken2 mesleki yardım için olay yerinde bulunan bir avukat ve bir stajyer avukat da itikafta bulunan kişilerle beraber gözaltına alınmıştır. Bir kamu ve yargı görevlisi olan avukatın görevini yaptığı esnada suç işlemediği halde gözaltına alınması hukuka aleni aykırılık teşkil ettiği gibi avukatlık mesleğini ifa eden kişilerin de kamu görevlerini ifa ederken güvenceleri bulunmadığını gözler önüne sermektedir.
Avukatı Darp Ettiler: Bundan daha vahim olanı ise bir avukatın görevini ifa ettiği esnada polisler tarafından darp edilmesidir. Aynı akşam Av. Y. Işık bir Furkan Gönüllüsünün darp edildiğine şahit olmuş ve bu olaya sözlü olarak müdahalede bulunduğu esnada birçok polis tarafından darp edilmiştir. Bu olay ne yazık ki Furkan Gönüllülerini temsil eden avukatların başına ilk defa gelen bir olay değildir. Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dosyasından tahliye edilip Bolu’dan Adana’ya geldiği gün tekrar gözaltına alınması üzerine müvekkili ile Emniyette görüşmek isteyen Av. A. Tural’ın da benzer muameleye maruz kaldığı hâlâ hafızalardadır. Bu durum da göstermektedir ki Furkan Gönüllülerinin yasal haklarını kullanmaları sistematik olarak engellenmekte, bu hakların temini için çalışmakta olan avukatlara dahi tahammül edilmemektedir.
Çocukları Dahi Gözaltına Aldılar: Adana’da yaklaşık 400 kadar Furkan Gönüllüsü gözaltına alındığından ifadelerinin alınmasına ancak aynı gün öğlen saatlerinde başlandı. Bunların içerisinde bulunan yaklaşık 30 kadar çocuğa ilişkin olarak Adana Emniyeti hiçbir gözaltı işlemi yapılmadığını beyan etmişse de 12 saat kadar Emniyette tutulmuş olmaları, bazılarının yetişkinlerle beraber nezarethanelere koyulduğu birtakım evrakların düzenlenmemiş olması sebebiyle gözaltı değilmiş gibi medyaya lanse edilse de fiili bir gözaltıdır. Bu çocukların da üzerleri aranmış, kişisel eşyalarına el konmuş saatlerce Emniyette bekletilmişlerdir. Buna ilişkin olarak Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin 14 yaşındaki oğlunun telefonuna el konduğu ve telefonun üç gün sonrasında avukatına teslim edildiği bilinmektedir.
Sanıkların Yakınlarına Haber Vermediler: Gözaltına alınan Furkan Gönüllülerinin yakınlarına gözaltına alındıkları bildirilmemiştir. Bu birçok mevzuatta düzenlenen (Ceza Muhakemesi Kanunu md. 95- Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği md. 8) yasal bir zorunluluk olup yakalananın talebine bağlı değildir. Eğer gözaltındaki kişi kendisine bu hakkı açıkça hatırlatılmasına rağmen muvafakati olmadığını açıkça ortaya koymuyorsa bu şart yerine getirilmelidir. Mevzuat bu konuda emredici bir üslup kullanmıştır. Yerine getirilmemesi hukuka aykırılık teşkil etmektedir.
Emniyet Binasına Doktor Getirttiler: Gözaltına alınanların sağlık durumunun tespit edilmesi de yasal bir zorunluluktur. İtikaf baskını akabinde gözaltına alınan Furkan Gönüllülerinin sağlık durumlarının tespiti Adana İl Emniyet Müdürlüğü binasına getirilen doktor tarafından Emniyet binası içerisinde yapılmıştır. Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nin 9. maddesinde sağlık durumunun tespiti “Adli Tıp Kurumu veya resmi sağlık kuruluşlarınca” yapılır denmek suretiyle söz konusu işlemin sağlık kurumlarında yapılması gerektiği hususu ortaya konmuştur. Bu maddeye göre Emniyet binasına doktor getirmek ve bu suretle rapor düzenlemek kanuna aykırıdır. Bu raporlar kanuna açıkça aykırı olduğundan gözaltı işlemini de açıkça sakat ve kanuna aykırı hale getirmektedir. Yakalama esnasındaki sağlık durumunun tespit edilmesi gerekirken Furkan Gönüllülerinin sağlık raporlarının düzenlenmesine ancak fiili yakalamadan dört saat sonra başlanabilmiştir. Benzer bir durum yine Furkan Gönüllülerinin 11 Eylül 2020 tarihinde Hatay’ın Erzin ilçesinde hukuksuz bir şekilde topluca gözaltına alındıklarında bir kapalı spor salonunda meydana gelmişti.
Gözaltı Kararını İbraz Etmediler: Gözaltı adli bir işlem olup gözaltına ilişkin olarak yazılı bir emir bulunması gerekmektedir. Zorunlu hallerde sözlü olarak savcıdan gözaltı talimatı alınmışsa da bu emir en kısa zamanda yazılı hale getirilmek zorundadır. İtikaf baskınının akabinde ne gözaltına alınanlara ne de avukatlarına bir gözaltı kararı ibraz edilmemiştir. Ancak fiili yakalamadan 36 saat kadar sonra ilk uzatma kararı ile beraber bir gözaltı kararı ortaya çıkmıştır. Bu da Furkan Gönüllülerinin bir tam gün bir gözaltı kararı olmadan keyfi olarak Emniyette tutuldukları, sürecin tamamen hukuksuz ve kontrol dışı ilerlediği kanaatini oluşturmuştur. Emniyette işlerin sonradan evrak tamamlamak suretiyle yürütülmesi ihtimali kişi güvenliği açısından dehşet vericidir.
İfade Alırken Bedeni ve Ruhsal Müdahalede Bulundular: Gözaltına alınan 400 kişiden 4 kişi hariç geri kalan kişilerin işlemleri ilk iki günde tamamlanmış ve birçoğu salıverilmiştir. Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin ifadesinin alınmasına üçüncü gün gece saatlerinde takriben 00:30 sularında başlanmıştır. Gece saatlerinde Hocaefendi’nin yorgun, uykusuz, dikkati dağınık olabilme ihtimaline binaen ertesi gün de hiçbir işlem yapılmaksızın bekletilmesine rağmen ifadesinin gece alındığı kanaatindeyiz. İfadesi esnasında ısrarla “cami işgal ettiği”, “sivil itaatsizlik yaptığı” gibi hususlar bir yargı kararıyla sabitmiş gibi defaten sorulmuş yönlendirme içeren şekilde ifadesi alınmıştır. Polisin ifade alma esnasında kişinin özgür iradesini etkileyecek bedeni ve ruhsal müdahalelerde bulunması ifade almada yasak yöntemlerdir. Dolayısıyla tehdit ve işkence altında alınmış olan bir ifade nasıl hukuki olarak geçerli değilse baskı ve yönlendirme (aynı sorunun defaten farklı şekillerde sorulması, verilen cevabın kollukça yeterli bulunmaması, şüpheli beyanlarının isteğinden farklı şekilde yazılması vs.) altında alınan ifadeler de hukuken geçerli değildir, delil teşkil etmez.
Avukatlara Dosya Hakkında Bilgi Vermediler: Üçüncü günün gecesinde Alparslan Kuytul Hocaefendi dahil herkesin ifade alma işlemi bitmiş olmasına rağmen ivedi bir şekilde yargı mercilerinin önüne çıkarılması ya da salıverilmesi gerekirken gözaltının son günü olan dördüncü gecesinin bitmesine az bir vakit kala yeniden ifadesi alınmak üzere savcı karşısına çıkarılmıştır. Süreç boyunca avukatlarına dosya hakkında hiçbir bilgi verilmemiş, müşteki ifadeleri olduğu dahi söylenmemiş, Furkan Gönüllülerine müşteki ifadelerine cevap verme yahut bunlara yönelik savunma yapma hakkı tanınmamıştır. Ancak dosya savcıya 11 klasör olarak intikal ettiğinde “sürecin idari bir süreç olarak başladığı, mukavemet iddiaları üzerine adli bir olaya dönüştüğü (!)” dosya savcısı tarafından bildirilmiştir. Ayrıca savcılık aşamasında da görevi yaptırmamak için direnme iddiasına yönelik olarak şikâyetçi olanların ifadeleri avukatlarla paylaşılmamıştır. Bütün bu usul eksiklerine rağmen Alparslan Kuytul Hocaefendi ve üç Furkan Gönüllüsü görevi yaptırmamak için direnme iddiası ile tutuklama talepli olarak nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Mukavemette bulunulduğuna dair hiçbir delil olmamasına rağmen Furkan Gönüllülerinin bu iddia ile sevk edilmesi çok büyük bir garabettir. Tutukluluk talebi ile sevk edilenlerin hiçbirinin hakkında somut bir isnat olmadığı hususu hâkimliğin yargılamasında ortaya konulduğunda salıverilme kararı verilmiştir.
Her ne kadar dört gün süren gözaltı süreci bir tutuklama kararı ile bitmediyse de gerek yakalamalar gerek gözaltı sürecinde yaşanan açık hukuksuzluklar gerekse sonrasında yapılan gayrıhukuki iş ve işlemler Furkan Gönüllülerine karşı açık bir kastın olduğunu ortaya koymaktadır. Temel hak ve hürriyetlerin kullanılması Furkan Gönüllülerine çok görülmektedir.
Süreçle alakalı değinilemeyen birçok hukuksuzluk mevcuttur. Uygulayıcılar bir gün çiğnedikleri hukukun kendilerine de lazım olacağını unutmamalıdır. Kanunlar vatandaşların haklarını korumak için vardır. Ancak kötü uygulayıcılar sebebiyle vatandaşlar kanunlarda yazılı haklarını korumak zorunda bırakılmaktadır. Vatandaşlar her gün hak ihlalleri gerçekleştirilen ülkemizde haklarını daha çok öğrenmeli ve meşru sınırlar içerisinde kanunların verdiği hakları korumalıdırlar.
- Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/331 Esas 2019/649 Karar sayılı ilamı
- Yargıtay 4. Ceza Dairesi 1998/7284 Esas 1998/8493 Karar sayılı ilamı