Kıssa

CUMHURİYET DÖNEMİ’NDEN BİR HATIRA

Paylaş:

“Ömür çok kısa, arzu çok, yaşım 86, önümde dağlar kadar hizmet var. Ben ise henüz işin başındayım…” diyen 1920 Gaziantep doğumlu Ahmet Muhtar Büyükçınar 1930’lu yıllarda Tahtani Cami’nin  İmam-Hatibi görevini yapan Cabizade Hafız Abdullah Efendi ile ilgili başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatır:

“…İkindi namazında Tahtani Cami’ne gittik. İmamı uzun boylu, büyük sarıklı, aksakallı, nur yüzlü, ilim yüklü pir ihtiyar Hafız Abdullah Efendiyi görünce henüz hocam olmadan sevgisi kalbime düştü. Namazdan sonra odasına girerken bende peşinden girdim. Selam verdim, selamımı aldıktan sonra bize döndü, kaşlarını çatarak tok sesle “Ne istiyorsunuz?” deyince, tartışmamız başladı.

-Hocaefendi! Senden eğitim almak istiyorum.

-Ne eğitimi alacakmışsın?

-Arapça eğitimi.

-Çocuk sen şaşırdın mı? Arapça tarihe gömüleli on beş sene oldu. Bugüne kadar biri gelip de Arapça okuyacağım demedi. Sen nereden çıktın? Arapça’nın ne denli zor olduğunu, başlangıcı olup sonu olmadığını biliyor musun? Ömrün verip okusan bile ne yapacaksın, okuduğunu nerede uygulayacaksın? Biz ömrümüzün çoğunu vererek Arapça okuduk ama neye yaradı? Yasaklar zinciriyle elimizi kolumuzu bağladılar. Allah’ın hükümlerini, emir ve yasaklarını okutarak, yazarak dinimizi halkımıza tanıtamadık. Dilimizi bağladılar, okuduklarımızı cemaatimize söyleyemez olduk. Allah’ın haram kıldığı, insanın aklını alıp insanlıktan çıkaran, kardeşi kardeşe, ahbabı ahbaba öldürten, insan dışkısından daha kötü kokan, birçok hastalıklara yol açıp ölüm saçan içki hakkında konuşamayız. Neymiş kanunun serbest kıldıklarının haram olduklarını söyleyemez, zararlarından söz edemezmişiz. Geçenlerde bir vaizimiz: “Törenlere genç kızlarınızı bacakları açık göndermeyin. Günaha girer, Allah’ın lanetine uğrarsınız” demiş, vaiz vesikasını alarak hocayı mahkemeye vermişler. Daha geçenlerde –medrese talebem olan- Ahmet Çelebi Camii’nin imamı Mehmed Ali Temiroğlu,  cemaatinden beş altı gence Kur’an okuturken polisler camiyi basarak hocayı suç üstü yakalamışlar, zavallı hocayı ve talebelerini karakola götürmüşler, olmaz hakareti etmişler, o da bir daha kimseyi okutmamış. Bak ne hale düştük. Dinine bağlı gaziler ve şehitler yurdu olan koca Gaziantep’te kimse kimseye dinini okutmaz oldu…”

Evet, o günlerden Muhterem Alparslan KUYTUL Hocaefendi’nin ifadesiyle baharın kokusunu aldığımız bu günlere kavuştuk, ancak Müslümanlar şunu asla unutmamalı:

BU DİN HÂLÂ HÂKİM DEĞİLDİR. HÂKİM OLUP OLMAMASI DA BİZİM ÇALIŞMAMIZA BAĞLIDIR!