Hedef

Davetçinin İlmi Yönü

Paylaş:

                İslam’da ilim her Müslüman kadın ve erkeğe farzdır. Fakat eğer kişi bir de insanları bu dine davet eden bir İslam davetçisi olacaksa bu farziyetin önemi daha da artar. Çünkü davetçinin davet edeceği dini her yönüyle iyi bilmesi ve özümsemesi şarttır. Elbette ki İslam’ı bilmeyen bir insan İslam davetçisi olamaz. Eğer ilim öğrenmekte gevşek davranır, meseleleri iyi bilmez ve bu konuda gayret göstermezse davetçiliğinde de başarılı olamayacaktır. Çünkü insanları İslam’a ikna edebilmek için muhatabı her yönüyle mutmain etmesi gerekecektir. İslam’ı anlatmaya başladığında muhatabın çok çeşitli yönlerden sorduğu sorularla karşı karşıya kalacaktır. Bu sorulara bilmiyorum demek ya da yüzeysel cevaplarla geçiştirmekle insanları ikna edemeyecektir. Elbette kastımız İslam davetçisinin İslami ilimlerin her dalında uzmanlaşması değildir.

                Davetçinin İslami ilimlerden bilmesi gerekenleri şu şekilde maddeleyebiliriz:

  1. Tevhid İlmi: Tevhid ilmi derken akaidde geçtiği kadarıyla Allah’ın varlığına ve birliğine inanmayı bilmekten bahsetmiyoruz. La İlahe İllallah’ın manasını Allah’tan başka hiçbir otoriteye boyun eğmemek, kimsenin yolundan gitmemek, yalnızca Allah’a itaat etmek, Allah’ın kurduğu sistemlerin dışında tüm sistemleri reddetmek, olarak iyice anlamış olmaktan bahsediyoruz. Her İslam davetçisi Kur’an’dan bunu anlatan ayetleri, Rasulullah’ın davetinden bununla ilgili kısımları okumuş ve incelemiş olmalıdır. Ayrıca Tevhidi anlatan kitaplardan da okumalıdır. Özellikle Üstad Seyyid Kutub’un kitaplarını davetçi adayı her kardeşimizin okuması gerekir. Muhterem Hocamız’ın yapmış olduğu tefsir derslerini dinlemek de bu konuda büyük katkı sağlayacaktır.
  2. Akaid İlmi: Neye nasıl inandığımızı ve iman esaslarının ayrıntılarını anlatan bu ilim dalı davetçi açısından öğrenilmesi gereken temel ilimlerdendir. Ayrıca akaid kitaplarında pek geçmeyen iman esaslarının delillerini de bilmesi gerekir. Mesela Peygamberimiz’in peygamberliğinin delilleri, Kur’an’ın Kelamullah olduğunun delilleri gibi…
  3. İlmihal ve Fıkıh İlmi: Kişinin hayatta karşılaştığı her duruma İslami bir bakış açısıyla bakmasını, İslam’ın o konudaki kurallarını ve bu kurallara göre yaşamayı öğreten ilim dalıdır. Hayatın içinde en çok lazım olan bilgileri içerir. Davetçi de gerek kendi hayatında İslam’ı yaşayabilmek gerekse İslam’ı yaşamak isteyenleri yönlendirmek için bu ilmi elde etmeye muhtaçtır.
  4. Tefsir İlmi: Kur’an’ı anlamak her Müslüman için zorunludur. Kur’an’ı okumaktaki maksat da Kur’an’ı anlamak olmalıdır. Ama ne yazık ki günümüz Müslümanı bundan çok uzak… Davetçi kardeşimiz gerek Kur’an’ı mealden okuyarak gerekse de tefsirlerden okuyarak anlamaya çalışmalı Kur’an’ın manalarının inceliklerini anlatan tefsir derslerine katılmalıdır.
  5. Hadis ve Siyer İlmi: Peygamber Efendimiz’in bütün hayatını, davasını, davası yolunda çektiği çileyi, yaşadığı olayları, savaş ve mücadelesini konu alan siyer ilmiyle O’nun söz ve davranışlarını konu alan hadis ilmi yine temel ilimlerdendir. En büyük davetçi Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’dir. O’nun hayatını ve sözlerini bilmek, davet yolunun komutanı olan Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i yakından tanımak davetçinin muhakkak bilmesi gereken bir konudur.
  6. Manevi İlimler-İslam Tasavvufu: Allah’ı sevmek, Allah’tan korkmak, teslimiyet, tevekkül, rıza gibi aslı imana dayanan ilimleri bilmek uhrevi ilimlerin en başlıcasıdır. Davetçi sevmedikçe sevdiremez, korkmadıkça davet yolunda devam edemez, tevekkül, teslimiyet sahibi olmadıkça bu yolda ilerleyemez. Ayrıca bu ilimler insana nefsini tanıtan, kalbin ahvalini öğreten, kalp hastalıklarını ve tedavisini anlatan ilimler olduğu için davetçi muhakkak böyle bir eğitime tabi olmalıdır. Elbette bu ilimleri sadece öğrenmekle maksat hasıl olmaz. Bu sebeple bu eğitimden nefsini geçireceği, pratiği olan bir ortam olmalıdır. Bu ortamda yine kendisi gibi aynı amaçla gelmiş kişilerle birlikte, suni olmayan gerçek yöntemlerle yani bizzat sosyal hayatın içinde nefsini terbiye etmelidir. Bu şekildeki bir eğitimden sonra şirkten, kibirden, ucubdan, hasetten, dünya sevgisinden kurtularak davet yoluna tertemiz bir kalple çıkan İslam davetçisi elbette ki Allah’ın yardımına mazhar olacaktır. Aksi takdirde kalbindeki marazlar davette başarısının önünde büyük bir engel olacaktır.

                Bu ilimlerin dışında İslam tarihini, Müslüman coğrafyayı ve geçmiş/güncel durumlarını, dünya üzerinde Batıyı, batılı ve onların ideolojilerini, kurdukları tuzakları bilmesi de davetinde başarısını etkileyen ilimlerdendir. Topluma hitap edeceği için toplum biliminden haberdar olması, insanı değiştirmeye çalışacağı için insan psikolojisini okumuş olması yerinde olacaktır.

                Hocalık Mı Davetçilik Mi?

                Bütün bu ilimleri elde eden kardeşimiz tam olarak hoca olmuş olmayacaktır. Çünkü hocalık için başka ilimleri de tahsil etmek gerekir. Arapça ve usul ilimleri gibi… Fakat yukarıda saydığımız bu ilimlerle insanları İslam’a davet etmeye yani davetçiliğe yetkili olarak görebiliriz. Burada şöyle bir soru akla gelebilir: Amacımız hoca olmak mı olmalıdır, yoksa davetçi olmak mı? Ya da hocalık mı üstündür davetçilik mi üstündür?

                Anlaşıldığı üzere biz burada hocalık ve davetçiliği 2 farklı şey olarak değerlendiriyoruz. Her ikisinin ortak yönü ilimle olan bağlantısıdır. Farkları ise şöyle sıralayabiliriz:

  • Hocalık için kürsü gerekir, karşısında dinleyecek talebe gerekir. Hatta öyle ilim sahipleri vardır ki önüne kürsü koymasan, onu dinleyecek talebe hazırlamasan tek bir kişiye bir şey anlatmaz. Bildiklerini ömür boyu kendine yük eder.
  • Davetçi ise her ortam ve şartta, kimsenin kendisine talebe olmasını beklemeden anlatır. Her ortamı İslam’ı anlatmada fırsata çevirir, her karşılaştığı kişiye yaşına, konumuna bakmadan anlatmanın derdine düşer. Tıpkı Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem gibi… Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem de muallimdi elbette fakat daha çok ömrü davetçilik yaparak geçmiştir.
  • Bu yönleriyle hocalık daha kolay, davetçilik daha zordur. Dersini anlatıp, köşeye çekilmek kolaydır. Fakat her insandan kendini mesul görmek insana rahat vermez. Hoca dersini anlatıp rahatlayabilir ama davetçi ‘şuna anlattım’ deyip rahatlayamaz.
  • Sadece hocalık yapmak kişi açısından sakıncalıdır. Çünkü hocalığın ister istemez ortaya çıkan manevi ücretleri vardır. Kişi zamanla manevi ücretlere bağlanıp ihlasını kaybedebilir yahut sürekli saygı görmeye alışıp kalbine kibir girebilir. Davetçilikte ise manevi ücret bile olmadığı gibi tam tersi çile vardır. Davetçiye insanlar tükürür, vurur, aşağılar, kapılardan kovar… Adı deliye çıkar. Davetçinin ne kibre ne de riyaya düşecek durumu yoktur. Aksine çilesi arttıkça ihlası artar, acziyetini itiraf ederek hiçliğe ulaşır.

                Saydığımız ve sayamadığımız tüm yönleriyle davetçilik hocalıktan daha üstün ve daha şereflidir. Bu sebeple asıl amacımız davetçilik şerefine ermek olmalıdır. Fakat davetçileri yetiştirenlerin de hocalar olacağı unutulmamalıdır. Ayrıca bir toplumun sadece davetçi kitlesine değil, ilimde derinleşmiş hoca kadrosuna da ihtiyacı vardır. Bu sebeple istidadı olan ‘davetçi hoca’, buna gücü yetmeyen ‘davetçi’ olmalı, ama herkes muhakkak davetçi olmalıdır.

                Sloganımızı hatırlayalım: ‘Her an davet, herkes davetçi!’