Küreselleşen dünyada iletişim ve ulaşımın gelişmesi, insanları birbirinden ayıran coğrafik engelleri ortadan kaldırarak bilgi, kültür, değerler, düşünce ve sanat akımları, üretilen mallar gibi birçok şeyin kısa süre içerisinde geniş coğrafyalara yayılmasına imkân tanımaktadır.
Önceki asırlarda insanlar yöresel anlamda geleneklere bağlı yaşıyorken şimdi dünyanın herhangi bir yerinde ortaya çıkan bir ürün (maddi veya manevi) çok kısa süre içerisinde moda veya tarz haline gelip geniş kitlelerce benimsenebiliyor. Genel manada insanlığın ürettiği tüm ürünler bir yandan paylaşılıyor veya pazarlanıyorken bir yandan da karşılıklı bir etkileşim ortaya çıkmış oluyor. Yani insanlar sadece birbirlerine ulaşmakla kalmıyor aynı zamanda birbirlerini etkiliyorlar. Elbette ki bu durum hem devletler hem toplumlar hem de insanların kültürel yaşamı açısından birçok sonuç doğuruyor. Örneğin eğitim sistemlerini hatta bilgiyi tekelinde tutan ulus devletlerin (ulus devletlerde bilgi ya okuldan ya da kütüphaneden yani resmî kurumlardan edinilebilir) toplumları üzerindeki gücü kırılmakta, ortaya çıkarmaya çalıştıkları tek tip vatandaş modeli artık küresel etkiye açık hale gelmektedir. Ancak bu kez de bunun farkında olan güçler bunu bir sömürü fırsatına dönüştürmeye çalışmaktadırlar. İşte bu anlamda dünyanın “küresel bir köy” haline gelmesi iki yanı keskin bıçak gibi olumlu ve olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Biz bu tartışmaya girmekten ziyade yaşadığımız çağ itibariyle ortaya çıkan bu etkileşim ortamının “İslami davet” açısından değerlendirilmesi ve bir fırsata dönüştürülmesi üzerinde duracağız.
Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem yaşamış olduğu çağın iletişim araçları olan mektup ve şiirden, davetini yaymak adına istifade etmiştir. Dönemin devlet başkanlarına göndermek suretiyle de aslında mektubu bir kitle iletişim aracı olarak kullanmak istemiş, böylelikle çok daha geniş topluluklara mesajını yaymayı amaçlamıştır. O dönemde rağbet gören ve dilden dile, gönülden gönüle hitap eden şiirlerde de İslam’a davete yer verilmesini isteyerek, tüm dünyaya yaymakla mesul olduğu mesajı hem yaygın hem de etkin hale getirmeye çalışmıştır. Yine toplumun nabzının attığı ve gündemin belirlendiği Kâbe ve çevresinde de etkin davet çalışmaları yaparak İslam davetçilerine yaşadıkları çağda daha fazla insana ulaşabilecekleri her türlü meşru araç ve propaganda ortamlarından istifade etmeleri noktasında örnek olmuştur. Evet, çağlar değişecek dün at sırtında taşınan mesaj bugün farklı iletişim araçlarıyla insanlara, gönüllere ulaştırılacaktır. Araçlar farklı ancak taşınan mektup aynı mektuptur, yol aynı yol, davet aynı davayadır. Bugün yapmamız gereken Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bize miras bıraktığı mektubu, mesajı güzel sesle okumak, ezberlemek, güzel bir yere asmak mıdır, yoksa onu ulaştırılması gereken adreslere hiçbir engel tanımadan taşımanın yollarını aramak mıdır?
Tarih sahnesine baktığımızda, “Allah’a yemin ederim ki, Cenâb-ı Hakk’ın senin vasıtanla bir kişiyi hidayete erdirmesi, (en kıymetli dünya nimeti sayılan) kızıl develere sahip olmandan daha hayırlıdır”1 hadisinin bilinciyle hareket eden gerek sahabenin gerekse sonradan gelenlerin İslami daveti Çin’den tutun, Atlas Okyanusu’na kadar, dünyanın dört bir yanına ulaştırmanın mücadelesini verdiklerini görürüz. Bu noktada dikkatimizi toplamamız gereken husus öncelikle o davet arzusu ve sancısını yeniden kuşanmak, ardından da davetin hangi yollarla geniş kitlelere ulaştırılabileceğine dair kafa yormaktır.
Günümüzde medya, fikirlerin yayılma aracı olarak bir mücadele alanına dönüşmüştür. Dolayısıyla medya İslami davet adına asla boş bırakılamayacak derecede önem kazanmıştır. Karanlığa saplanan dünya, zihnini kurcalayan sorulara en anlamlı cevapları bulduğu, özellikle Batı toplumlarında hızla yükselmekte olan İslam’a yönelmekte; sekülerleşmenin bir sonucu olarak kaybettiği manayı, her iki dünyayı en mantıklı şekilde anlamlandıran İslam’da bulmaktadır. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem sahih bir rivayette: “Muhakkak ki, bu iş (bu dinin hakimiyeti) gece ve gündüzün ulaştığı yerlere ulaşacaktır. Allah ne bir kerpiç ev ne de bir keçe çadır bırakmayacak; azizi aziz ederek, zelili zelil ederek, bu dini ona dahil edecektir. Allah'ın bu işte aziz edeceği İslam’dır. Allah’ın bu işte zelil edeceği küfürdür”2 buyurarak İslam’ın dünyanın dört bir yanına yayılacağını bildirmiştir. Bu yayılmanın nasıl olacağı ayrı bir çalışma konusu olmakla beraber İslami davet çalışmalarının yeni medya araçları (bilgisayarların işlem gücü ile oluşturulan araç veya ortamlar) ile büyük bir ivme kazanacağını, “her eve” ulaşmasının belki de bu araçlarla mümkün olacağını ifade etmek yanlış olmasa gerektir. Umudunu yitirmiş, çoraklaşmış gönüllere bir damla su ulaştırmak belki de sosyal medyada yapacağımız bir paylaşım veya bir yayın neticesinde olacaktır. Şu anda da Müslümanların yaşantılarını, amellerini kısa vadede düzeltecek bir etki yapmasa da ümmetin içine düşmüş olduğu durumdan kurtulmasına vesile olacak bilinçlendirme ve eğitim çalışmaları yeni medya araçları kullanılarak yapılmaktadır. Böylelikle davet çalışmaları çok geniş coğrafyalara, zaman ve mekân sınırlaması olmaksızın ve de düşük maliyetlerle ulaşabilmektedir.
Bu noktada Muhammed Kutub’un şu tespiti bize sanal ortamlarda yapılan davet çalışmalarının önemli sonuçlar, değişimler ortaya çıkarabileceğini göstermektedir: “Kişinin, cemaatin ya da ümmetin yaşayışı bozulmuşsa, bununla birlikte kavramlar doğru olarak varlıklarını sürdürüyorsa, bozulan yaşayışın düzeltilmesi -ne kadar zor olursa olsun- bizzat kavramların kendilerinin bozuluşuna göre daha kolaydır ve düzelmenin daha kısa sürede gerçekleşmesi umulur. Çünkü kavramlar bozulmuş ise, harcanmasına gerek duyulacak çaba kat kat fazla olacaktır.”3
Bütün peygamberlerin ortak çağrısı ve dinin özü olan “La İlahe İllallah” kavramı bile o dönemlerde olduğu gibi maalesef şu anda da unutulmuş veya tahrif edilmiştir. Dolayısıyla Allah Azze ve Celle’nin tüm elçilerinin yaptığı gibi temel kavramların düzeltilmesi noktasında da günümüz davetçileri yeni medya araçlarına başvurmak zorundadır. Hem yaşayışın hem de kavramların bozulmuş olduğu şu dönemde İslami davet adına yapılması gereken çok fazla iş bizi bekliyor olsa da bu daveti tüm dünyaya duyurabileceğimiz imkânları da Rabbimiz bize sunmuştur. İşte bu çağın Müslümanları olarak bize düşen de günümüz şartları dahilinde tüm davet araçlarını en etkin bir biçimde kullanmak ve çağlar ötesinden gelen bu kutlu mektubu tüm dünyaya ulaştırmanın mücadelesini vermektir. Ne mutlu bu kutlu mektubu taşıyanlara!
- Buhari, Ashâbu’n-Nebî, 9
- Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/103; Taberani el-Kebir, 20/254
- Muhammed Kutub, Nasıl Davet Edelim, Beka Yayınları, İstanbul 2007, s. 77