Kapak

Furkan Vakfı ve Suç Örgütü; Hadi Oradan!

Paylaş:

                                                                                                                                   

22 OCAK MAHKEMESİ YAKLAŞIRKEN…

‘İnsanlık uçurumun kenarında’ der Seyyid Kutup 1960’larda... Aradan geçen 60 yıldan sonra insanlığın uçurumdan yuvarlanmaya başladığını net bir şekilde söyleyebiliriz; çünkü bu yuvarlanmaya bizzat şahidiz… Bu tespiti yapan Üstad, insanlığın bu durumunun, içinde bulunduğu büyük bir marazın neticesi olduğunu söyler. Yani bu durumun hastalığın kendisi değil, semptomu, belirtisi olduğunu ifade eder. Üstad, insanlığı uçurumdan yuvarlayanın yine insanlar olduğunu, insani değerlerin iflas ettiğini gerek batı medeniyetinin gerekse de ideolojilerin insanlığa sunacağı hiçbir şeyinin kalmadığını anlatır. Esasında bunun adı intihardır. Kur’an-ı Kerim bunu ‘kendinizi tehlikeye atmayın kendi ellerinizle’ diyerek ifade eder. İnsanlık kendini kendi elleriyle, kendi aklıyla, bulduğu gayrı fıtri ideolojilerle, kurduğu gayrı ahlaki medeniyetle tehlikeye sokmuş ve gelinen noktada çöküş kaçınılmaz olmuştur.

                İşte bu çöküşü gören ve seyirci kalmak istemeyen kaygılı, diğerkâm, insanlığı ve insanları kurtarmak için gönüllü mücadele eden adamlar var… Bu çöküşe seyirci kalmayan, toplum gemisini delenlerle mücadele eden adamlar… Gemiyi delmeye çalışanlara ‘Bu gemiyi sana deldirtmem! Buna müsaade etmem! Ey ahali! Gemimizi deliyorlar; hepimiz batacağız’ diyen bir adam var… Ülkeyi yakmaya çalışanların elindeki çakmağı- benzini almaya çalışan, başlayan yangını bir taraftan su ile bir taraftan da zarar görme pahasına, elleriyle söndürmeye çalışan, yakmayın derken yanan bir adam… Alparslan Kuytul Hoca… Ve Onun kurduğu Furkan Vakfı…

                Alparslan Kuytul Hoca’nın hayatına, söylemlerine ve Furkan Vakfı çatısı altında yapılan çalışmalara bakıldığında, toplumun yararına olan işlerin dışında herhangi bir faaliyet içerisinde olunmadığı görülecektir. Ve tüm bu yoğun faaliyetler içerisinde olan kimselerin şahsi çıkar peşinde koşmadıkları, bilakis şahsi ikballerinden vazgeçerek hizmet ettikleri görülecektir. Ancak, İslami kesim de dâhil olmak üzere, menfaat gütmeden en ufak bir işin yapılmadığı günümüz dünyasında, ‘biz ücretimizi Rabbimizden bekliyoruz’ diyen gönüllülerden oluşmuş bir hareket pek de anlaşılamıyor; bu da işin acı gerçeği…

                Bugüne kadar suç teşkil edecek hiçbir olaya karışmamış, hiçbir terör örgütünü desteklememiş bir vakfın faaliyetleri neden durdurulmak istenir? Neden bu vakıf adına faaliyet yasağı konulur? Bu vakıf hangi faaliyetleri yapıyor ki bu faaliyetler yasaklanıyor? Sorularına gelecek olursak…

                SUÇ MU?

                Furkan Vakfı yıllarca toplumun gözü önünde gerçekleştirdiği eğitim faaliyetleriyle, toplum gemisi delinmesin, insani değerler tükenmesin, suç oranları artmasın diye mücadele eden bir vakıf. Kadın- erkek, genç- yaşlı ayırt etmeden imanlı ve ahlaklı bir toplum oluşsun diye, eğitim faaliyetleri yapan bir vakıf. Burada temel soru şu: İslami eğitim vermek suç mu? Evet, biliyoruz, maalesef bu ülkede Kur’an öğretmek suç. Ancak Kur’an’ın mesajını anlatmak da suç mu? Efendimizin davasını, hayatını, hadislerini, mücadelesini anlatmak suç mu? Abdesti, namazı, orucu, haccı anlatmak suç mu? Helali-haramı, zinanın çirkinliğini, hırsızlığın zararını, kumarın pisliğini, cana kıymanın zulüm olduğunu anlatmak suç mu? Gençlerdeki şehid olma arzusundan istifade edip, onları başka ülkelere cihada götürmeye çalışanlara karşı gençleri uyandırmaya çalışmak suç mu? ‘Hiçbir ırkın hakkı için ölmeye öldürmeye değmez, halkların da hakkını tastamam veren Allah’ın hakkını savunun’ demek ve terörü Tevhid ile önlemeye çalışmak suç mu? Tüm bunlar, suç teşkil edecek eğitim faaliyetleriyse bunu açıkça söylesinler! Ülkemizde suç oranlarının hızla arttığı şöyle bir dönemde, suçları önlemeye çalışma faaliyetleri içerisinde olan bir vakfa faaliyet yasağı koymak ve ‘suç örgütü kurmak’ iddiasında bulunmak hangi aklın kârı? Bunları suç gören ve bu faaliyetleri önlemeye çalışan zihniyetin normal olmadığına inanıyorum. Seküler ve iz’ansız bir aklın ülkemin altını oymaya çalıştığını görüyorum. Din ve dindar düşmanlığından gözü kararan birilerinin, vatanı kurtarma adına vatanı suçlulara teslim ettiğini düşünüyorum.

                KARDEŞ AİLE PROJESİ

                Furkan Vakfının suç teşkil eden(!) faaliyetlerini anlatmaya devam edelim. Bundan 7 sene önce Suriye’deki savaştan kaçan on binlerce insan Türkiye’ye sığındı. Devlet kurumları hiçbir planlama yapmadan sadece sınır kapılarını açtılar. Elbette açmalıydılar ama özellikle ilk yıllarda, bu insanlara organizeli yardımlar yapılamadı. Furkan Vakfı, gücü yettiğince, Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde binlerce aileye yardım ulaştırmaya çalıştı. Sahabeden örnek alıp ‘kardeş aile projesi’ ile yardım seferberliğini bir kampanyaya dönüştürdü. Binlerce ailenin gıdadan, kıyafete, ev eşyasından yakacağına, ev kirasından sağlık ihtiyaçlarına (ameliyat ettirme, ilaç, hasta yatağı teminine kadar…) varıncaya kadar her ihtiyaca yetişmeye çalışıldı. Hatta Suriye’de mücadele eden bazı kimselerin ‘gidin orada bir Furkan Vakfı varmış onlara başvurun, ortada kalmazsınız’ dediklerini kendileri anlattı… Özellikle Adana’daki Furkan Vakfı genel merkez binasına her gün yüzlerce Suriyeli insan yardım için başvurur, adres bilgilerini verir giderdi. Vakfın ‘yardım kolu’ (Furkan Vakfı bünyesinde kurulmuş ve yıllarca fakir ailelere destek amaçlı çalışmış, geniş bir ekipten müteşekkil bir kol…) ihtiyaç tespit komisyonuyla, istismara da fırsat vermemek için, başvuran binlerce kişinin evini ziyaret eder, ihtiyaçlar yerinde tespit edilerek gerekli yardımlar ulaştırılırdı… Furkan Vakfı, sosyal medyada görülen 3-5 kare dışında, hiçbir zaman bu yardımların reklamını yapmadı. Oysa yapılan yardımlar, sadece yardım kuruluşu olarak çalışan derneklerin yaptıkları yardımların dahi çok çok üzerindeydi. Bu yardımlar esnasında aç- perişan insanların hayatları kurtarıldı. Devletin yetişemediği her yere yetişilmeye çalışıldı.

                Böyle faaliyetler içerisinde olan ve bu faaliyetlerine halkın da şahit olduğu bir vakfa ‘suç örgütü’ damgası vurulmaya çalışılıyor. Sizce bu damga tutar mı? Mümkün değil! Nereden tutturmaya çalışacaklar bilmiyorum ama tutacak gibi görünmüyor. Güneş nasıl ki balçıkla sıvanamaz; Furkan Vakfı da halkın gözü önünde gerçekleştirdiği faaliyetleriyle, aydınlık- şeffaf bir maziye sahiptir; dolayısıyla atılan iftiralardan leke tutmayacaktır. Bu Vakfın temizliği kendindendir; yani prensiplerindendir; kurucusu olan Alparslan Kuytul Hoca’nın titizliğindendir.

                ‘ZIRVA TEVİL GÖTÜRMEZ’

                Furkan Vakfı davası iddianamesinin, ‘suç örgütü oluşturma, dolandırıcılık vs.’ iddialarıyla ilgili bölümüne baktığımızda, tıpkı ‘terör örgütü propagandası’ iddialarında olduğu gibi çok basit, saçma, zorlama ve zanlardan müteşekkil gerekçelerle, kocaman iddiaların bulunduğu görülecektir. Birileri bu ifademi ağır bulabilir ama bu iddianameyi okuduğumda aklıma şu atasözü geldi: ‘Zırva tevil götürmez’… Atasözleri sözlüğünde bu sözün açıklaması şu şekilde yapılmış: ‘Saçma ve tutarsız söz ne kadar akla yatkın hale getirilmeye, ne denli yorumlanmaya çalışılırsa çalışılsın, niteliğini değiştirmez, neyse öyle kalır. Saçma olan bir düşünceyi savunmak için yorumlara girişmek yararsızdır.’ İşte iddianamede yapılmak istenen buna benzer, hatta bundan daha beter bir durumdur ki şöyle: Bir zırva iddia üzerinden gidilerek zanlar, vehimler, hatta iftiralar yoluyla ispat girişimlerinde bulunulmaya çalışılıyor... Yani aslında, zırvayı akılla, mantıkla açıklamaya çalışma garabetinden öte, zırvayla açıklama felaketi ortaya konuluyor. Dolayısıyla, iddiasıyla da teviliyle de zırva bir durumla karşı karşıya kalıyoruz.

                Şimdi bu zırvalıkların olmadığını anlatmak durumundayız… İşimiz zor mu? Bir taraftan çok kolay, bir taraftan zor. Zor olan taraf şu: Asılsız- ispatsız iddialara karşı, gerçeği savunmak, gerçek çok zahir olduğu için zordur. Güneş pırıl pırıl parlarken, kör taklidi yapanların onu inkâr etmesine karşılık, ‘vallahi billahi güneş var’ demek ve bunu ispata çalışmak kolay değildir herhalde… İlkokul öğretmenim, Engizisyon mahkemesinde yargılanan Galile (Galileo)’nin durumunu çocuk aklının anlayacağı şekilde anlatırdı. ‘Galile dünya dönüyor’ diyordu… Engizisyonun yargıçları ‘eğer bunu söylemeye devam edersen seni idam ederiz’ dediler. Galile önce korktu ve gerçeği inkâr etti. ‘Tamam, o zaman dönmüyor’ dedi. Sonra düşündü -dünya dönüyordu ve o bunu çok iyi biliyordu-, ölümü göze alarak ‘çatlasanız da patlasanız da beni öldürseniz de dünya dönüyor’ diye bağırdı… Çocuktum ama öğretmenimin de harika anlatımıyla meseleyi anlamıştım ve Galile’nin gerçeği ölüm pahasına haykırmasından çok etkilenmiştim… Bugün Alparslan Kuytul Hocamızın ve Furkan Vakfının temizliğini anlatırken, bir nebze de olsa Galile’yi anladığımı hissediyorum.

                Diğer taraftan, iddia edenlerin işleri ise hakikaten zor. Bu kadar şeffaf ve temiz bir vakıftan, bir suç örgütü çıkarmaya çalışmak, tekeden süt çıkarmaya çalışmak gibi bir şey… Çıkar mı, çıkmaz? O halde ‘Furkan Vakfı’ davasından da bir suç örgütü kararının çıkamayacağı aşikârdır. 

*‘Hadi oradan!’ deyimi rahmetli Erbakan’dan esinlenilerek.

Rumeysa Sarısaçlı Hocahanım’ın http://m. furkanhaber.net/yazarlar/rumeysa-sarisacli/ furkan-vakfi-ve-suc-orgutu-hadi-oradan/153/ linkindeki 2 Ocak tarihli yazısıdır.