Denemeler

Gençliğin Dini Sorgulamaların Nedenleri

Paylaş:

“Dostum, pazara git kendine bir dert satın al. Bulamazsan, gel benden ödünç al.”

Feridüddin Attar “Öğütler”

Hz. Peygamber’in gençlere dair bir hadis-i şerifi ile söze başlayalım: “Size hayırlı gençleri tavsiye ederim. Çünkü onların kalbi daha incedir. Allah Azze ve Celle beni doğrulukla ve müsamahayla gönderdi. Bana gençler yanaştı, ihtiyarlar muhalefet etti.” Peygamberimiz kendisine iman edenlerle alakalı bir tespitte bulunuyor. Kalbi daha ince olan, dünyanın kirleriyle çok fazla muhatap olmamış gençler O’na iman etmekte en ön saftaydılar. Nitekim ilk aklımıza gelenler: Hz. Ali, Musab Bin Umeyr, Erkam bin Ebu’l Erkam ve daha niceleri... Buradan anladığımız kadarıyla Peygamberimizin davetinde gençleri kendisine çeken önemli bir şey vardı. Hoş kokulu, renkli bir çiçeğin kelebekleri, arıları kendisine çekmesi gibi…

Bugün bizler, 21. asrın Müslümanları olarak gençlerin İslam’dan uzaklaşmasını ve bunun nedenlerini tartışıyorsak evvela yukarıda bahsettiğim hususa dikkat etmemiz gerekiyor. Yani Peygamberimiz’de olup da gençleri kendisine çeken şey neydi de biz onu kaybettik ve gençler İslam’dan uzaklaşıyor veya İslam’ı sorguluyorlar? Şimdi diyeceksiniz ki İslam aynı İslam. Elbette aynı İslam. Zaten değişen biziz. Hoş kokumuzu ve rengimizi kaybettik.

İslam üzerinde gerçekleşen sorgulamalarda, konulardan ziyade bizzat sorgulamanın kendisi önemlidir. İnsanlar kutsal saydıkları dinlerini bir anda sorgulamaya başlamıyorlar. Onları sorgulama noktasına getiren birtakım merhaleler ve sebepler var. Yazımızda bu sebepleri tespite çalışacağız.

  1. Tevhid’den Kesrete

Allah’ın yeryüzünde tek otorite sahibi olması anlamına gelen Tevhid, İslam’ın özüdür. Bu özün kaybedilmesi halinde ortaya çıkacak olan din, sapmalarla dolu olacaktır. Nitekim günümüzde olan da budur. Her kişi veya grubun kendine göre bir İslam’ı var artık. Bu karmaşa, İslam’ın etkisinin kırılmasına ve onun insanların kalbinde sorgulanabilir, insan ürünü bir fikirsel çalışma gibi görülmesine sebep oluyor. Bu kısmı özetlemek için şöyle söylesek daha iyi olur: Hakikatin üzerinin örtülmesinin en iyi yolu hakikate benzeyen kılıflar bulmaktır.

İslam’ın kalplerdeki itibarının diri kalması ancak Tevhid ruhu ile mümkün olabilir. Tevhid akidesinin sağladığı tutarlılık, dirilik, dinamizm, ümmet bilinci gibi hususlar sayesinde İslam, itibarına tabir caiz ise karizmasına yeniden kavuşabilir. Böylece gençlerimiz bir ayet veya bir hadis duyduğunda pür dikkat kesilir ve anlamaya çalışır. Bizzat İslam’ın kendisi, İslam’ın hakikatleri hakkında kötü niyetli bir sorgulamaya tevessül edenleri ise akli ve nakli deliller sunmadan önce bu itibarıyla dahi susturacaktır. Bu maddemizde son söz olarak şunu söyleyelim: Ruhsuz bir din insanları etkilemez. Etkilemeyen bir din sorgulanır ve o dine itibar edilmez.

  1. Her Dava Temsiliyet İster

İnsanların ekseriyeti kararlarını duygusal olarak verir. Bir dine inanırken, bir ideolojiyi benimserken veya bir fikri savunurken inanacağı şeyi mantık süzgecinden geçiren, ciddi araştırmalar yapan, soru sormaktan çekinmeyen, dinin/ideolojinin temel metinlerini dikkatle okuyan ve tahlil eden çok azdır. İnsanların büyük kısmı duygusal birtakım sebepler ve az da olsa bu duyguları destekleyen mantıki açıklamalar nedeniyle inanır.

Sonradan iman eden insanların iman etme sebeplerini dinlediğinizde bu daha iyi görülecektir. İslam’ın tümünü inceleyip doğru olduğuna kanaat getirdikten sonra iman eden insan sayısı çok azdır. Genellikle ya bir arkadaşının ahlakı ya içinde bulunduğu duygusal yıkım ya da başına gelen bir olay insanları İslam’a ilgi duymaya ve nihayetinde iman etmelerine sebep olmuştur.

Karar sürecinde etkili olan faktör ister duygu ister mantık olsun kişiyi karar sürecine götüren bir şeyin olması gerekir. Yani insan hali hazırdaki hayatını değiştirmek için kendisinden farklı başka bir hayat tarzı görecek ve iki hayat tarzını karşılaştıracak. İşte bu noktada İslam’ın temsiliyeti gündeme gelmektedir.

Günümüzde çoğu insanın dinden uzaklaşma sürecini incelediğimizde ya bir hocayla yaşadığı olay ya da Müslümanım diyenlerin yaptığı haksızlıklar karşımıza çıkmaktadır. Örneğin üniversite yıllarında İslam’ı anlattığım bir arkadaşım bana şunu itiraf etmek zorunda kalmıştı: “Senin söylediklerine kalbim meyledecek oluyor hemen aklıma Müslümanım diyen siyasilerin yaptığı zulümler geliyor. Sonra kendi kendime İslam buysa ben bu işte yokum diyorum.” İslam’ı temsil ettiğini söyleyenler veya hareketleriyle bunu ima edenler insanları işte böyle dinden uzaklaşmaya veya dini sorgulamaya yöneltmektedir.

Bize tertemiz bir temsiliyet gerekmektedir. Onun da yolu Tevhidi dava edinmiş, güzel ahlak, samimiyet, takva, adalet gibi mü’mince bir yaşam süren İslam toplumundan bir diğer deyişle cemaatten geçmektedir. Böyle bir cemaat gerek fertlerinin yaşantıları gerekse de diğer insanlarla ilişkilerinde gösterdikleri tavırlarla İslam Medeniyetinin temsilcileri olacaklar. Böylece İslam, Peygamberimiz gibi Ebu Bekirler, Ömerler gibi tertemiz bir temsiliyete kavuşacaktır. İslam’ın 21. asırda, modern çağın tüm karmaşasına rağmen yaşanabildiğini ve nice güzellikler yeşerttiğini görenler de yeniden İslam’a yöneleceklerdir. Hülasa kötü bir davanın iyi temsil edilmesi o davaya yönelimi arttırır. İyi bir davanın kötü temsil edilmesi insanları o davadan uzaklaştırır.

  1. Alimlerin Aydın Olmaması yahut Çağı Yakalayamamaları

Peygamberimiz: “Alimler peygamberlerin varisleridir”1 buyurarak alimlere ciddi bir sorumluluk yüklemiştir. Onlar İslam’ı öğrenmekle yürüyen kitap haline gelecekler ve her gittikleri yerde İslam’ı konuşacaklar, İslam’ı temsil edecekler. İslami ilimlerle ilgilenmeye imkânı, yeteneği, ilgisi olmayan halk da alimler sayesinde dinlerini öğrenecek ve yaşayacaklar. Halkın İslam ile arasındaki bağlantı alimlerden geçmektedir. Peki ya bu bağlantı koparsa?

Halkını İslam’dan koparmak isteyen her yöneticinin ilk düşmanı alimler, hocalardır. (Alimlerden kastımızın genel manada İslam’ı anlatan hocalar olduğunu belirtelim) İslam düşmanı yöneticilerin planlarına sessiz kalmayan alimlerin ise akıbeti ya şehadet ya da hapis olmuştur. Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur.

İslam’ı ve İslam toplumunu ayakta tutan en önemli dinamiklerden olan ulema sınıfının bozulması ayakta tuttukları binanın da yıkılması anlamına gelecektir. Bir hadiste Peygamberimizin: “Ümmetimden iki sınıf var ki, onlar salâha ererse insanlar da salâha erer; âmirler / yöneticiler ve fâkihler”2 dediği rivayet edilmiştir. Alimlerin İslam için önemini kısa da olsa anlattık. Şimdi bunun konumuzla bağlantısına gelelim. İnsanların/gençlerin İslam’dan uzaklaşmalarında veya İslam’ı sorgulamalarında önemli bir sebep de alimlerin bozulması veya yapılan algı operasyonlarıyla kötü ve yobaz/cahil gösterilmesidir.

Her çağın bir insanı vardır. Ve alimler de çağın bir insanı olarak kendi insanlarına İslam’ı en güzel şekilde anlatmakla mükelleftirler. Alimler çağının insanını unutur veya tanıyamaz da fil dişi kulelerden konuşurlarsa insanlar zamanla onlardan ve anlattıklarından uzaklaşacaklardır. İnsanlar her zaman kendileri gibi yaşayanların söylediklerine daha çok kıymet verirler. İşte alimler çağını ve çağının insanı, onların ihtiyaçlarını, beklentilerini tanıyamazsa ve İslam’ı anlatırken bunları dikkate almazsa söylediklerinin havada kalması, insanların alimlerden ve nihayetinde de İslam’dan uzaklaşmaları kaçınılmaz olacaktır.

  1. Algı Operasyonları, Toplum Mühendislikleri

Şimdiye kadar saydığımız nedenler öz eleştiri mahiyetindeydi. Bu başlıkta ise İslam düşmanları tarafından yapılan kasıtlı saldırılara değineceğiz. İslam düşmanları toplumu, gençleri, insanları İslam’dan uzaklaştırmak için ciddi gayret sarf etmektedirler. Zira İslam, kapitalizmin, tüketim kültürünün ve sair tüm batıl ideoloji ve fikirlerin karşısında olduğundan bu ideolojilerin sahipleri İslam’ı ortadan kaldırmak zorundadırlar. Türkiye gibi halkı Müslüman olan ülkelerde bile İslam, herhangi bir ideolojinin eninde sonunda karşısında bir düşman olarak belirecektir. Bu yüzden hepsinin ortak düşmanı sahih İslam’dır.

İslam’ın art niyetle sorgulanması, yanlış anlaşılması, kötü tanıtılması için var güçleriyle çalışmaktadırlar. Günümüz dünyasının en etkili silahlarından olan sinema, müzik, edebiyat gibi alanlarda ortaya konulan eserlerle bir algı çalışması yapılmaktadır. İnsanlar sürekli maruz kaldıkları bu eserler yüzünden giderek yozlaşmakta ve kutsal saydığı değerler dumura uğramaktadır. Bu eserlere göre alimler/hocalar kadın düşmanı veya kadın düşkünü, Kur’an yalnızca cenazelerde okunan bir kitap, Peygamber yalnızca ruhani bir kişilik, İslam geçmişte kalmış bir efsane, iman yalnızca kul ile Allah arasında bir ilişki…

Yapılan algı operasyonlarının ve toplum mühendisliklerin gençlerin İslam’dan uzaklaşmasında çok ciddi bir payı vardır. Her an maruz kaldığımız bu operasyonlara karşı durmak, sağanak gibi yağan bu saldırıdan kendimizi ve çevremizi kurtarmak ise çok zor ve çetindir. Ancak dertli ve uyanık Müslümanlar bu saldırıların farkında olarak mücadele ederlerse Allah’ın izniyle başarı elde edeceklerdir.

  1. Ebu Davud, İlim, 1
  2. Kenzu’l-ummal, 6/30