Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu coğrafyalar, bugün batı imalatı demokrasinin hâkim olduğu ülkeler haline gelmiş durumda. Tarihi irdelediğimizde Batı’nın huzur, güven ve refahın teminatı olarak Müslümanlara pazarladığı demokrasinin, aslında kendi hevalarının bir tezahürü olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Demokrasiyi sadece kendi çıkarları doğrultusunda kullanan emperyalistler, bu çıkarları tehlikeye girdiğinde demokrasi putlarını yemekten geri durmuyorlar. Tarih bunun acı örneklerini bize Cezayir, Türkiye, Filistin ve Mısır gibi birçok ülkede gösterdi.
Cezayir’i Kan Gölüne Çevirdiler
Demokrasi putunun Batı tarafından yenildiği ilk Müslüman ülke Cezayir oldu. Cezayir’de 26 Aralık 1991’de gerçekleştirilen genel seçimlerin birinci turunda oyların resmi kaynaklara göre yüzde 55’ini, İslami Selamet Cephesi (FIS) kaynaklarına göre ise yüzde 80’ini alan İslami Selâmet Cephesi, askeri bir darbe ile yönetimden uzaklaştırıldı. Bütün kaynaklara göre FIS seçimlerin birinci turunu ezici bir çoğunluğun desteğini kazanmıştı. İktidarı garantileyen İslami Selâmet Cephesi’nin bu başarısı şer odaklarını endişelendirmeye yetmişti. Henüz hükümet kurmamış, daha seçimlerin birinci turunu kazanmış bir siyasi oluşum, Batı’nın tahrikleriyle Cezayir ordusu tarafından 16 Ocak 1992 tarihinde devrildi. Başta FIS Genel Başkanı Prof. Abbas Medeni olmak üzere partinin ileri gelenleri tutuklandı. Tutuklananlar Cezayir Hapishanelerinde yıllarca zor koşullarda zindan hayatı sürdü. İlk etapta tutuklanan FIS mensuplarının sayısı altı bini aştı. Bunların çoğu 45 derece sıcaklık altındaki toplama kamplarına gönderildi. Sonraki dönemlerde ortaya çıkan bazı olaylar ve birtakım provokasyonlar vesilesiyle de çok sayıda FIS mensubu tutuklandı.
Afganistan
Demokrasi, barış ve medeniyet getirecekleri iddiasıyla girdikleri Afganistan’da 2001 yılından bu yana her iki taraftan olmak üzere toplamda yaklaşık 14.200 asker, yaklaşık 30.000 sivil öldü. Her gün yeni çatışmalar ve patlayan bombalarla her hafta yüzlerce kişi ölmesine rağmen artık medyada haber bile olmuyor.
Seçimle İş Başına Gelen Hamas’ı Tanımadılar
Zalim ve işbirlikçi yönetimler tarafından ele geçirilen Filistin, kuşkusuz çok ağır kayıplar verdi. Yıllarca süren İsrail işgali, ölen yüz binlerce insan, tüm bunlar Filistin’in acı kaderi oldu. Yıllarca yaşanan zulüm ve ayrılıkların ardından 25 Ocak 2006’da yapılan ve halk oylamasında çoğunluğun desteğini alarak Ulusal Birlik Hükümeti’ni kuran HAMAS’ın tüm meşruiyetine rağmen uluslararası camiada tanınmaması, ise tam bir rezalet oldu. Şeffaf seçimlerde yarışan ve seçimlerden galip ayrılan HAMAS, ABD ve İsrail tarafından bir tehdit olarak algılanmış ve HAMAS’ın kurduğu Ulusal Birlik Hükümeti’nin tanınmaması, üstüne üstlük uluslar arası camiaya bu hükümeti tanımama telkinlerinin yapılması Batı’nın özgürlük maskesine bürünmüş kirli yüzünü bir kez daha gösterdi.
Irak’a Özgürlük!
Özgürlük yalanları ile girilen bir diğer ülke Irak… Diktatör Saddam Rejimi’ni devirerek halka huzuru (!) getireceğini vaat eden Amerika, ardında kan ve gözyaşından başka bir şey bırakmadı…
ABD’nin 2003 yılındaki işgalinden bu yana saldırı ve şiddet olaylarının dinmediği Irak’ta 2004-2011 yıllarında hayatını kaybedenlerin 69 bin 263 kişi, yaralı sayısının ise 239 bin 133 kişi olduğu tespit edildi.
Mısır’da ‘Mursi’
Önümüzde Müslümanların demokrasi ile aldatılışının en canlı örneği, Mısır’da 3 Temmuz günü yaşanan ve Batı desteğinin net olduğu askeri darbedir. Muhammed Mursi’nin başında olduğu Hürriyet ve Adalet Partisi Hükümeti’nin cuntacı ordu tarafından haince devrilişine şahit oluşumuzun üzerinden kısa bir zaman geçti. Henüz bir yıl gibi kısa bir süre önce yapılan demokratik seçimlerde oyların yarıdan fazlasını alarak iktidara gelen Mursi Hükümeti’nin devrilişi önceki tecrübelerle aynı paraleldedir. İslami hareketleri hazmedemeyen ABD, AB ve İsrail yaşananlara darbe bile diyememiş ve “müdahale” demek ile yetinmiştir. Yapılan katliamların bilançosunun 3 bin 533 ölü, 11 bin 520 yaralı civarında olduğu tespit edilmiştir.
28 Şubat Darbesi’yle Demokrasi’ye Set Çekildi
Demokrasi yalanı Türkiye’de 28 Şubat 1997 yılında Refah Partisi iktidarına yapılan Post-Modern darbeyle son buldu. Ordunun içindeki bazı odakların, bürokrasi, sendika ağaları ve yerli işbirlikçilerle gerçekleştirdiği 28 Şubat milyonlarca mağduruyla, ekonomiye verdiği milyarlarca dolarlık zararla Türkiye’yi 30 yıl geriye götüren dış destekli bir askeri darbe olarak tarihteki yerini aldı.
İslam Batı İçin Korkulu Rüya
Yaşanılan bu acı tecrübeler darbecilerin, “Demokrasi her zaman seçimle gelmez” tezinin uygulamaya konulmuş halidir. Müslüman mahallesinde salyangoz satan, Müslümanlara demokrasiyi dayatan Batı, demokratik seçimler sonucunda yönetime İslami hassasiyetleri olan Hükümetlerin gelmesine izin vermiyor. Küresel güçler Müslümanları önce seçimle başa getirip sonra darbe ile deviriyorlar. İslam dünyası ise Ümmet olamamanın bir cezası olarak kan ve gözyaşı içerisinde boğuluyor…
Bu durumda Müslümanların ümidi, elbette ki değişen rejimler veya sistemler değil, İslam ümmetini uyandırmak ve güçlendirmek için yapılan faaliyetlerle yeniden dirilmeye çalışan ümmetimiz olmalıdır. Çünkü “Müslümanların, halka İslam’la hükmetmesine bu yolla asla müsaade etmeyeceklerdir. Dolayısıyla Müslümanların başka bir yol bulması gerekmektedir. Tankların, topların millete karşı dönmesini engelleyecek bir yol bulmak zorundadırlar. Ve bu yol milletin eğitilmesidir. Evlerde, okullarda ve her tarafta milletimiz eğitilmelidir. Bunun dışında bir yol mümkün değildir. Hz. Peygamberin metodu üzerine devam etmekten başka bir yol yoktur!”1
1- 1- Alparslan kuytul Hocaefendi