Kıymetli okurlarımız, Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin 22 aydır tutukluluk halinin devam ediyor olması sebebiyle Başyazarımızın, “İnsanlığın Kurtuluşu” başlıklı konferansından hazırladığımız başyazı serisinin 3. ve son kısmını sizlerin istifadesine sunuyoruz. Hayırlı Okumalar…
Hamd, gönderdiği vahiyle insanlığı kurtaran Allah’a; salât, Nebevi metotla yolumuzu aydınlatan Rasulullah’a, selam ise, Efendimizin güzide ashabına ve dava yolunda yılmadan fedakârlık gösteren tüm kardeşlerime olsun.
İnsana ve hayata bakışımız nasıl olmalı? Allah’ı hayatımızda nereye koyacağız? Kur’an-ı Kerim bu konuda “Allah’ı hakkıyla takdir edemediler, koymaları gereken makama koyamadılar”1 buyuruyor. Ayete göre bu kimseler Allah’ı sadece yaratıcı olarak gördüler ve Allah’ın hayatlarına karışmadığına inandılar. Halbuki Allah’a nasıl inanmamız gerekiyorsa öyle inanmakla emrolunduk.
İslam’ın hayata bakışına göre; insan, hayatı amaç olarak değil sadece bir araç olarak görmelidir. Çünkü insanlığın kurtuluşu buna bağlıdır. İnsan bu hayatta imtihanda olduğunu bildiği takdirde imtihanı kazanacaktır. Böyle bakmayan bir insan, hayata ve dünya nimetlerine tapmaya başlar. Halbuki bu hayat, bir imtihandır ve asıl olan hayatı(ahireti) kazanmak için insana verilmiştir. Hayata yanlış bakış, insanoğlunu ihtiras sahibi yapmakta ve dünyaperest hale getirmektedir. Gece-gündüz dünyayı isteyen bu dünyaperestler arasında zamanla çatışmalar meydana gelmektedir. Dünyadaki huzursuzluğun bir sebebi de bu çatışmalardır.
Hz. İsa Aleyhisselam, dünya sevgisi ile ilgili olarak diyor ki; “Ey İnsanlar ‘ne yiyeceğiz?’ diye düşünmeyin. Kuşlara bakın; sabahleyin yuvalarından aç olarak çıkar, akşamleyin tok olarak dönerler. Siz mi kıymetlisiniz, yoksa kuşlar mı? Onları aç bırakmayan Allah, sizi aç bırakır mı? Ne giyeceğiz diye düşünmeyin, ağaçlara ve çiçeklere bakın. Allah onları ne de güzel giydiriyor. Siz mi kıymetlisiniz yoksa ağaçlar ve çiçekler mi? Onları giydiren Allah, sizi giydirmez mi?”2 Hz. İsa Aleyhisselam’ın bu sözü, ‘yatın çalışmayın’ demek olmadığı gibi ruhbanlığa davet etmek demek de değil, ‘Evinizden çıkın, kuşlar gibi çalışmaya gidin ama rızkınızdan korkmayın, dünyaperest olmayın’ demekti. Dünyayı kalbinize sokmayın. Çalışmak başka bir şey, dünyaperest olmak başka bir şeydir. Hz. İsa Aleyhisselam başka bir sözünde de “İnsan hiçbir zaman iki efendiye hizmet edemez. Hem Allah’a hem de servet tanrısına. Bu iki tanrıya hem Allah’a hem de mala mülke hizmet edemezsiniz. İki şeyin kulu olamazsınız”3 demiştir.
Peygamber Efendimiz de insanlığın ileride gelebileceği noktaya işaret ederek şunları söylemiştir, “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki bütün endişe ve gayretleri mideleri için olacaktır, şerefleri malları ile ölçülecektir. Kıbleleri kadınları, dinleri de dirhem ve dinarları olacaktır. İşte onlar mahlukatın en şerlileridir. Onların Allah katında hiçbir nasipleri yoktur.”4 Hazreti Peygamber, insanların dünyaperest olacağını ve insanlığın bu kadar düşeceği dönemlerin geleceğini ifade ediyor.
İnsanların en çok önem verdikleri mideleri ise; şerefleri, mala-mülke göre oluyorsa; insanlar, takvaya, ilme önem vermiyor, mala-mülke önem veriyorsa; kıbleleri, kadınları; dinleri, imanları da para oluyorsa elbette böyle bir insanlık helâk içerisindedir. Böyle olanlar, insanlığını kaybetmiştir. Böyle bir insanlık, kurtarılması gereken bir insanlıktır. Böyle bir dünya ise kurtulması gereken bir dünyadır.
Hayatı, bir imtihan olarak görmeliyiz ve dünya nimetlerini değil dünya hayatını önemsemeliyiz. Böyle bir bakış, insanı bunalımlardan kurtardığı gibi dünya nimetlerine ulaşamadığı zaman onu intihara yönelmekten de alıkoyar. Çünkü intiharların sebebi, insanın dünyaperest olmasıdır. Dünyaperest insan, dünya nimetlerine kavuşamadığı zaman intihar yolunu seçmektedir. Ya da dünya nimetlerine ulaştığı zaman kulluğunu unutarak Firavun, Karun kesilmekte ve “Artık benim dediğim olur” demektedir.
İnsana ve Allah’a nasıl bakacağız? Allah’a, kanun koyucu bir Allah olarak; insana ise, şerefli, dolayısıyla kullara kulluk yapmaması gereken bir varlık olarak bakmalıyız. İnsanlar, Allah’ı sadece yaratıcı olarak gördüğü müddetçe, O’nun kanunlarını almadığı ve O’nu kanun koyucu olarak görmediği müddetçe kurtulamayacaktır. Yine, insanlara itaat edildiği halde Allah’a itaat edilmediği müddetçe, onlara güvenip Allah’a güvenilmediği müddetçe insanlığın kurtuluşu mümkün değildir. Sonuç itibariyle bu meselenin halledilmesi gerekmektedir. Allah’a da hayata da insana da doğru bir bakışla bakmayı öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Bunu öğretmediğimiz müddetçe kurtuluşumuz mümkün olmayacaktır. Yüz yıldır İslam alemindeki insanlar insanlara itaat ediyorlar. Batı medeniyetinde ise bu çok daha uzun yıllara dayanıyor. İnsan, insana itaat ettiği müddetçe istikameti tutturamadığı gibi huzurlu bir toplum da meydana getiremeyecektir.
Allah Azze ve Celle insanlığın problem yaşamaması için birtakım esaslar koydu. “Irka bakmayacaksınız” dedi. Allah Azze ve Celle bu konuda; “Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık”5 buyurdu. Allah, ırkları insanların birbiriyle tanışması için yarattı. “Bir Türk dünyaya bedeldir”, “Bir Kürt de marsa bedeldir” gibi söylemlerle birbirlerine karşı üstünlük taslamaları için yaratmadı. Türk, Kürt, Arap gibi isimler bir isme ihtiyacımız olduğu içindir. Dolayısıyla insanların ırkıyla övünmesine gerek yoktur. Çünkü hepimizin kökeni Hz. Âdem ile Havva’ya dayanmaktadır. Allah katında üstünlük ırka göre değil takvaya göredir. Kur’an-ı Kerim, “Allah katında en üstün olanınız en takva olanınızdır”6 buyuruyor. Allah katında en üstün olanlar en takva olanlardır. Takvanın yeri de kalptir. Kimin kimden daha takva olduğu belli olmadığı için hiç kimse kimseye üstünlük taslayamaz. Allah Azze ve Celle şaşmaz bir ölçü koydu. İnsanlar ölçülerini Allah’tan almadılar, başkalarından aldılar ve ırkçılık yaptılar.
Samuel Huntington, “Medeniyetler Çatışması” makalesinde diyor ki; “Batılılar önceleri kralları, imparatorları uğrunda savaşıyorlardı. Kültür seviyeleri, medeniyet seviyeleri biraz daha yükseldi. İmparatorlar için savaşmayı bıraktılar, ırkları uğrunda savaşmaya başladılar. Sonra biraz daha yükseldiler. Irkları uğrunda da savaşmayı bıraktılar. Şimdi ideolojiler uğrunda savaşıyorlar. Kimi demokrasi, kimi faşizm, kimi sosyalizm için…” Bu durum, batılı insanın geldiği son noktadır. Halbuki Allah Azze ve Celle insanın sadece ve sadece Allah için savaşabileceğini ilan etti. Efendimiz de “Irk için savaşan cehennemdedir, ırkçılığa çağıran, ırkçılık uğrunda savaşan bizden değildir. Irkçılık uğrunda ölen de bizden değildir”7 buyurdu. Hazreti Peygamber bu şekilde ırkçılığı reddederek insanoğlunu yükseltmiştir.
Irka bakılamaz çünkü insan, anne-babasını kendisi tercih etmiyor. Ama inancını kendisi tercih ediyor. Bu yüzden kişi doğru bir inanca sahipse onunla övünebilir. İnsan övünecekse imanıyla övünebilir ama ırkıyla övünemez. Eğer bu anlayış yerleşmiş olsaydı, insanoğlu ırkçılık belasından kurtulacaktı. Bugünün dünyasında savaşların birçoğu ırkçılıktan kaynaklanmaktadır. İnsanlığın önemli bir bölümü hâlâ ırkçılık yapmaya devam etmektedir. Halbuki Hazreti Peygamber insanlığın tek hocasıydı ve tek başına mücadele ederek ırkçılığın kökünü kazıdı. Çünkü kutsalın böyle bir gücü var. Kutsala inanırsanız ve bir toplumu kutsala iman ettirirseniz o kutsalın yasakladıklarını derhal bırakabilir ve başkalarının da bıraktıklarına şahit olabilirsiniz. Çünkü onun kutsallığına iman etmişsinizdir. Kur’an, “En üstününüz takvaca üstün olanınızdır” dediği zaman herkes ırkçılığı bırakıyordu.
Kur’an-ı Kerim birtakım şeyleri haram kıldığı zaman herkes onu derhal bırakıyordu. Bugün bütün dünya uyuşturucuyla, içkiyle mücadele ediyor ama hiçbir sonuç alınamıyor. Hazreti Peygamber tek başınaydı ve “Allah size bunu haram kılıyor” dediği zaman, insanlarda Allah’a itaat anlayışı yerleştiği için Allah’ı tek ilah, tek otorite, tek kanun koyucu olarak görüyor, “O kanun koyucu böyle kanun koydu” diyorlar ve O’na teslim oluyorlardı.
Bugün bütün dünyanın ve bu kadar üniversitenin, doktorun, filozofun ve entelektüellerin başaramadığını İslam o dönemde hiçbir şey yokken başarıyordu. Ne televizyon vardı ne internet ne de mektep… Hiçbir şey yoktu ama Allah Azze ve Celle’nin gönderdiği Kitap ve Peygamber vardı. Bu iki unsur o günün insanlığını bütün kötülüklerden kurtarıyordu. Kızlarını diri diri toprağa gömecek kadar cahil olan insanları oradan alıyor ve yükseltiyordu. Allah Rasulü faizi yasaklayıp, “Faiz ayaklarımın altındadır”8 dediği zaman herkes faizi terk ediyordu. Hangi kanun bunu başarabilir? Hangi kanunla içkiyi, uyuşturucuyu, faizi yasak edebilirsiniz? Bu kadar kanun var ama hiçbir şeyi değiştiremiyoruz. Nefisleri değiştirmedikçe insanlığın kurtuluşu mümkün değildir.
Allah Azze ve Celle insanlara öncelikle Allah’a teslimiyeti öğretti. Allah’a teslimiyeti öğrenenler farzları yerine getirdiler, haramları da terk ettiler. İnsanlığın kurtuluşu kutsala iman etmekle gerçekleşti. Bugün de aynı şekilde kutsalı yerleştirmediğimiz müddetçe insanlara birtakım şeyleri yaptıramayız. Birtakım yanlış şeylerden de onları uzaklaştıramayız. Farzlar ve haramlar medeni bir toplumun meydana gelebilmesi için şarttır. Yapması gerekenleri yapmayan, kaçınması gerekenlerden de kaçınmayan bir toplum nasıl medeni sayılabilir?
“Her şeye özgürlük…” düşüncesi insanlığın başına bela olmuştur. Birtakım şeyler yapılmalı birtakım şeyler de yasaklanmalıdır. Fakat doğru olan şeyler emredilmeli, yasaklar da doğru bir şekilde yasaklanmalıdır. Bunun da doğrusunu bilen Allah’tır. Allah Azze ve Celle’nin istediği şekilde farzlar yerleştirilseydi, haramlar da kaldırılsaydı; nehy-i anil münker görevini yerine getirerek haramlara karşı mücadele eden, emr-i bil maruf görevini yerine getirerek, farzları yerleştirmeye çalışan bir nesil meydana getirilseydi insanlık bugün bu durumda olmayacaktı. Bunu da ancak kutsal olan yerleştirebilir. Kutsal olan, “Şunları yerleştireceksin” diyerek bize emreder. Kutsalı emreden Allah’a iman edenler, O’nun dediğini yaparlar ve farzları yerleştirirler. İnsanlık farzları yapmadan, haramlardan kaçınmadan bu durumdan kurtulamayacaktır. Dolayısıyla bunu yerleştirecek olan bir nesil lazımdır.
İNSANLIĞIN KURTULUŞU İÇİN: “YENİ NESİL”
Allah Azze ve Celle buyuruyor; “Ey iman edenler, eğer Allah’ın gönderdiği dinden dönerseniz Allah sizi götürür yerinize başka bir topluluk getirir. Onlar Allah’ı sever, Allah da onları sever.”9
Bir topluluk, Allah’ın dinini terk ettiği zaman Allah onları götürür, yerlerine başka bir topluluk getirir. Demek ki bu, Allah Azze ve Celle’nin cezasıdır. Bugünün insanlığı da Allah’ın dininden dönerse, ki döndüler, Allah onları götürür, yerlerine başka bir nesil getirir. Allah’ın bir nesli götürmesi nasıl olur? Dünyanın her tarafında büyük savaşlar meydana gelir, problemler çoğalır, terör olayları, uyuşturucu, cinayet gibi her türlü bela o toplumun üzerine yağmaya başlar ve sonunda o nesil götürülür yerine başka bir nesil getirilir. Çünkü böyle olan bir nesil artık anlamayacaktır. Anlamayacak olan nesil götürülür yerine anlayacak olan bir nesil getirilir. Böylece Allah’ın yarattığı bu yeni nesille insanlık kurtulur. Bu, Allah’ın sünnetidir ve Sünnetullah değişmez. Bütün toplumlara da aynı kanun tatbik edilir.
Peygamberlerin kavimleri peygamberlere isyan ettikleri zaman, Allah Azze ve Celle onlara azap etti. Allah, rahmet sahibi olduğu halde neden azap etti? Allah’ın sadece lütfu değil, kahrı da hoştur. Allah, bazı topluluklara azap etti. Acaba bunun neresinde rahmet var? Rahmet, anlamayacak olan bir topluluğun götürülmesi ve yeni nesillerin, insanlığın onlardan kurtarılmasıdır. O neslin bitirilmesiyle yeni bir hareketin başlaması, yeni bir dünyanın meydana getirilmesi murad edilmiştir. İşte bu, insanlığın kurtuluşudur. Demek ki, Allah Azze ve Celle insanlığın kurtuluşu için bazen bir topluluğu götürür, onun yerine, Allah’ın kendilerini sevdiği, onların da Allah’ı sevdiği bir topluluğu getirir. Allah, insanlığı kurtarmak için böyle yapar. Kur’an-ı Kerim, insanlığın kurtuluşunun ne şekilde olacağını bize ifade etmektedir. Demek ki, bozulmuş ve düzelmeyecek olan insanlığın götürülmesi ve yerine yeni bir neslin getirilmesi icap etmektedir. Allah Azze ve Celle bunu birtakım yollarla gerçekleştirmektedir.
İnsanlığın kurtuluşunu istiyorsak yeniden vahye dönmek mecburiyetindeyiz. İnsanlık, ideolojilerin faydasızlığını ve hiçbir fayda sağlayamadığını acı tecrübelerle gördü. İnsanlar artık yeniden Allah’a müracaatı gerekli görmelidir. Allah Azze ve Celle’nin insanoğlunu çölün ortasında, kılavuzsuz bir şekilde bırakabileceğini düşünmemeliler. “Allah mutlaka bir kılavuz göndermiştir” demeliler. O kılavuza başvurmanın gerekliliğini kabul etmeliler. Artık, mutlak doğruların ve mutlak yanlışların olduğunu kabul etmeliler. Dinin korunması gerektiğini kabul etmeliler. Mal, can, akıl ve nesil emniyetinin sağlanmasının gerekli olduğunu kabul etmeliler.
İslam 5 şeyi teminat altına alır:
• İslam, din emniyetini sağlar:
İnsanlığa yakışır bir medeniyetin meydana gelmesi, din emniyetinin sağlanmasıyla ve zorbalığın kaldırılmasıyla mümkündür. Din emniyeti nasıl sağlanacak? Kur’an, “Dinde zorlama yoktur”10 buyurarak din emniyetini sağlamıştır. Başka bir ayette ise, “Ey Rasulüm sen öğüt ver. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin”11 buyurmuştur. İslam’da diktatörlük yoktur. Allah Azze ve Celle dinde zorbalığı yasaklamış ve bu şekilde din emniyetini sağlamıştır.
• İslam, can emniyetini sağlar:
Kur’an, “Bu nedenle, İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır”12 buyurarak yeryüzünde can emniyetini sağlamıştır. Bu, insanlığın kurtarılmasıdır. Din emniyeti sağlanmamış olan bir toplum, medeni bir toplum sayılır mı? Can emniyeti sağlanmadan insanlık kurtulur mu?
• İslam, mal emniyetini sağlar:
İslam, can emniyetini sağladığı gibi faiz, hırsızlık, kumar gibi haramları yasaklayarak mal emniyetini de sağladı. Faiz ve kumar insanların mallarının haksız yolla sömürülmesidir. Bunları yasaklamayan bir medeniyet insanın şerefini muhafaza etmediği gibi aynı zamanda malını da muhafaza etmemiştir. İnsanlığı kurtaracak olan medeniyetin bunları yasaklaması zorunludur. İnsanların malını korumayan nasıl medeni olabilir? Malı korumayan bir medeniyet nasıl olur da insana yakışabilir? Faiz, kumar bugünün bütün medeniyetlerinde serbesttir. Halbuki bunlar gayri meşru kazanç yollarıdır. İnsanlığın kurtulmasını isteyenlerin, Allah’ın haramlarına haram demekten başka çaresi yoktur.
• İslam, nesil emniyetini sağlar:
Allah Azze ve Celle, neslin sağlam kalması için birtakım yasaklar getirdi. Bununla nesli de kurtardı. Allah insanı, “erkek ve kadın” olmak üzere iki çeşit varlık olarak yarattı. Erkeğin erkek, kadının da kadın olarak kalmasını emretti. Erkeğin kadınlaşması, kadının da erkekleşmesini yasakladı. Bu da insanlığın kurtuluşu için gerekliydi. İnsanlığın kurtulmasını isteyenler Allah’a itaat etmeli, 3. ve 4. cinsiyeti ya da başka türleri meydana getirmemelidir.
• İslam, akıl emniyetini sağlar:
Allah, uyuşturucuyu yasakladı çünkü haramlara haram demeden, haramları yasaklamadan nesli kurtaramazsınız. Nesillerin kurtulmasını isteyenler içkiyi, uyuşturucuyu yasaklamak zorundalar. Aklın korunması da bunların yasaklanmasıyla mümkündür. “Akla uyacağız, zaman akıl zamanıdır” diyorlar. “Allah’a ihtiyacımız kalmadı. Tanrı öldü, onu biz öldürdük. Artık kitaba ihtiyacımız yok. Akıl bize yeter, bilim bize yol gösterir” diyorlar sonra bilime de akla da uymuyorlar, nefislerine itaat ediyorlar. Bilim de akıl da içkinin zararlı olduğunu söylüyor. O halde neden bunları serbest bırakıyorlar? Neden bunların üretimini yapıyorlar? Sözde akla uyulacaktı ama akıl yerine nefislerine uydular.
Allah Azze ve Celle, bu 5 şeyin emniyetini sağlayacak bir kitap gönderdi. Din emniyetini, akıl emniyetini, mal emniyetini, can emniyetini ve nesil emniyetini sağlamadıktan sonra insanlığın kurtulması mümkün müdür?
İslam Medeniyeti dışında diğer medeniyetlerde bu haramların çoğu serbesttir. İnsanlara ne ahiret anlayışı verilmektedir ne de insanlar Allah ile korkutulmaktadır. Toplumlar ne cehennem ile ne de kanunlarla korkutulmaktadır. İnsanlık bu durumda nasıl kurtulabilir ki?
Kıymetli kardeşlerim vahye tekrar döndüğümüz zaman insan yücelmeye başlayacak. Allah, kitabını insanı yüceltmek için gönderdi. Haramlar insanın şerefini beş para eden fiillerdir. Bu fiilleri terk etmedikçe insan kendi nefsinden de kurtulamaz, şerefini de koruyamaz. İnsanın yücelmesi ancak farzları yapması, haramlardan kaçınması ve vahye uymasıyla mümkün olabilir. Tarih de buna şahittir. İnsanoğlu ne durumdaydı? Vahiy geldi, onları üstün bir seviyeye yükseltti. Vahşileri, her türlü kötülüğü yapanları oradan aldı, halifeler yaptı. Devlet bilmeyenleri devlete sahip kıldı. Nefsine itaat edenleri aldı ve yükseltti. Dolayısıyla toplumlar bugün yeniden vahye müracaat ederse insanı o gün yükselten vahiy bugün de yükseltecektir. İnsana uygun bir medeniyet meydana getirecektir.
KURTULUŞUMUZUN YOLU: ALLAH’A İTAAT
O halde kıymetli kardeşlerim, insanlığın kurtuluşunun Allah’a itaatle mümkün olabileceği artık anlaşılmalı ve insanlara itaat edildiği müddetçe insanlığın daha çok battığı görülmelidir. Vahye itaat edildiği zaman dünyada medeniyetler çatışması olmayacak, yeryüzünde tek bir medeniyet meydana gelecek ve tüm insanlar aynı insani ve ahlâkî değerlere uyacaklar. O zaman çatışmalar bitecek ve yeryüzünde barış gerçekleşecek. Birçok savaşın sebebi medeniyet farkından kaynaklanmaktadır. Bir kısmının sebebi ise insanların nefislerine uyması ve insanın dünyaperest olmasıdır. Nefsini terbiye etmeyenler, elbette ki böyle davranacak ve tüm dünyanın kendilerine ait olmasını isteyecekler. Büyük bir ihtiras içerisinde olacak ve bu, yeryüzünde büyük problemlerin kaynağı haline gelecektir.
Yüzlerini Allah’a dönmeyip insanlara dönenler; “İnsanları Allah’tan daha bilgili daha yetkili mi görüyorlar? Allah’ın kitabında yanlış mı buldular? Allah’ın kitabının bugüne uymayacağını mı düşünüyorlar? Allah’ın kitabının o zaman için geçerli olduğunu bu zaman için geçerli olmadığını mı düşünüyorlar?” Ne düşündüklerini açıkça söylesinler. Allah’ın kitabı kıyamete kadar geçerlidir.
Allah’ın Peygamberi kıyamete kadar Peygamberdir ve tüm insanlığın Peygamberidir. Allah’ın kitabında yanlış buldularsa söylesinler. Kitabın belli bir kavim için olduğunu ya da sadece Araplar için olduğunu düşünüyorlarsa söylesinler. Herkesin gerçek görüşü ortaya çıksın ve saflar ayrılsın, gerçekler görülsün. İnsanlara itaat edip Allah’a itaat etmeyenler acaba insanları Allah’tan daha iyi ilim sahibi mi görüyorlar? Allah’tan daha fazla hak sahibi mi görüyorlar? Allah’tan daha fazla kudret sahibi mi görüyorlar? Yoksa kitapta hatalar mı görüyorlar? Yoksa bu kitabın belli bir zaman için geldiğini mi iddia ediyorlar? Yoksa Allah’ın geleceği bilmediğini mi düşünüyorlar? Allah Azze ve Celle tüm bunları reddediyor ve buyuruyor ki: “Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz?”13 Siz Allah’ı kendinize mi benzetiyorsunuz? Sizin koyduğunuz esaslarda hata olabilir. O esaslar yarınlara uyumlu olmayabilir, değiştirmek zorunda olabilirsiniz, çünkü siz insansınız. Ama Allah, insan değildir. “Yaratan hiç yaratmayan gibi midir?”
Vahye müracaat edildiğinde zor bir hayat olacağını zannediyorlar. İnsanlığın kurtuluşu için Kur’an’a müracaat etmeyi düşünmüyorlar. Herkese müracaat ettikleri halde Kur’an’a müracaat etmiyorlar. Halbuki Kur’an’a göre hayat zor bir hayat değildir. Müslümanca yaşamın zor bir yaşam olduğunu zannediyorlar. Halbuki Müslümanca hayat kolay bir hayattır. Çünkü Allah, kulları için zorluk istemez. “Allah size kolaylık ister zorluk istemez”14
Allah Azze ve Celle’nin koyduğu hükümler insanın hayatını kolaylaştırır ve insanı birçok kötülükten muhafaza eder. Allah’a itaat, hayatı zorlaştırmaz. Çünkü İslam’a göre bir hayat zor değil, fıtrata uyumlu, kolay bir hayattır. Allah’tan korkmayanlara o kötü hayatları güzel gelirken İslam’a uygun bir hayat ise zor gelmektedir.
Allah Azze ve Celle hepimize kurtuluşu için mücadele edenlerden olmayı nasip etsin. İnsanlığın kurtuluşunun vahiyle olabileceğini anlayanlardan, insan görüşleriyle, ideolojilerle olamayacağını anlayanlardan ve bu yolda mücadele edenlerden olmayı nasip eylesin. Allah’ın rahmeti üzerinize olsun. *
*Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin “İnsanlığın Kurtuluşu” konulu 2016 yılında Berlin’de gerçekleştirdiği konferansından hazırlanmıştır.
Link: https://tvfurkan.net/2016-berlin-insanligin-kurtulusu-konferans-bolumu_44c5c8aa8.html
1. Zümer, 67
2. İncil, Matta 6:26
3. İncil, Matta 6:24
4. Sülemi
5. Hucurat, 13
6. Hucurat, 13
7. Ebu Davud, Edeb, 111, 112
8. Müslim, Hac,147
9. Maide, 54
10. Bakara, 256
11. Ğaşiye, 21,22
12. Mâide, 32
13. Nahl, 17
14. Bakara, 185