İngiltere’de İngilizce ve Arapça olarak yayın yapan ve Türkçe karşılığı “Ortadoğu” olan Şarku’l Evsat Gazetesi Fethullah Gülen’le röportaj yaptı.
Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi, kendisine bu röportajla ilgili görüşünün sorulması üzerine Fethullah Gülen’in ifadelerini bizzat gazeteden okuyarak şu açıklamalarda bulundu:
“O röportajda, Fethullah Gülen’in dine, demokrasiye ve laikliğe nasıl baktığıyla ilgili önemli ipuçları var. Fethullah Hoca: “Camia dinden ilham alan bir camia olmakla birlikte projeleri makul ve evrensel insanî değerlerle tamamen uyumludur” diyerek, dinden sadece ilham aldığını ama asıl olanın insanî değerler olduğunu ifade ediyor. Bu ifadeler dine göre bir cemaat olmadıklarını dinden sadece ilham alan bir cemaat olduklarını gösteriyor. Zaten daha önce de İslamî değil insanî bir hareket olduklarını kendi yetkilileri ifade etmişlerdi. Hâlbuki Peygamberler insanî değil İslamî bir hareket ortaya koymuşlardır.
Fethullah Gülen; “Demokrasiden geri dönülmemesini savunmak, devlet gücünü kullanarak baskı ve cebir ile bireyleri, toplumları dönüştürmeye onlara din empoze etmeye itiraz etmek görüşleri etrafında toplanmış bir camia olduklarını” ve dine politik bir ideoloji olarak bakılmasının her zaman karşısında olduğunu söylemektedir. Yani bu ifadeye göre İslam devleti olursa dini empoze etmiş oluruz, bu yüzden “buna karşıyız” diyor.
Fethullah Hoca, Müslümanları dini siyasete alet etmekle itham eden sistem gibi konuşmaktadir.
Röportajın devamında; “Vatandaşlarına kendi dinlerini serbestçe yaşama hakkını veren bir demokraside, fertler kendi inanç ve değerlerini hayatlarına yansıtırlar, demokratik prensipler ve evrensel insan hakları ve hürriyetleri çerçevesinde inançlarına uygun seçimler yapar ve kendilerini temsil edenlere fikirlerini ifade ederler. Bunu seçimlerde oy kullanarak yaptıkları gibi diğer demokratik haklarını kullanarak da hem bireysel olarak hem de sivil toplum çatısı altında onların icraatı ile ilgili kanaatlerini ifade ederler” diyor. Yani insanlar demokraside fikirlerini ifade edebiliyorlarsa başka bir şeye ihtiyaç yok, sorun da yok demiş oluyor. Röportajın devamında; “Şunu net bir şekilde ifade etmek istiyorum ki eğer insanlar bir ülkede dinlerini-diyanetlerini serbest bir şekilde yaşayabiliyorsa, onun kurumlarını kurabiliyorlar,çocuklarına ve isteyen başkalarına dinlerini öğretebiliyorlar, dinleri ile ilgili kamusal alanlarda konuşabiliyor, dini taleplerini hukuka ve demokrasiye uygun bir şekilde dile getirebiliyorlarsa; bu insanların dinî ya da İslamî bir devlet kurmaya çalışmalarına gerek yoktur”diyor. Fethullah Gülen: “Bireylerin şahsî, sosyal ve siyasî işlerde fikirlerini serbestçe dile getirip uygulayacağı bir ülke İslam’a uygun bir ülkedir. Bireysel olarak eğer yaşayabiliyorsanız, o ülke İslam’a uygundur” demektedir. Yani İslam’ın toplumsal boyutunu tamamen yok sayıyor, sanki İslam bir tek fert ve Allah arasında bir inanç. Sanki İslam’ın toplumla ve devletle ilgili hiçbir hükmü, kanunu yok.
İşte mesele burada netleşiyor! Fethullah Gülen bu ifadeleriyle demokrasi varsa ‘İslam devletine gerek olmadığını’ söylemiş olmaktadır. Demokratik bir sistemde insanlar dinlerini yaşıyorsa o zaman İslam devleti kurma çalışmalarına gerek yoktur demektedir. Bunu söyleyen hoca olmasa ‘bilmiyor’ diye düşünebiliriz ama bunu bilmemesi mümkün değil!
O da çok iyi bilir ki; Kur’an’ın namaz ve oruç gibi fert için olan emirleri olduğu gibi toplum ve devletle ilgili emirleri de vardır. Mesela; Haramlara engel olmak!
Allah CelleCelaluhu haramları kaldırmayı emretmektedir. Buna ancak devletin gücü yeter. Demek ki Kur’an’ın bazı emirleri de var ki İslam devleti olmadan gerçekleştirilemez.
İslam’ın tüm emirleri ferdî değildir. Fethullah Hoca din olarak yalnızca namazı, orucu, ahlâkı anladığı için ona göre tüm emirler bireysel. Böyle anlarsanız elbette ki dini fert olarak yaşayabilir ve “Demokrasilerde dininizi yaşayın, ayrı bir İslam devleti kurmaya çalışmayın!” diyebilirsiniz. Ama bu nasıl bir din anlayışıdır?
İslam’ da haramları kaldırma (nehy-i ani’lmünker) vardır. Peygamberimiz bulunduğu toplumda haramlara müsaade ediyor muydu? Tarih boyunca atalarımız haramlara müsaade etti mi? Müslümanların ülkesinde içki fabrikası, zina evleri, kumarhaneler, faizli bankalar olamaz. Bunlar dinin içinde yer alan hükümlerdir. Efendimiz de bunları kaldırdı. Bunları kaldırmazsanız dinin o emirlerini yaşamış olmazsınız. Sanki demokrasilerde dini tamamen yaşamak mümkünmüş gibi anlatılıyor. Fakat bu asla mümkün değildir. Alış-verişten faize, nikâh ve talaktan cezalara kadar Kur’an’ın koymuş olduğu İslam devletini gerektiren hükümler var. Bunlar, devlet ancak İslam devleti olursa yaşanabilecek hükümlerdir ve laik devlette bu hükümleri yaşamak mümkün değildir!
Bu ifadeleri kullananlar İslam Medeniyeti anlayışını tamamen terk etmiş, demokrasiyi İslam’a uygun bir sistem olarak gören ve “dininizi ifade etmeniz ve bir takım şekilsel ibadetleri yapmanız mümkün oluyorsa başka bir şey istemenize gerek yok” diye düşünen kimselerdir. Yani bu ifadelerle Müslümanlar uyutuluyor ve sisteme entegre ediliyor. Bu şekilde sisteme karşı olmaları engelleniyor. Bu ifadelerle acaba kimlerin ekmeğine yağ sürülüyor. İşte bu Ilımlı İslam’dır! Devletle, demokrasi ile sistemle barışık olanları, İslam medeniyetini düşünmeyenleri, bunu gereksiz bulanları… İşte böylelerini güçlendirdiler. İşte kıymetli kardeşlerim! Bu camianın İran düşmanlığı da bundan kaynaklanıyor. Çünkü İslam devletini istemiyorlar. Belki İran düşmanlığı Şii olmalarındandır diyeceksiniz fakat sebep Şiilik değil. Mısır’daki İhvan-ı Müsliminsünnidir. Silahlı bir hareket de değildir ve kimseyi de öldürmemektedir ve buna rağmen onları da sevmezler. Çünkü İhvan-ı Müslimin de İslam devleti taraftarıdır ve laikliği kabul etmeyen bir cemaattir.
Cemaatlerin arasındaki fark da budur. İslam devleti şart mı yoksa değil mi? Onlar zulmedebilirler diye Müslümanlar, İslam devleti anlayışını bırakmalı mı? Özgürlüklerimiz daha da kısıtlanabilir diye Müslümanlar onların sistemini kabul mü etmeli? Zaten silahla ihtilal yapalım diyen yok. Ama özellikle İslam devletine gerek yoktur anlayışı neden verilmek isteniyor? Neden bizdeki bu anlayış öldürülmeye çalışılıyor? Çünkü böylece İslamî hareketi tamamen bitirmek istiyorlar. Laiklikle İslam’ın tamamen aynı olduğunu, laikliğin İslam’a uygun olduğunu, İslam kanunlarının yürürlükte olmasının şart olmadığını söyleyerek İslam toplumunda pavyon da olur, cami de olur demeye getiriyorlar. İslam bunu kabul etmez, İslam haramlara müsaade etmez. Tamamen sistemin istediği konuşmalardır bunlar.
Fethullah Gülen röportajın devamında; “Zaten, idareyi zorla ele geçirip, insanları onun zoru ile dindar yaptığınız ülkelerde, insanları münafıklaştırır ve devlete mürailik yapan parazitler haline getirirsiniz” diyerek bir de İslam devletinin olmasının zararından bahsediyor. Peygamberimiz zamanında da münafıklar vardı. Peygamberimiz İslam devletini kurunca onlar münafık olmak zorunda kaldılar. Peygamberimiz hata mı etti acaba? Onlar münafık olacak diye biz İslam devletinden vaz mı geçmeliyiz? ’ Münafık her zaman olacaktır, demokraside de münafıklar vardır. Adam partiden olmadığı halde menfaatlerinden yararlanmak için o partiye giriyor, bunlar da demokrasinin münafıklarıdır. Çünkü demokrasi insanları o hale getirmektedir. O takdirde demokrasiye de karşı olmalısın, çünkü demokrasilerde münafık daha fazladır. Ayrıca bu ifadelerle “İslam devleti diye ortaya çıkarsanız demokrasi zarar görür, devlette buna karşı zulüm etmek zorunda kalır” demek istiyor. Bu durumda zulmeden devleti suçlayacağına, “İslam’ı istiyoruz” diyenleri suçlayıp “yapılacak zulme siz sebep olmuş olursunuz” demiş oluyor. ‘Demokrasi zarar görür’ ifadesiyle kraldan çok kralcı kesilmenin ne âlemi vardır. Demokrasi diyenler bile seçimle başa geçmediler, ihtilal yapıp zorla başa geçtiler ve padişahı zorla devirdiler. Demokrasi diyenler bile hedeflerine varabilmek için demokrasiyi çiğnediler. Sen Müslümansan demokrasiyi çiğnemekten değil, İslam’ı çiğnemekten korkmalısın!
Din, bütün hayatı içine alan kanunlardan oluşmaktadır. Dinin içinde ferdî ve toplumsal hükümler yer alır. Pavlus Hıristiyanlığın şeraitini iptal etmiş ve dini yalnızca ahlâkî hükümlerden ibaret hale getirmişti. Bugün de yapılmaya çalışılan şey, şeriatsız bir İslam meydana getirmek ve dinin hiçbir emri uygulanmadığı halde her şey gayet güzel gibi göstermeye çalışmaktır.
Fethullah Gülen; “Türkiye, eksikleri de olsa, bir manada 50’li yıllardan itibaren, kesintileriyle, demokrasiyle idare ediliyor. Demokrasi dünyanın yöneldiği bir sistemdir. Ülkemizde demokrasiye ilk geçiş, aynı zamanda halife de olan Osmanlı Sultanları zamanında 1876’da gerçekleşmiştir ve seçilmiş ilk meclisimizin 3’te biri gayr-i müslimlerden meydana gelmiştir” diyor.
Bu ifadelerle Türkiye’nin demokrasiye geçme sürecini bir marifetmiş gibi görüyor. Hâlbuki bundan dolayı koskoca Osmanlı yıkıldı. Ayrıca burada Osmanlı’nın yükseliş dönemini görmeyip çöküş dönemine mi bakmalı, onu mu örnek almalıyız? Peygamberimizin kurduğu devlette İslam hâkimdi. Ehl-i Kitap da kendi dinine göre yaşıyordu. 600’lü yıllardan 1876’ ya kadar böyle devam etti. 1250 yıllık yükseliş tarihini görmezden gelip ondan sonrasına bakıyor. O da bizim çöküş dönemimiz. Çöküş dönemimizi örnek alacağımıza yükseliş dönemimizi örnek almalıyız. İnsan Peygambere, O’nun hayatına, kurduğu devlete bakar.
Yine; “İslam’ı demokrasiye, demokrasiyi İslam’a zıt görmek yanlıştır” demektedir. Evet, bir iki yönü benziyor olabilir. Mesela; İslam’da fikir özgürlüğü var demokraside de var. Fakat İslam’daki fikir özgürlüğü sınırlıdır. Allah ve Rasulü bir şey demişse kimse buna karşılık başka bir şey söyleyemez. İslam’da fikir özgürlüğü Allah ve Rasulü’nün bir hüküm indirmediği meselelerde olabilir. Kur’an, Sünnet ve İcmâ’da o konu ile ilgili bir hüküm yoksa ilim adamları o konuda bir görüş ortaya koyabilirler. Demokrasi bir yönü ile İslam’a benziyorsa da bin yönü ile benzemez! Bisikletin de direksiyonu var uçağın da, bisikletinde tekeri var uçağın da. Bu, iki araç aynı demek midir? Demokrasilerde içki fabrikaları olur, zina evleri olur, kumarhaneler olur yani bütün haramlar olur! İslam ise bunlara müsaade etmez! Bunca zıtlık içinde nasıl İslam’la demokrasi uyumlu olur.
Fethullah Gülen; “Demokrasi; belki idare edenlerin onları intihap edenlere hesap vermesi itibariyle ve İslam’ın şer olarak gördüğü istibdadın zıddı olarak İslam’ın idareyle alâkâlı prensiplerine en uygun sistem olduğu söylenebilir” demektedir. Demokrasi İslam’a belki faşizmden, sosyalizmden daha uygun olabilir. Ama bundan önemlisi senin neden demokrasi hayranı olduğun ve neden İslam devleti anlayışını ortadan kaldırmaya çalıştığındır. Belki demokraside İslam’ı yaşamak daha kolay olabilir, belki verilen haklar daha fazla olabilir, bu yönü ile sosyalizmden daha üstün olabilir ama bu İslam’la aynı demek değildir. Neden İslam’ın kendisini istemeyip, ona diğerlerinden daha yakın olanı, biraz daha fazla özgürlük vereni savunuyorsun? Neden demokrasinin İslam’a uymayan noktalarını söylemiyorsunuz?
Fethullah Gülen; “Bir ülkede, insanlar, hangi sistem olursa olsun, düşünce ve inançlarını özgürce ifade edebiliyor, dinlerini yasayabiliyor, mülk edinme gibi özgürlüklerine sahiplerse, Müslümanların ve diğer din sahiplerinin o ülkenin rejimini değiştirme gibi bir görevleri yoktur. Yalnızca Türkiye’de değil, tüm İslam ülkelerinde daha doğrusu Müslümanların yoğunlukta yaşadığı topraklarda demokrasi ile İslam’ın barışık bir şekilde yaşayabileceğini düşünüyorum.” demektedir. Demokrasi dediği şey aslında tamamen laiklik ve aslında laikliği öğretiyor. Hâlbuki bugün haramlar çoğalmış ve dünya ahlaksızlıktan inim, inim inlemektedir. Hâkim, polis ne yapacağını şaşırmış durumdadır. Bütün bunlara rağmen demokrasiler de hiçbir sorun yokmuş gibi gösterilmektedir.
Fethullah Gülen: “Demokrasi bugün itibari ile insanlığın ortak bir örfüne mazhar olmaya doğru ilerliyor. Dindarlar, sivil toplum kuruluşları vasıtası ile dinlerini yaşama, uygulama, temsil etme ve hatta anlatma ve öğretme imkânına AB standartlarındaki rejimlerde sahiptirler. Asıl olan birey ve sivil toplum seviyesinde dini değerlerimizi yaşamak ve temsil etmektir.” demektedir. Yani Devlet olarak, toplum olarak değil, fert olarak dini yaşamak yeterlidir! Bu hangi İslam? Bu Allah’ın gönderdiği İslam değil. Bu Amerika’nın istediği bir İslam, İsrail’in istediği İslam, bu ılımlı İslam!
Fethullah Gülen: “Dinin yüzde 98’i; maneviyat, ruhaniyet, ahlâk, ahiret, kulluk, ibadet, kemâlât, hoşgörü, temsil, sevdirme, müjdeleme olduğu şeklinde özetlenebilir” demektedir. Yani dinin kanun kısmı yok devlet ile ilgili kısmı yok. Dinin yüzde 98’i bunlardan oluştuğuna göre “yüzde 98’i yaptınız da yüzde 2’si mi kaldı? mı demek istiyor? Yani bunları yapın yüzde 2’lik kısmı olmasa da olur demek istemektedir. Hâlbuki demokraside başörtüsüne daha yeni izin verildi ve hâlâ normal ortaokul ve liselerde yasaktır. Ramazan El Bûtî bir kitabında der ki: “İbadetleri istisna ederseniz dinin üçte ikisi devletle ilgilidir.” Yani yüzde ikisi değil. Ayrıca bir insanın eli ve ayağı vücudunun yarısını teşkil eder ve mesela onlar kesilse insan ölmez ama kalp belki yarım kilo gelmediği halde onu çıkarırsanız insan ölür. Yani yaptığı görev önemlidir. İşte aynen öyle dinin yüzde 2’si devletle ilgili değil, çok daha fazlası devletle ilgilidir ama yüzde 1 bile olsaydı o yüzde 1, vücuttaki kalp hükmündedir. Yani devlet İslam devleti olmadığında diğer hükümler de yaşamamaktadır.
Fethullah Gülen: “Hizmet toplumsal dönüşüm hedefi ile hareket etmez, bireysel dönüşüm çabası vardır. Bizim çabalarımızda dönüşüm fertte başlar, fertte biter” demektedir. Yani toplumu değiştirmeye çalışmıyoruz demek istiyor. Hâlbuki Peygamberimiz toplumu değiştirmeye gelmiş, hatta dünyayı değiştirmiştir. Bu anlayış ise bize ‘kendinizi değiştirin, toplumu değiştirmeye çalışmayın’ diyor.
Fethullah Gülen: “İyi vatandaşlar, fedakâr fertler yetiştirebilirsek bunlar elbette toplumsal hayatı daha barışçıl ve müreffeh bir geleceğe taşıyacaklardır. Mısır gibi din, mezhep, kültürel olaylar çok renkli olan bir ülkede iktidara talip olanların demokrasi ve hukukun üstünlüğüne saygılı olması elzemdir. Toplumun her kesiminin hissiyatına saygı gösterilmesi, hiçbir kesimin ezilmemesi, taleplerine kulak verilmesi ülkenin huzur ve sükûneti adına vazgeçilmez prensiplerdir” demektedir. Yani İhvan böyle davranmamış, insanları ezmiş, o yüzden ordu İhvan’a karşı darbe yapmış demek istemektedir. 5000 kişiyi öldürenlere karşı, bir rahmet okumadıkları kaldı. İhvan’ı diktatörlük yapmakla suçluyor. Hâlbuki böyle bir şey yok. Zaten İhvan başa geçtikten bir sene sonra darbe yapıldı. Başa geçer geçmez diktatörlük mü yapacak? İhvan kaç kişiyi idam etti. Resmen İhvan’ı darbe ile devirdiler. Demokrasiyi yine onlar çiğnediler.
Bundan 10 sene öncesinde yine bir gazeteye verdiği röportajında Filistin sorununun temeli hakkında soru sorduklarında Filistinli silah tüccarlarının silahlarını satabilmek için olayları tahrik ettiğini, İsrail’in işgal ve zulmünün sebebinin bunlardan kaynaklandığını söylemişti.* Bunu İsrailliler bile bu kadar net söylemez. Şimdi Mısır meselesinde de darbecileri kınamıyor, lanetlemiyor, İhvan’ı suçluyor. Kıymetli kardeşlerim, İhvan kimseyi ezmedi! Darbecileri destekliyorlarsa açıkça ‘biz onları destekliyoruz,’ ‘ihvandan da nefret ediyoruz’ desinler olsun bitsin. Bunların düşmanı bir İran bir de İhvan. Hem İhvan’ı hem de İran’ı sevmemelerin ortak nedeni; İslam devletini isteyenlere duydukları nefrettir. İşte tenkit edenler bunları tenkit etmelidirler. Eğer hâlâ asıl üzerinde durulması gereken hatalar üzerinde durmuyorlarsa, biz hata ettik deseler de kabulümüz değildir. İslam’ı ılımlı hale getirip laikleştirmek bir hataydı, dinler arası diyalog bir hataydı, Türkçe olimpiyatları bir hataydı, İsrail ve Amerika ile dostluk kurmak büyük bir hataydı. Bunları tenkit etmeyip daha önemsiz hatalardan bahsetmek, asıl hataları örtbas etmektir. Bunları söylemez iseniz ne derseniz deyin kabulümüz değildir.”
*23.03.2004 Zaman GazetesiNuriye Akman’la Yaptığı Röportaj