Tefsir

Kurtuluş Cemaatte

Paylaş:

“Hep birlikte (toptan) Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılmayın” -Al-İmran 103-

Bu ayet Rabbimiz tarafından müminlere dünyada ve ahirette kurtuluşa ermenin yolunu göstermek için indirilmiş önemli ayetlerden biridir. Ayet, Müslümanların dünyada aziz ve güçlü olmalarının ve imanlarını muhafaza ederek Müslümanlar olarak can vermelerinin yolunu göstermektedir. Zira bir önceki ayette Rabbimiz; “Ey iman edenler Allah’tan nasıl korkmak gerekiyorsa öylece korkun ve her halde Müslümanlar olarak can verin” buyurmuştur. Bu zor meselenin yolu da bir sonraki ayetle “hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak ve ayrılmamak” olarak açıklanmıştır.

Ayet birkaç yönden açıkça Müslümanların tek ve fert olarak kalmalarını yasaklamakta, cemaat olmayı tavsiye ve hatta emretmektedir. Evvela “hep birlikte” kelimesi bir araya gelmeyi ve toplanmayı ifade eder. Yani “ayrı ayrı her biriniz bir köşeden Allah’ın ipine sarılmayın. Toplanın, bir araya gelin ve böylece Allah’ın ipine sarılın” denmektedir. Bu açıktır.

İkinci olarak; Allah’ın ipine sarılın cümlesinde geçen Allah’ın ipi; Kuran, ihlas, İslam, Allah’a söz verme, Allah’ın emri şeklinde tefsir edildiği gibi Allah’ın ipinin “cemaat” olduğunu söyleyen âlimlerimizde olmuştur.1 Allah’ın ipini cemaat olarak ele alırsak ayet; “hep birlikte cemaate sımsıkı sarılın” demiş olur ki bu cemaat olmaya kuvvetle vurgu yapmak manasına gelir.

Üçüncü olarak; ayetin devamında Rabbimiz “ayrılmayın” kelimesini kullanarak tekrar cemaat olmanın önemini izhar etmiştir. Nitekim müfessirler de; “Ayrılmayın kavline gelince, burada Allah’u Teâlâ Müminlere cemaat olup toplanmayı emretmekte ve parçalanmayı yasaklamaktadır” diye açıklamışlardır.2

Elbette ki bu ayeti destekler mahiyette Kur’anda ve Sünnette cemaat olmayı emreden başka delillerde vardır. Hz. İsa’nın, bir peygamber olmasına rağmen bu yolda tek başına kalmak istememesi ve insanları dava etrafında birleşmeye çağırarak “Allah yolunda benim yardımcılarım kimlerdir?”3 sorusu bu davayı yürütmek için cemaat olmanın şart olduğunu ortaya koyar. Ve Peygamberimiz de Kur’an’ın pratiği olan hayatında cemaat olmuş, cemaat kurmuş ve İslam davasını, oluşturduğu bu cemaatle taşımıştır. Mekke’de güçsüz ve zayıf konumundaki müminler bir araya getirilerek eğitilmiş, görevlendirilmiş ve onlarla İslam davası devlet ve medeniyet seviyesine ulaşmıştır. Mekke’de cemaat olmasaydık, acaba Medine’de devlet olabilir miydik? Allah Rasulü bu şekilde bizlere, medeniyete giden yolun cemaat olmaktan geçtiğini öğretmiştir. Küçük birlik olmadan büyük bir birliğe ulaşmak mümkün olmadığına göre cemaat olmadan medeniyete ulaşmak da mümkün olmayacaktır.

 “Allah’ın (kudret eli) cemaatle beraberdir.”4 Buyuran Allah Rasulü cemaatle meydana gelen gücün Rabbimizin kudret sıfatının tezahürü olacağını açıkça ifade etmiştir. Yani cemaat Müslümanların pratik olarak ortaya çıkmış bir gücüdür ki onunla cahiliyenin pratiğine karşı koymaktadırlar. Çünkü cahiliye sadece teori olarak ortaya çıkmış pratiği olmayan bir nizam değil aksine “harekete dönük bir toplumda temsil edilen pratik ve organik bir birliğe dayanır.”5 İşte cemaat cahiliye birliğine mukavemet için ortaya çıkmış pratik ve canlı bir birlik meydana getirmek demektir. Bu birlikle Müslümanlar cahiliyenin içerisinde erimekten, imanını ve şahsiyetini kaybetmekten ve cahiliyeye can veren bir hücre olmaktan kurtulur. Aksi takdirde Elmalılı’nın ifadesiyle “fiili sebepler karşısında ilmi deliller, çoğunlukla hükümlerini yerine getiremezler bunun içindir ki dinin dünyada en büyük feyzi bu toplumun kuruluşundadır.” Yani fiili olarak karşımızda duran cahiliyeye karşı İslam’ı sadece teorik olarak anlatarak ve sadece fikirsel olarak savunarak karşı koyamayız. Çünkü fiili güce karşı ancak fiili bir güçle mukavemet edilebilir. Ve böylece cemaatin içerisinde imanların muhafazası ile ayette emredilen ‘Müslümanlar olarak can vermek’te kolaylaşır. Bu sebeple “Ben, kendi başıma, yalnızca dinimi, imanımı koruyabilirim” demek tehlikelidir. Kendi başına kalmak isteyen fertlerin, iman ve İslam üzere hüsn-i hatime (iyi sonuç) ile ahirete gidebilmesi şüphelidir”6

Ayeti tefsir eden bir hadiste de Allah Resulü şöyle buyurmaktadır: “Allah üç şeyden dolayı sizden razı olur üç şeyden dolayı size kızar; Allah’a kulluk edip ona hiçbir şeyi ortak koşmamanızdan, topluca Allah’ın ipine sarılıp parçalanmamanızdan, Allah’ın sizin başınıza geçirdiği kimseye nasihatte bulunmanızdan hoşnut olur. Dedikodu yapmanıza, çok soru sormanıza ve malınızı boşa harcamanıza da kızar.”7

Müslümanlara; bunlar gibi daha nice ayet ve hadislerle, ‘bir araya gelerek cemaat olmaları’ emredilmişken günümüzde bir takım Müslümanların ne ashapta, ne selefi salihin de ne de âlimlerde görmediğimiz; bu asırda yeni çıkmış bir tavır ve anlayışla cemaat olmaktan ve bir cemaate girmekten şiddetle kaçındıklarını görürüz. Hatta bunlardan bazıları vardır ki, adeta cemaat olmaya ve cemaatlere savaş açmış gibi davranmaktadır. Rabbimizin ayetiyle açıkça toplanma ve bir araya gelme vasıtası ilan ettiği cemaatleri tefrika çıkarmak ve toplumu ayırmakla suçlamaktadır. Bu kimseler sanki Müslümanlar birlik ve beraberlik içerisindeymiş de cemaatler ayırıyormuş gibi düşünmekte veya düşündürülmektedirler.

Böylelerine ilk sormamız gereken ‘hangi delille’ cemaat olmaya karşı olduklarıdır. Şu bir gerçektir ki Müslüman, bir cemaatin yoldan çıkması sebebi ile o cemaate karşı çıkabilir. Fakat bir Müslüman hiçbir zaman cemaat olmaya karşı çıkamaz. Tek başına fert olarak İslam’a hizmet edeceğini zannedenlere şu soruyu da sormamız gerekir ‘Allah’ın Müslümanlara gösterdiği hedefe bir araya gelip teşkilatlanmadan nasıl ulaşabiliriz?’ Allah Azze ve Celle Kur’an’da müminlere “bütün yeryüzünde fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar mücadele etmeyi”8 hedef göstermiştir. Bu hedefe cemaat olmadan ulaşabilmemiz nasıl mümkün olabilir? Hatta hedef öyle büyük gösterilmiştir ki cemaatin bile bu hedefi gerçekleştirmeye gücü yetmeyecektir. Ancak fertten cemaate, cemaatten devlete, devletten medeniyete ulaşıldığında hedefte gerçekleştirilmiş olacaktır. Bu durumda görürüz ki fert olmak, cemaat olmaktan hedefe daha uzaktır. O halde gerçekleştirmemiz gereken hedefin büyüklüğü bizi bir araya getirmek zorundadır. Tek kişi kalmayı göze alanların hedefi ya yoktur ya da üç beş kişiye Kur’an öğretmek namaza başlatmak üç beş yerde ders yapmak gibi sınırlı ve tek kişilik hedeflerdir. Bununla ise ne toplum kurtulur ne ümmet ne de dünya… Sadece kişinin vicdanı rahatlar. Öyleyse bir karar verilmelidir; ‘İslami hizmetleri vicdanımızı rahatlatmak için mi yapıyoruz yoksa Allah emrettiği için mi?’ Allah emrettiği için yapıyorsak Allah’ın istediği şekilde yapmalıyız.

Ayrıca farz olan hedeflere ulaştıran vasıtaların vacip olduğu da unutulmamalıdır. Tüm yeryüzünden fitnenin kaldırılması görevi Müslümanlara farz kılındığına göre buna ulaştıran vasıta olan cemaatleşme de vacip olur.

İslam’a fert olarak hizmet edenlere son sorumuz ise;“Düşmanlarımız fert olarak mı çalışıyorlar?”9Böyle kimseler İslam düşmanlarını Avrupa birliği, Birleşmiş Milletler ve NATO gibi gerek askeri gerek siyasi birlikler kurarak cahiliye nizamlarına ve batıl sistemlerine toptan sarıldıklarını görmüyorlar mı? Müslümanların kurtuluşu da toptan Allah’ın ipine sarıldıkları gün gerçekleşecektir.

1-Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili

2-İbn-i Kesir

3-Al-i İmran 52

4-Tirmizi-Nesai

5-Seyyid Kutup Yoldaki işaretler

6- Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili

7- Sahihi Müslim

8-En-am 162

9-Alparslan Kuytul Hocaefendi