Muhafaza edenlerin en hayırlısı olan Allah’a hamd olsun.
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a sığınıp, Kur’an’ın metodunu takip ederek müşriklerin tüm planlarını altüst eden; İslam Medeniyeti’ni hâkim kılarak insanlığın bataklıktan kurtuluşuna vesile olan Rasulüne salât ve selam olsun…
Müslümanlar üzerinde sürekli oyunlar kuruluyor ama başka başka değil aynı senaryoyu tekrarlı olarak izliyoruz. Müslüman devletler üzerinde oyunlar oynanıyor. Devletler kuruluyor! Devletler yıkılıyor! Yönetimler değişiyor! Kıyımlar yapılıyor! Canımız yanıyor! Sonra bir bakmışız yeni bir oyun başlıyor. Aktörler değişmiş ama senaryo yine aynı.
Ama her nedense yine aynı oyuna geliyoruz. Daha doğrusu oyuna gelmeyi bile isteye kabul ediyoruz. ‘Bu sefer farklı olacak’ diyoruz her seferinde. ‘Bu sefer farklı olacak!’ ‘Biz daha akıllıyız’ ya da ‘Biz daha güçlüyüz’ gibi düşüncelere dalıyoruz hemen. ‘Bizden evvelkiler oyunları bozmayı beceremediler ama biz bozarız. Onlar bizi değil biz onları kullanır, atarız!’ vehimleri sarıveriyor sinelerimizi ve başlıyor yeni bir kıyım projesi!
HEP TUZAKLAR MÜSLÜMANLARA KURULUYOR VE HEP DE MÜSLÜMANLAR TUZAĞA DÜŞÜYOR!
Irak’ta izledik bu senaryoyu. Saddam’ın önce bir silah gibi kullanılıp sonra bir mendil gibi buruşturulup atılışını…
Sonra Tunus, Libya, Mısır ve son perdede Suriye’de aldatıldık… Şimdi ise son menzile vardık… Türkiye!
Düşmanlarımızla stratejik ortaklık kurarken ‘Bu sefer farklı olacak, bizi diğerleri gibi görmeyecekler.’ ‘Bizi daha çok benimsediler, bize sözler verdiler’ dedik. Tabii biz de bir takım sözler verdik…
Yeni bir oyun tezgâhlandı, bu sefer aktörlük bizden…
Amerika büyük bir operasyonla Ortadoğu’da temizliğe girişti. Bizim aracılığımız ve desteğimizle önce Irak temizlendi sonra Suriye arındı kirlerinden!
Ama Türkiye olarak henüz arınmış değiliz… Çünkü her ne hikmetse bu arada Türkiye’deki demokrasiyi kaybetmişiz. Ve işte belki de sıra geldi bize… Temizlenme, gerçek demokrasiye(!) ulaşma sırası bizde mi artık? Birden bire yasaklar arttırıldı. Irak ve Suriye halkları aleyhimizde konuşmaya, Türk bayrağını yakmaya başladı bile. Belki de yakında Batılı ülkeler tarafından Ortadoğu’da bir diktatör daha ilan edilecek! Irak’ta milyonların ölümünde imzası olan, zorla Musul’u, Kerkük’ü almak isteyen, muhalifleri destekleyerek Suriye’yi savaşa iten; ölen, göç eden yüz binlerin; yakılan-yıkılan onlarca şehrin sorumlusu. Hatta adeta kendi halkına savaş açan, medyayı susturan, gazetecileri hapse atan, televizyon kapatan daha neler neler yapan!
Bunları hesap edemiyor muyuz gerçekten?
KÂFİRİN TİYNİYETİ BELLİ!
Ne zaman bir Müslüman’a gerçek dost oldular ve ne zaman bir Müslüman’ı gerçek manada savundular… Atalarımız da demiş: ‘Ayıdan post, kâfirden dost olmaz’ diye! Daha ne kadar bu kâfirlerin oyununa geleceğiz. Kur’an-ı Kerim buyuruyor: “Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: “Şüphesiz doğru yol, Allah’ın (gösterdiği) yoludur. Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu)larına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı vardır.”1 Bu ayet bize bir ışık tutuyor ve alternatiflerimizi gösteriyor. Ya onların dinine girmeyi, tamamen onlardan, o Hıristiyan dünyasından olmayı kabul edeceksin –ki kökeni Müslüman olandan ne kadar emin olurlar!- ya da onlara asla güvenmeyeceksin ve asla onlarla bir yola girmeyeceksin!
Başka bir ayette Yüce Rabbimiz; “Mü’minler, Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmesinler”2 buyuruyor. Bu ayete göre Müslümanlar her ne menfaat için olursa olsun, Mü’minlerin aleyhine kâfirlerle birlikte olamaz, ortak bir hedef edinemezler.
KÜFÜR TEK MİLLETTİR
Onların milliyeti değil ama menfaatleri ve düşmanları birdir. Onlar için Müslümanların toprakları, zenginlikleri hatta canları sadece bir sermayedir. Silah ticareti için Müslümanlardan yüz binler ölse de önemli değil çünkü bu da sadece bir ticarettir. Bu farazi bir söz değil, biz bu neticeyi defalarca tecrübe etmedik mi?
Bir gün bakarsın Amerika ile Rusya birbirine diş biliyor, şiddetli düşmandır. Başka bir gün de bakmışsın ortak bir payda birleşivermişler. Dolayısıyla onlardan herhangi birinin ipiyle kuyuya inen kuyuda kalır. Bunu bilmek için keramet sahibi olmaya gerek var mı? Efendimiz buyuruyor: “Küfür tek millettir.” Bir Müslüman’a bunu bilmek yeter zaten. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz buyuruyor; “(Ey müminler!) Ehl-i Kitaptan kâfirler ve putperestler Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Hâlbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.”3
Yine başka bir ayette onların kalplerinde Müslümanlara karşı taşıdıklarından açıkça bahsediliyor; “Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, âyetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.”4
Bu ayetler Müslümanların kalbine kuru kuruya kin ve adavet yüklemek için değildir elbette! Kur’an değişmez hakikatleri ortaya koymaktadır. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’deki bu ayetler kâfirlerin art niyetli tuzaklarına düşmemek için Allah’tan gelen uyarılardır. Kur’an-ı Kerim bu uyarıları dikkate almayanların düşeceği durumu da bize bildiriyor. O kişi der ki; “Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim. Çünkü zikir (Kur’an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü bırakıp rezil rüsvay eder.”5
NEDEN OYUNLARA GELİYORUZ?
Çünkü Kur’an pusulasından uzaklaşmış ve Kur’an’ın ahlakından mahrum kalmışız.
• Hakka bağlılığımız zayıflamış
• Adalet anlayışımız yıpranmış
• Merhametimiz azalmış
• Cesaretimiz bitmiş
• Menfaatlerimize bağlılığımız kuvvetlenmiş
• İman kardeşliği unutulmuş, neticede dost-düşman karışmış
• Ümmet Şuuru’nu yitirmiş, ırkçılaşmışız yani düşman evlerimizi, sınırlarımızı parçalamadan önce bizi böyle kendi içimizde parçalamış!
Hâlbuki Kur’an; “Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar…”6 buyurarak kurmamız gereken gerçek beraberliği hatırlatıyor.
Toplumumuz; çoğu zaman menfaatçi, bazen ırkçı, bazen korkak ve zalim olmaktan çekinmez hale gelmiş.
Bunların hepsi yanlış yapmamız ve oyuna gelmemiz için yeterli sebepler.
Eğer hakka bağlılığımız zayıflamasaydı; menfaatin değil hakkın, adaletin yanında olmak Müslüman’ı hata yapmaktan kurtarırdı. Ya da Kur’an’ın dost, düşman, kardeş kavramlarına yabancılaşmasaydık her daim safımız belli olurdu, parçalanmaz ve düşmanın tuzaklarına alet olmazdık.
Kur’an-ı Kerim’deki bu ve benzeri ayetler bize strateji belirlemektedir. Müslüman’ın kiminle dost kiminle düşman olacağını, kime güvenip kime güvenmeyeceğini, gerçek gücün kimin yanında aranması gerektiğini bizlere bildiren ayetler; aslında sadece yol tayin etmekle kalmaz, tuzaklara aldanmamak için düsturlar da belirler.
Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin gerek Türkiye’deki gerekse Ortadoğu’daki Müslümanların hali ile alakalı yıllar önce ifade ettiği tespitlerin bugün doğru çıkması bir keramet değil, Kur’an kaynağından gelen bir feraset, Kur’an ve Sünnet’in vitamininden beslenen bir basiret yani; ‘isabetli uzak görüşlülük’tür. Demek ki Müslümanlar her işlerinde Kur’an’dan beslenseler benzer isabetlere ulaşma imkânına sahip olacaklar; tekrar tekrar tuzaklara düşmekten ve her daim aldatılmaktan da korunmuş olacaklardır.
O halde aydınlar Kur’an’dan beslenmek zorundadırlar. Siyasetçiler Kur’an’dan beslenmek zorundadırlar. Aydınlar geçmişimiz, bugünümüz ve geleceğimiz hakkındaki görüşlerini Kur’an’ın nuruyla aydınlatmadan ne kendilerini ne de çağlarını aydınlatamazlar. Sadece kendi görüş mesafelerini kullanırlar ki bu da; kısa mesafedir. Yani; ancak bir insanın ilmi ve mantığı çapında kalan bir mesafedir. Bu görüş; geçmişi geleceği, dostu düşmanı, gizliyi açığı kapsayacak bir şümullülüğe asla ulaşamayacaktır. Kur’an’ın hakikat gözlüğünü taktıkları zaman ise olayları tam bir isabetle değerlendirebilme kabiliyetine sahip olurlar. Çünkü ilimleri Kâinatın sahibi olan Allah’ın ilmiyle zenginleşmiş, ufukları olaylara çok yüksekten bakarcasına açılmış olur.
Bu durumda tuzaklara düşmemizdeki en önemli sebeplerden biri de Kur’an’dan uzaklaşmış hatta ona muhtaç olmadığımızı düşünüyor hale gelmiş olmamızdır.
MÜSLÜMAN SAFTIR
Evet, Müslüman saftır, temiz kalplidir; kalbinde kin, hased, hıyanet, entrika barındırmaz. Dostunu da düşmanını da kendi gibi zanneder ama bir delikten iki defa ısırılmayacak kadar da akıllı olmalıdır. Efendimiz aynen böyle ifade buyurmuştur; “Mü’min bir delikten iki kere ısırılmaz.”7
Yine Kur’an-ı Kerim Müslüman’ın halini şu naif ifade ile kınar: “İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında ‘İnandık’ derler; kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden (kahrolup) ölün! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir. Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.”8
Kıymetli kardeşlerim! Artık oyuna gelmeyelim. Yukarıdaki ayette Rabbimiz; “Sabreder ve korunursanız onların hilesi size zarar vermez” buyurmaktadır. Bu hem bir yol göstermedir hem de bir müjde! Allah’ın hükmüne bağlı kalmaya sabreder ve O’nun yolunun, kanunlarının, emir ve yasaklarının dışına çıkmaktan sakınırsak; onların hilesi bize asla zarar veremeyecektir!
İşittik ve İtaat Ettik9 Ya Rabbi!
2- Al-i İmran 28
3- Bakara 105
4- Al-i İmran 118
5- Furkan 28- 29
6- Tevbe 71
7- Müslim 2998, İbn Mace 3982, Ebu Davud 4862
8- Al-i İmran 119- 120
9- Maide 7