Mazlum ümmetin kanayan yarası olan Doğu Türkistan’ın içinde bulunduğu zulüm ateşini anlatmak için Doğu Türkistan Milli Meclisi Başkanı Seyit Tümtürk ile yapmış olduğumuz röportajı istifadenize sunuyoruz…
Furkan Nesli: Selamun aleyküm… Şu an Doğu Türkistan’da neler yaşanıyor? Çin’in Uygur Müslümanları üzerinde uyguladığı politikalardan ve yaşanan hak ihlallerinden bahsedebilir misiniz?
Seyit TÜMTÜRK: Aleykümselam…
Öncelikle şu anda Doğu Türkistan’da yaşananlar için “21. yüzyılın soykırımı” diyebiliriz. Bu tabiri tam olarak Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı politikaları bir cümleyle özetleyen ifade olarak tanımlayabiliriz. 1940’lı yıllarda Hitler’in Yahudilere yapmış olduğu soykırımın daha hukuksuz daha kanunsuz daha ahlaksızcası bugün Doğu Türkistan’daki Uygur Müslümanlarına uygulanmaktadır. Çünkü Hitler Yahudileri fırınlarda yaktı, kurşuna dizdi, katletti ama onların namuslarına, inançlarına dokunmamıştı. Doğu Türkistan’da ise ne namus ne inanç ne çoluk çocuk ne aile yapısı hiçbir mefhumumuz ve değerimiz maalesef garanti altında değil.
Çin, Doğu Türkistan’da hem iç hukuku hem uluslararası hukuku ihlal etmektedir. Bu hak ihlallerini kısaca özetleyecek olursak; Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde belirtilen yaşama hakkı, aile kurma, çocuk sahibi olma, kendi dilinde eğitim, seyahat özgürlüğü, din ve vicdan hürriyeti gibi hakların tamamı Çin’in işgali altındaki Doğu Türkistan’da yasak durumdadır. Doğu Türkistan’da bu derece acımasızca soykırım boyutunda hak ihlalleri uygulanırken maalesef Çin, yurt dışına gitmiş olan Doğu Türkistanlıların ailelerini rehin alıp onlara telefon açtırarak bir kısmının geri dönüşünü sağlamış, geri dönüşü sağlanan insanlar hava alanında tutuklanarak kamplara ve cezaevine atılmıştır. Bunların birçoğunun hayatından da endişe duyulmaktadır.
Furkan Nesli: Doğu Türkistan’da insan hakları ihlali artık dünya tarafından biliniyor. Ama özellikle Müslümanlara karşı yapılan bir zulüm söz konusu. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Seyit TÜMTÜRK: Evet, Çin’in Doğu Türkistan’daki hak ihlali biliniyor. Kapalı kutu haline getirilen, dünya ile irtibatı kesilmiş, adeta izole edilmiş, açık hava hapishanesine dönüştürülmüş olan Doğu Türkistan’daki Çin’in insan hakları ihlalleri bazı kardeşlerimizin ölümü pahasına risk alarak dışarıya sızdırdığı ve bazı uluslararası haber ajanslarının edinmiş olduğu belgeler, fotoğraflar ya da bilgiler sayesinde duyurulmaktadır. Çin’in yok diyerek inkâr ettiği kamp ve cezaevlerinin uydu görüntüleri Fransa, Kazakistan, Kırgızistan ya da başka ülkelerin ikinci ülke vatandaşı olmuş ama aslen Doğu Türkistan kökenli kardeşlerimizin, ikinci vatandaş oldukları ülkelerin talebi ile Çin’in iadesinden sonra kamp ve cezaevindeki işkence, tecavüz, soykırım boyutundaki bu hak ihlallerini dünya basını ile paylaşmış olmaları sonucunda ortaya çıkan bilgilerdir. Yine BM’nin 2020’li yılların başı itibari ile Çin’in bir milyondan fazla Uygur türkünü uluslararası hukuku ihlal ederek kamp ve cezaevine attığı bilgisi raporlara geçmişti. Yukarıda saydığım bilgi ve bulgular tabi ki Çin’in artık inkâr edemez hale geldiği Doğu Türkistan soykırımını bütün dünyanın da tanımasına vesile oldu.
2016 yılından beri bu hukuksuzluk uygulanıyor fakat son 3-4 yıldır dünya olayın farkına varmaya başladı. Bu konuda niyetlerini bilemeyiz ama Batı’nın bu konudaki hassasiyet ve duyarlılığı Türk İslam dünyasından daha yüksek. Maalesef İslam dünyasında beklediğimiz ilgi ve alakayı göremiyoruz. Türk dünyası da hakeza öyle… Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin Çin’e bağımlı hale gelmiş olması, Filistin-İsrail meselesinde Çin’in göstermelik ve riyakâr olarak Filistinlilerin yanında yer alıyor görüntüsü de İslam dünyasını Doğu Türkistan konusunda suskun hale getirmiş, sessizliğe büründürmüştür. Bu çerçevede değerlendirecek olursak Doğu Türkistan’daki Uygur Türklerinin asıl imha edilişlerinin sebebi Müslüman kimlikleri, etnik aidiyetleri Türk kökenli olmaları ve Çin için potansiyel bir tehdit olarak görülmeleridir. Çünkü tarihte Çin, Türklerle olan mücadelesinde büyük mağlubiyetler yaşamıştır. Bugün değişen konjonktürle birlikte Doğu Türkistan’ın zayıf olduğu, esaret ve işgal altında bulunduğu bir dönemde tarihi hezimet ve yenilgisinin adeta intikamını almak istercesine Doğu Türkistan’daki bu vahşeti uygulamaktadır.
Bugün Doğu Türkistan’da bizim tahminimiz 5 milyona yakın Doğu Türkistanlı kardeşimiz kamp ve cezaevinde Çinlilere göre fikri ıslahat ve ideolojik arındırmadan(!) geçirildiği söylense de biz biliyoruz ki bunların Müslüman ve Türk olması Çin için imha edilmeye değer bir tehdit olarak görülmesine sebep olmaktadır. Kamp ve cezaevindeki erkeklerimizin hanelerine Çinli erkekler gece yatılı olarak kardeş aile projesi ile yerleştirilmekte ve cezaevinde kamptaki kardeşlerimizin işkence sonucu katledilenlerin organları Çinli siyasilerin, askerlerin, bürokratların, iş adamlarının organ ihtiyacının karşılanmasında kullanılırken bu yetmiyormuş gibi İslam dünyasına helal organ diye pazarlanmakta, maalesef İslam dünyası da bu ticarete ortak olmaktadır.
Çin yönetiminin, zihniyet sebebiyle dini afyon olarak gördüğü ve adeta İslam’a savaş ilan ettiği bir dönemi yaşamaktayız. Ama buna karşı maalesef İslam dünyasında bir sessizlik ve bir suskunluk görüyoruz. Hatta Çin’in Doğu Türkistan’daki soykırımı Batılı ülkeler tarafından BM ya da Avrupa Parlamentosu’nda gündeme getirildiğinde özellikle BM’deki İslam ülkelerinin ve Türk dünyasına ait ülkelerin Çin’i destekler mahiyetteki açıklamaları: “Çin, Doğu Türkistan’daki ya da Sincan Uygur Özerk Bölgesindeki uygulamalarında haklıdır, teröre karşı mücadele ediyor” şeklinde olmaktadır. Bu söylemlerin bizi en az Çin’in soykırımı kadar rencide ettiği ve hayal kırıklığına uğrattığı da bir gerçektir.
Doğu Türkistan coğrafyası Türk milletinin ilk defa İslam’la şereflendiği bir coğrafyadır. Sultan Saltuk Buğra Han’ın bir gece rüyasında Peygamber Aleyhisselatu Vesselam’ı gördüğü, sabahleyin uyandığında da ordu kumandanları, müşavirleri ve danışmanlarıyla istişare ederek İslam dinine girdiği bir gerçektir. Doğu Türkistan, bugün 200-250 milyonluk bir Türk dünyasının İslam’la şereflendiği kutsal topraklardır. Ve yine Doğu Türkistan’da Maturîdi mezhebinin kurucusu olan İmam Maturîdi’nin kabri bulunmaktadır. İmam Maturîdi de bir Uygur Türkü’dür. Böyle düşünülecek olursa Türk dünyası da İslam dünyası da Doğu Türkistan’la ilgili ciddi sorumluluk ve vebal altındadır. Bu sorumluluğu yerine getirmesi gerekmektedir.
Furkan Nesli: Doğu Türkistan’da yıllardır artarak devam eden bir Çin zulmü var. Peki bu zulmü ve yapılan hak ihlallerini duyurmak ve dünya üzerinde kamuoyu oluşturmak için neler yapıldı?
Seyit TÜMTÜRK: Dünyada hükümetler nezdinde en üst katılım ile temsil edilen BM’de hak, adalet ve insanlık onuru gözetiliyorsa Doğu Türkistan insanlık aleminin en mazlum coğrafyasıdır. Burada Çin’e karşı yaptırım uygulaması ve tedbir alması gerekir. Maalesef BM, Çin’in veto engeline takılmakta ve Doğu Türkistan ile ilgili problemler gündeme geldiğinde Çin bunu veto ederek, görüşülmesine dahi müsaade etmemektedir. Avrupa Parlamentosu Çin’le olan menfaatinde maalesef çok caydırıcı tedbir alma cüretini gösterememektedi.
İslam İş Birliği Örgütü hükümetler nezdinde kurulan, BM’den sonra en büyük örgüttür. İslam İş Birliği Örgütünün Müslümanların hak ve hukukunu korumaya matuf kurulduğunu biliyoruz ama bırakın Doğu Türkistan’daki Müslümanların hak ve hukukunu korumayı Çin’e tek kelime dahi itiraz edememiş, karşı çıkamamış bu konuyu gündemine dahi alamamıştır. Bu İslam İş Birliği Örgütünün İslam’a ve Müslümanlara bırakın Doğu Türkistan’a hayrı kendine dahi hayrı yoktur. Gerçek manada bir uhuvvet ve ümmet şuuru olmadığından dolayı Çin’den menfaat güden, Çin’in kuklası haline gelmiş durumdadır.
Üzülerek söylüyorum geçtiğimiz yıl mayıs ayında Pakistan’da İslam İş Birliği Örgütü Dış İşleri Bakanlığı toplantısı gerçekleştirildi. Pakistan başbakanının iş güzarlığı ile Çin Dış İşleri Bakanı da bu toplantıya davet edildi. Halbuki Çin, İslam ülkesi değil hatta İslam’a zulmeden bir ülkedir. Pakistan’daki bu toplantıda Pakistan Başbakanı İmran Khan başbakanlık seçimini kazanmak için Çin’e methiye düzer ve Çin’e yalakalık yapar mahiyette: “Çin, Hz. Muhammed’in yolunun takipçisidir” diyecek kadar hezeyana düşmüş ve İslam’a da Hz. Peygamber Aleyhisselatü Vesselam’a da hakaret etmiştir. Bırakın Doğu Türkistanlılara ihanetine itirazı bu hakareti ile bile İslam dünyasındaki siyasi liderlerden tek kelime dahi itiraz bulmamıştır. Halbuki Salman Rüştü, Peygamber’e hakaret içeren “Şeytan Ayetleri” kitabını yayınladığında ona karşı ölüm fetvası veren İslam ülkeleri, dini cemaatler, İslami liderler Doğu Türkistan’daki soykırımın sorumlusu olan Çin devletine Hz. Muhammed’in yolcusu diyecek kadar alçalabilen, inancını ve sorumluluğunu yitiren zavallı bir Pakistan başbakanına tek kelime dahi itiraz edememişlerdir. Zalim bizden olmazsa ona karşı dururuz ama zalim içimizden biriyse ona göz yumarız mantığı ne İslami ne ahlaki ne de vicdanidir.
Doğu Türkistan’daki bu hak ihlallerini duyurmak için ancak yapabildiğimiz şu: Sosyal medyadan duyarlı Müslümanlar ve insanlar eliyle halk kitlelerine zulmü duyurmaktır. Bu bizim önceliğimizdir. Çünkü hükümetler nezdinde Çin’e karşı bu konuyu gündeme getirecek bir merkez göremiyoruz. Ama duyarlı insanlara bu sorumluluğu hatırlatmak belki de emri bil maruf nehyi anil münker noktasında önemli bir vazifedir. Bir yerde bir haksızlık, zulüm varsa ona karşı eliyle, buna gücü yetmiyorsa diliyle, buna da gücü yetmiyorsa hiç değilse kalben buğzetmek ki o da imanın en düşük noktasıdır, diyor dinimiz. Biz bu inançla sosyal medyayı geniş ölçekte kullanarak, yapabilirsek konferanslar, paneller tertip ederek, yapabilirsek bulunduğumuz ülkelerde Çin’in temsilciliklerine, büyük elçilik ya da konsolosluklarına basın-medya kuruluşları eli ile de toplantılar düzenleyerek Doğu Türkistan’daki soykırımı anlatmamız gerekir. Siyasileri de bu konuda uyararak sorumluluklarını hatırlatmak da yapılabilecek önemli faaliyetlerden biridir.
Furkan Nesli: Yine son olayları duyurmak amacıyla bir basın açıklaması yapmak istenmişti. Ancak bu sefer İstanbul Emniyeti orada bulunanları ‘süpüreceğiz, gözaltı yapacağız’ şeklinde tehdit etti. Bu olayı anlatır mısınız? Ve bu denli engellenmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Seyit TÜMTÜRK: Çin’in, Doğu Türkistan’da kamp ve cezaevine attığı 5 milyondan fazla Müslüman Uygur’un akıbeti ortadayken bu yetmiyormuş ve bununla tatmin olmamış gibi karantinayı, Çin virüsünü bahane ederek Uygur Türklerini Doğu Türkistan’da ev hapsine almış, onları açlıktan ölüme terk etmişti. Ev hapsine alınan Doğu Türkistanlılardan kapıları kilitli, mühürlü olduğu halde evde çıkan yangından dolayı komşu dairelere de sıçrayan bu yangında 44 Doğu Türkistanlı kardeşimiz yanarak ölmüştü. Bu olayı uluslararası alanda birçok yerde protesto ettik. İstanbul’da da bu durumu protesto etmek için Çin Konsolosluğu önünde eylem yapmak isteyen kardeşlerimiz maalesef orada bir güvenlik amirinin hiç de hoş olmayan ve kabul etmediğimiz “süpürürüz” ya da “sınır dışı ederiz” gibi sözlü nezaketsizliğine muhatap oldular. Bu çok üzüntü vericiydi. Bu olaydan sonra zaten İç İşleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu o memuru görevden alarak kısmen bizleri rahatlattı. Türk polisine de yakışmazdı bu tavır. Durum bu şekilde telafi edilmiş oldu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk milleti Doğu Türkistan’dan sonra ikinci sığınabilecekleri en emin yerdir. Umut ederiz ki burada Doğu Türkistan konusunda şuuru ya da ufku olmayan insanların bu tip olaylarıyla bir daha karşılaşmayız.
Furkan Nesli: Doğu Türkistan’da yapılan zulümlere dünyanın bir çözüm üretmemesini ve Müslümanların bu kadar pasif kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün yaşanan bu imtihan elbette sadece Doğu Türkistanlıların yaşadığı bir imtihan değil bütün insanlığın imtihanıdır. Çünkü Doğu Türkistan insanlık aleminin mazlum bir parçasıdır. Bütün İslam dünyasının imtihanıdır. Çünkü Doğu Türkistan İslam dünyasının ayrılmaz bir parçasıdır. Türk dünyası akrabayız diyorsa, kardeşlik bağından bahsediyorsa Doğu Türkistan’la ilgili sorumluluğu vardır. Bu veçhiyle bakacak olursak herkesin Doğu Türkistan’da kendisine yönelik bir sorumluluğu bir görevi vardır.
Çin’in bu yayılmacı ve istilacı politikaları yarın bütün dünyayı kasıp kavurabilir. Doğu Türkistan bugün dünyanın önünde belki de Batıya yönelik yayılmacı politikalarının önünde Çin’i engelleyen en doğal settir. Buranın desteklenmesi ve buranın varlığının muhafazası sadece Doğu Türkistan’ın mevcudiyetinin muhafazası için değil dünyanın geleceği için de garantisi konumundadır. O açıdan bizim beklentimiz Çin’in yayılmacı politikalarına karşı Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin, Batı’nın, Güneydoğu Asya’nın, Asya Pasifik’in bir an önce uyanarak Doğu Türkistan’a her anlamda destek vermesidir. İslam dünyası da ya İslam İş Birliği Örgütünün içini düzelterek vizyonuna uygun hale getirmesi ya da gerçek manada İslam’ı temsil edecek yeni bir organizasyonun varlığıyla Doğu Türkistan’daki sorumluluğunu yerine getirebilir. Türk dünyası Şanghay İş Birliği Örgütü adı altında atılan imzaların gereğini yerine getirerek bugün Doğu Türkistanlılara yönelik ihanet içerecek derecede tarihi hataları görmezden gelmekte, Çin’i adeta kendileri için kurtarıcı olarak görmektedir. İş işten geçmeden Türk dünyası da uyanmalı, Doğu Türkistan’daki sorumluluğunu hatırlamalı ve Çin’e karşı tedbirler almalıdır. Hepimiz el birliği ile sorumluluğumuzu yerine getirecek olursak hem Doğu Türkistan hem de insanlık kazanacaktır.
Furkan Nesli: Mazlum ümmetimizin parçası ve kanayan yarası olan Doğu Türkistan’a dair temel meselelerde bizleri ve okurlarımızı aydınlattığınız için teşekkür ederiz. Müslümanlar olarak sorumluluğunun farkında olan bireylerin sayısının artmasını; mazlum coğrafyaların umudu olacak olan Rabbani ve Nebevi çizgide hareket eden toplulukların güçlenmesini ve toplumun uyanışına vesile olmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz.