Dinin hâkimiyeti için mücadele edenler, tarih boyunca fedakârlıkları, azim ve sebatlarıyla örnek olmuştur toplumlarına… Şüphesiz bugün de; İslam’ın hâkimiyeti için çalışan ve gayret gösteren nice kardeşimiz vardır ki; onlar da, hayatları ve fedakârlıklarıyla bu yüzyılın Müslümanına, davasını hatırlatarak, hayatlarını hangi hedef uğruna feda etmeleri gerektiğini gösterir. Allah’ın davası için kaybettiklerine asla üzülmeyenler, birçok örnek sunar çağlara. Tercihin Allah’tan taraf yapıldığı misaller çoktur mutlaka. Bunlardan sadece bir tanesini zikretmekle sayfamıza başlıyoruz. Ve duamız şudur ki Rabbimizden; bizleri, ömrümüz son buluncaya dek, kendi yolunun hizmetkârı, davasının sözcüsü, rızası uğrunda mücadele eden fedakârlardan eylesin.
Kıymetli bir hocamız İslami hizmetleri gerçekleştirdiği esnada, aynı zamanda tesettüründen taviz vermeyerek bir hastanede laborant olarak çalışır.
Başörtüsünden dolayı sürgün olarak gönderildiği bölümün başkanı bir gün, kendisini çağırır ve bazı süslü sözler söyleyip, çizgisinden ve tesettüründen taviz vererek çalışmasını ister. Ve konuşmasına şu şekilde başlar: “Siz bulunduğunuz bölümde çok başarılısınız. Eğer terfi etmek isterseniz size bazı tekliflerde bulunacağım. Ancak bunun için kıyafet ve örtünüzde bazı değişiklikler yapmanız lâzım.” (Bu arada hastanelerde ameliyathane bölümünde çalışan personelin, boyun ve kol kısmının açık olması gerekmektedir) Hocamız bu şekilde giyinemeyeceğini söyleyince, bölüm başkanı şöyle karşılık verir: “O zaman ne senin dediğin ne de benim dediğim olsun. Kısa kollu giymesen de uzun kollu da giyme, kapri kol giy. Boğazını kısmen kapatan boğazlı bir kazak giy. Örtünü de çıkarıp, başına bone takabilirsin. Elbisen de bu kadar uzun olmayabilir.” Bu teklifler karşısında duruşunu hiç değiştirmeyen hocamız; Rabbimizin emrini söyler. “Siz kapri kol diyorsunuz ama Allah Azze ve Celle uzun kolu emrediyor. Siz boğazlı bir kazak diyorsunuz, Allah Azze ve Celle bütün boğazın kapatılmasını emrediyor. Siz bone diyorsunuz, Allah Azze ve Celle başörtünüz omuzlarınızdan sarkacak diyor.” Her seferinde, “Ama Allah Azze ve Celle öyle buyurmuyor böyle buyuruyor” diyen hocamızın itirazlarını duyan bölüm başkanı, öfke dolu bir şekilde, kendisini helake sürükleyecek sözler sarf etmeye başlar. Elini yumruk yapıp masaya vurur ve “Allah öyle diyorsa ben de böyle diyorum” diyerek personeli ve güvenliği çağırır; “Bu kadının başörtüsünü çıkarın ve buradan da atın” der. Buna rağmen başını açmamak konusunda kararlılığın gören idare, hiç kimsenin görev almak istemediği bir bölüme hocamızı sürgün eder. Bir müddet sonra her şeyinden vazgeçerek, tüm vaktini kutsal dava uğrunda feda etmek isteyen hocamız, en güzel kararı alır. Ve tamamen görevinden istifa eder.
Burada iki bakış açısı karşımıza çıkıyor. Biri Allah’ın hükmüyle hükmetmesi gerektiğini bilen ve asla taviz vermeyen mümine bir hanım, diğeri ise; Allah’ın dünyasında O’nun hükmüne başkaldıran ve meydan okuyan bir zihniyet.
Şu anda bu hocamız Allah’ın dinine hizmet yolunda bütün gayretiyle çalışmaktadır. Allah kendisi için yola çıkana yollarını açmaz mı hiç…
Rabbimiz! Senin için yollara çıkan kullarını, senin çizginden ayırma ve onlara fazlından vermek suretiyle, hem dünyada hem ahrette nimetlerinle şereflendir. (Âmin)