Haber-Yorum

Türkiye ve Dünya Haberleri

Paylaş:

Haber Türkiye

Heyet Raporu: ‘Uludere Olayında Türkiye’ye Tuzak Kuruldu!’

34 vatandaşın hayatını kaybettiği Uludere olayına ilişkin soruşturması sürerken, olaya ilişkin hazırlanan ve Başbakanlığa gönderilen bir raporda; Uludere olayında bölge ülkelerinin parmağı olduğu tespiti yapılıyor Uludere olayının tamamıyla bir “tuzaklama” olduğunun belirtildiği raporda “Çıplak gözle bakıldığın da olay kaçakçı-köylülerin savaş uçakları tarafından bombalanması olarak görünse de derin bir hadiseyle karşı karşıya olduğumuz muhakkaktır. Bu olayın arkasında Hakkâri ve Çukurca saldırılarında olduğu gibi PKK’nın ötesinde bir gücün rolü vardır. Olayın kurgulanması profesyonelce hazırlanmış bir eylem plânını ortaya koymaktadır.” deniliyor.

İlköğretimde 4+4+4 Modelinde Değişiklik

AK Parti’nin zorunlu eğitimi kademelendirerek 12 yıla çıkartan ve kesintisiz eğitime son veren teklifi alt komisyonda yenilendi. Teklifin son metnine göre; kız çocuklarının eğitim dışı kalacağı eleştirilerine neden olan ilk kademe sonrası açık öğretim imkânı ikinci kademe sonrası için düzenlendi. Okula başlama yaşı bir yaş geriye çekilirken çıraklık yaşını 14’ten 11’e düşüren düzenlemeden vazgeçildi. İkinci kademede dinî dersler gibi öğrencilere istedikleri yönde seçmeli ders imkânı sunulurken, zorunlu ortaöğretim uygulamasının da önümüzdeki eğitim yılında başlamasına karar verildi.

12 Eylül’de Namaz Kılarken Öldürülen Kardeşleri İçin Adâlet Arıyorlar

12 Eylül 1980 askerî darbesini gerçekleştirenler, 4 Nisan’da hâkim karşısına çıkacak. Davaya müdahil olmak için dilekçe veren darbe mağdurlarının sayısı binlere yaklaştı. Merhum Cumali Şimşek de 12 Eylül askeri darbesinin mağduru.

Koğuşta namaz kılarken, sayım sırasında namazını bozmadığı gerekçesiyle kafası duvara vurulup joplandığı için hayatını kaybeden Şimşek’in kardeşleri dava için müdahil olma başvurusunda bulundular.

Büyükanıt’a ‘E-Bildiri’ Soruşturması

Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı vekilliği, 27 Nisan 2007’de Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinden yayınlanan “e-bildiriyle” ilgili soruşturma başlattı.

Savcılığın, “Bizzat ben kaleme aldım” diyen dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile kuvvet komutanlarının ifadesine başvurması bekleniyor. Savcı Kemal Çetin, Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesindeki e-bildirinin kimin talimatıyla yayınlandığını ve cumhurbaşkanı seçim sürecinde yaşanan 367 oy krizinin perde arkasını da araştıracak.

Hüseyin Çelik: Gençliğe Hitabe Ayet Mi?

Radikal gazetesi Ankara Haber Müdürü Ömer Şahin’in programına katılan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, önemli açıklamalar yaptı. Andımız ve Gençliğe Hitabe’nin kaldırılmasını tartışmaya açan Çelik “Bunlar ayet mi?” diye sordu. Çelik, Atatürk’ü koruma kanunu için de “Kimseyi kanunla sevdiremezsiniz. Atatürk gibi Cumhuriyeti kuran birisinin kanunla korunuyor olması ne büyük hüsran ve garip bir durum” diye konuştu. “Kenan Evren Paşa şunu dedi: ‘Biz Atatürk’ü herkesin kafasına sokacağız.’ Tüm okullara Atatürk İlke ve İnkılap Tarihi dersi konuldu. Bu sefer ne oluyor? Âdeta bir zorlamayla verildiği için sevilmiyor.” Çelik andımız hakkında da “Türkiye’de yaşayan yabancılar var. Mesela Bodrum’da yaşayan İngilizler, Alanya’da oturan Almanlar var. Yabancılar bana mektup yazdılar, “Biz Türk değiliz, Türkiye’de yaşıyoruz ve çocuklarımız Türk okullarına gidiyor. Her sabah çocuklarımıza and içiriyorsunuz.” dediler. Peki bu insanî mi, doğru bir şey mi?” dedi.

109 Maddelik Akıl Almaz Emir!

Başbakanlık tarafından ‘İnternet Andıcı’nı soruşturan savcılara gönderilen gizli belgeler, 28 Şubat’taki ‘postmodern darbe’yi yaşatmak için yapılan şok plânı deşifre etti.

28 Nisan 2000 tarihli MGK’dan çıkan 109 maddelik gizli kararda, tüm kamu kurum ve kuruluşlarına gönderilen emir ve tavsiyeler sıralanıyor. Listede, öğrencilerin hangi dershaneye gittiğinin tespit edilmesi, TSK’da olduğu gibi devlet kurumlarında irtica ile mücadele birimlerinin kurulması, özel finans kuruluşlarının önünün kesilmesi gibi hayatın her alanını ilgilendiren emirler var. ‘Gerçek Müslüman’ın nasıl olması gerektiğinin de tanımlandığı listede, dinî kurallara bile müdahale isteniyor. Bu gizli karar, Diyanet İşleri Başkanlığı üzerine yoğunlaşılmış. Strateji belirlenirken önce “gerçek Müslüman” tanımı yapılıyor: “Gerçek Müslümanlar, İslam dinini, siyasi, hukuki ve ekonomik değişmez bir düzen olarak değil, esasta bir inanç ve ahlâk sistemi olarak algılamakta ve bu dinin siyasi, ekonomik ve hukuki kurallarının yaşanılan şartlara göre yeniden düzenlenebileceği inancındadırlar.” Bu tanımdan sonra Diyanet’ten “Özellikle İslam dininin muamelata ilişkin kurallarının yaşanılan şartlara göre yeniden yorumlanabileceği ve çağdaş anlayışa göre yeniden düzenlenebileceği üzerinde durulması.” isteniyor.

Füze Kalkanı Faaliyette

ABD’nin füze kalkanı projesi kapsamında Malatya’nın Kürecik kentine kurduğu füze kalkanı radarı ocak ayında faaliyete başladı. Radar üssünde Amerikan ve Türk askerleri birlikte görev yapıyor.

Ortalama menzili 2 bin kilometre olmasına rağmen mobil haldeyken bu menzil 5 bin kilometreye kadar çıkabiliyor. Amerika’ da yapılan testlerde uzmanlar 4 bin 700 kilometre uzaklıktaki bir beyzbol topunu havaya atıldıktan sonra takip edebildi. Amerikan Savunma Bakanlığı bu sistemlerden birini Kuzey Kore’nin füzelerine karşı Alaska’ya yerleştirdi, bir diğer ise Pasifik’te hareket halinde bulunuyor. Ayrıca İsrail’e de bu radar sisteminden yerleştirilmiş durumda. Füze rampalarının önce Romanya’ya, ardından da Polonya’ya kurulmasıyla, füze kalkanı projesi 2018’e kadar bütün Avrupa’yı kapsayacak şekilde faaliyete geçecek.

36 Aileden Jitem İçin Suç Duyurusu

Faili meçhul cinayetler soruşturmasında ceset sayısı her geçen gün artarken, kayıp yakınları, dönemin sorumluları hakkında suç duyurusunda bulundu. 36 aile, Diyarbakır Savcılığı’na başvurarak dönemin JİTEM görevlileri, infazda bulunan, emri veren ve organizasyon içerisinde bulanan sorumluların tespit edilerek haklarında dava açılmasını talep etti.

Haber Dünya

‘Suriye’de Değişim Bize Yarayacak’

Tel Aviv Üniversitesi’nde bir seminerde konuşan Amos Yadlin, Suriye’de yaşanacak değişimin İsrail’e stratejik faydalar sağlayacağını belirterek, “Yıllarca savunma ve siyaset alanındaki yetkililer İsrail’in Suriye’yle bir barış anlaşmasına varmasını tavsiye etti, bu çok pahalıya mal olsa dahi. Gerekçe olarak Suriye’yi radikal Suriye-İran ekseninden çıkarmak gösteriliyordu” dedi.

Şimdi bunun, kendilerinin hiçbir bedel ödemesine gerek kalmadan, doğallıkla gerçekleşebileceğine işaret eden Yadlin, “Son zamanda yaşanan olaylara rağmen Suriye’yle barış gereklidir, fakat süreç [bizim için) olumludur” dedi.

Davutoğlu: “Irak’ta Yoktuk Suriye’de Varız.”

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Irak’a müdahale sürecinde Türkiye’nin masada olmadığını, 2004’e kadar Kürt gruplarla teması dahi olmadığını vurgulayarak Türkiye’nin, bundan sonra çevre bölgelerle ilgili konularda masada olacağını söyledi.

Eğer bir Suriye masası varsa doğal olarak en önde olmamız lâzım. Artık küresel, bölgesel ölçekte tüm masalarda varız. Tüm çabalara rağmen Rusya ve İran ile görüş ayrılığımızı gideremedik. Ama bunun sorumluluğu bizde mi? Sürecin başında İran’a gittim, ABD’den önce Rusya’ya gittim. Biz dedik ki bu süreçte kimse negatif rol oynamasın, uluslararası toplum birlikte hareket etsin. Ama böyle bir kan akarken görüş ayrılıkları var diye yürüttüğünüz inisiyatiften geri kalamazsınız. Birileri buna göz yumuyor diye bizim susmamızı kimse beklemesin.

İran’da Sünni Âlime Mossad Usûlü Suikast

Fars haber Ajansı’nda yer alan haberde şu bilgiler aktarıldı: “İran’ın Rask kentinde Cuma namazı imamı olan Ehl-i Sünnet âlim Mevlevi Cengizehi, geçen gün uğradığı bir suikast sonucu şehit düştü.

Ehl-i Sünnet âlim Mevlevi Cengizehi, Sistan Belucistan yöresinde sürekli Şii Sünni vahdetine vurgu yapan ve her iki kesimde çok sevilen bir âlimdi.

Suikast yönteminin, daha önce İranlı nükleer bilimcilere yönelik suikastlerle benzerlik arz etmesi ve teröristlerin motosiklet kullanması dikkat çekti.

Daha önce de ABD-İsrail ikilisi, bazı Batı ülkelerinin de yardımlarıyla İran’da aynı oyunu sahnelemiş ve önce Şii, sonra Sünnî camileri bombalanarak mezhep çatışması yaratmak istemişlerdi. Irak’ta bu iğrenç oyun yıllardır sahneleniyor. Başını ABD ve NATO’unun çektiği Batı cephesinin, İran ve Türkiye’yi de bu tür çatışma ve gerginliklere itmeye çalıştığına dikkat çekiliyor.

Bu arada ABD’li yetkililer tarafından ortaya atılan bir iddia da İsrail’in, İran’daki suikastler için Halkın Mücahitleri Örgütü’nü eğittiği öne sürüldü.

NBC’nin haberine göre, İranlı bilim adamlarına suikast düzenlemek için ‘ölüm timleri’ kuruldu. İran’da operasyon düzenleyen bu timler ise rejim muhalifi İranlılar tarafından finanse edilirken; eğitimleri İsrail gizli servisi tarafından yapılıyor. Suikastları ise bizzat İranlı muhaliflerden oluşan Halkın Mücahitleri Örgütü düzenliyor.

“28 Şubat” Süreci Şimdi De Azerbaycan’da

17 Şubat günü Azerbaycan’da kılınan Cuma namazlarının ardından ülke çapında inançlı Müslümanlara karşı görülmemiş tutuklamalara start verildi. K ısıtlı kaynaklardan elde edindiğimiz bilgilere göre Azerbaycan’ın Kuzeyinden Güneyine, Batısından Doğusuna pek çok tanınmış din adamları, ilahiyatçılar, âlimler, İslamî kimliği bulunan gazeteciler, STK mensupları ve siyasi parti mensupları tutuklanarak hapse atılmışlar. Garip olan şudur ki bu saygın din adamları ya yasadışı silah ya da eroin bulundurmak suçundan göz altına alınmışlar. Tutuklananların birçoğu önce polisler tarafından tutuklamış ve daha sonra Azerbaycan Milli Güvenlik Bakanlığına (İstihbarat) iade etmişler. Bazı tutuklulardan hiç haber alınamıyor.

Geçen sene de Azerbaycan’da başörtüsü yasağına itirazdan dolayı başta Azerbaycan İslam Partisi başkanı Dr. Möhsün Samedov olmakla birlikte 30’dan fazla saygın din adamı tutuklanarak ağır cezalara çaptırılmıştı.

Kardeş Azerbaycan’da yaşanan olaylar bir zamanlar Türkiye’nin de yaşamış olduğu “28 Şubat” sürecini anımsatmaktadır. Azerî kardeşlerimizin de yaşadığı bu baskı ve iftira dolu sürecin bir soğuk Şubat gününe tesadüf etmesi ise bir hayli düşündürücüdür.

İran’ı Eğer Bugün Vurmazsak, Yarın Çok Geç Kalınacak!

Siyonist rejim savaş bakanı Ehud Barak, Herzliya’daki yıllık güvenlik toplantısında, İran’a saldırı konusunu tekrar gündeme taşıdı ve şunları söyledi: “Geçmişte olduğu gibi bugün, uluslararası geniş bir düzlemde, İran’ın nükleer bir ülke olmasını önlemek hayati bir konudur. Hiçbir seçenek masadan kaldırılmamalıdır. Yaptırımlar İran’ın nükleer programını durdurmalı. Her kim ‘daha sonra’ derse, bunun çok geç olduğunu anlayacaktır.”

Diğer yandan İsrail başbakan yardımcısı Moshe Ya’alon ise, İran’a saldırılması gerektiğini belirterek: “İran’ın bütün nükleer santralleri askerî bir saldırıya dayanıksız durumda. Bir nükleer İran hayaleti bütün özgür dünyanın kâbusu olacaktır” dedi.

ABD’den gelen bir açıklamada İsrail’e yardım etmenin kendileri için kutsal olduğunu belirten Obama, bölgede barışın (!) tesisi için de işgal yönetimiyle iş birliğini sürdüreceğini ifade etti.

Yine Obama, İran’a karşı “masadan hiçbir seçeneği kaldırmadıklarını” kaydederek, “Tercih ettiğimiz çözüm şekli diplomatik yoldur, ancak İran’ın nükleer silah sahibi olmasını ve bölgede bir nükleer silahlanma yarışı başlatmasını engellemek için imkanlarımız ölçüsündeki her şeyi yapacağımızı da çok net biçimde ortaya koydum” ifadelerini kullandı.

Bunun yanı sıra, Amerikalı generaller Washington Post Gazetesi’ne verdikleri tam sayfa ilanda, “Sayın Başkan, ABD ordusu dünyadaki en heybetli askerî güçtür. Fakat her meydan okumanın askerî bir çözümü yoktur. Biz ya da müttefiklerimize saldırı olmadıkça, savaş son seçenek olmalıdır. Cesur askerlerimiz sizden onları zorlukla dolu yola göndermeden önce tüm diplomatik ve barışçıl seçenekleri tüketmenizi bekliyor. Şu anda askerî bir harekât sadece gereksiz değil aynı zamanda hem ABD hem de İsrail için tehlikeli. Sizi İran’la savaş seçeneği baskısına direnmeniz için uyarıyoruz” dediler.

İngiliz Gazeteciden İtiraf!

İngiltere’nin önde gelen tabloid gazetelerinden Daily Star’dan istifa eden gazeteci Richard Peppiatt, yaptığı çarpıcı açıklamalarda; İngiliz basınında bir dönem, editörlerin muhabirlere Müslümanları karalamak için fabrikasyon haberler yaptırdığını itiraf etti. Peppiatt, editörlerden, ‘Müslümanlar ülke güvenliğini tehdit ediyor’ veya ‘Göçmenler ülkeyi ele geçiriyor’ şeklinde kurgulu haber siparişi aldıklarını anlattı. Richard Peppiatt: “Bizden genellikle araştırmacı gazetecilik yapmamız beklenmezdi. Bunun yerine elimize bazı bilgiler verilerek, daha önce belirlenmiş gündem çerçevesinde bu bilgileri kendilerinin istediği tarzda kurgulamamız istenirdi.” dedi.

Peppiatt, özellikle 11 Eylül New York ve 7 Temmuz Londra terör saldırılarından sonra başta tabloid gazetelerde olmak üzere, Müslümanların ‘kötü insanlar’ şeklinde gösterilmesine yönelik bir kampanyanın başladığına dikkat çekiyor. İngiliz gazeteci, Müslümanlara yönelik düzmece haberlerin Irak Savaşı öncesinde daha da yoğunlaştığını sözlerine ekliyor.