Haber Türkiye
Çocuk Sahibi Olmak Zorlaşıyor
Türkiye’nin “en önemli zenginliği” olarak ifade edilen genç nüfus hızla azalıyor. Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği İkinci Başkanı Prof. Dr. Bülent Tıraş, genç nüfusun azalmasının gebe kalmada yaşanan sorunlarla yakından ilişkili olduğunu söyledi. “İlk doğumdan sonra oluşan rahim içi yapışıklıklar, enfeksiyon riski, obezite, cinsel yollarla bulaşan hastalıklar ve geç anne olma isteği sorunların başında geliyor. Toplumumuzda ikinci çocuk için on sene bekleyen var. Bu çok sakıncalı. Kişinin sigara, alkol kullanması ve aşırı kilo durumu da çocuk sahibi olmaya engel teşkil edebilir” açıklamasında bulundu.
Avrupa Birliği’nin yaptığı araştırmaya değinen Tıraş, öngörülere göre 2050 yılında çiftlerden sadece yüzde 5’inin normal yollarla üreyebileceğini yani yüzde 95’inde çocuk sahibi olmak için tedavi olmak zorunda kalacağını aktardı. Tıraş: “Bu durum Türkiye için de geçerli. Nitekim toplumumuzda obezite ile cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve zararlı madde tüketimi artıyor” diye konuştu. Canı, malı, dini, aklı ve nesli korumak için gönderilen İslam Dini, Müslümanları helal-haram çizgisiyle bu tür zararlardan korumaktadır. Bu durum, 0 %’5’lik kesimin Müslümanlar olma ihtimalini yükseltiyor.
Adli Tıp’a Olan Güven Sarsılıyor Mu?
Geçtiğimiz günlerde Ankara Cumhuriyet Başsavcısı’nın talimatıyla mezarı açılan 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın nâşından alınan örneklerde, dışarıdan verildiği kesin olan dört zehirli madde tespit edildiği belirtilmişti. Özal’ın ölümünden bir gün önce Bulgaristan Büyükelçiliği’nde içtiği limonata ya da Çankaya Köşkü’ne geldikten sonra tükettiği gıdalar üzerinde duruluyordu. Özal’ın vücudunda az miktarda bulunan ama dışarıdan verildiği kesin olan ‘amerikyum’ ve ‘polonyum’un ise vücutta ciddi yıkıma sebep olduğu belirtilmişti.
Fakat Adli Tıp’tan gelen son açıklama tüm kamuoyunu şaşırttı. Açıklamada Özal’ın nâşında zehir bulunduğu fakat zehirden ölmediği ifade edildi. Uzmanlardan ve vatandaşlardan gelen tepki üzerine yapılan yeni açıklamada ise Özal’ın ölüm nedeninin tam tespit edilemediğinin söylenmesi kafaları karıştırırdı. Anlaşılan o ki; bu tutarsızlığın arkasında yatan sebep uzun süre tartışılacak.
Bitlis’teki Petrol Neden Çıkarılamıyor
Sultan II. Abdülhamid’in hazırlattığı petrol haritasında kaynak gösterilen Bitlis petrol deresi o tarihten bu yana dere suyuna karışıp akıyor. Petrol arama çalışmaları Mutki’de 33 yıl önce FMC Oil adlı bir İskoç Şirketi tarafından 2 Eylül 1979’da Yanık Çakır Köyü yakınlarında bulunan Boyluca mevkiinde yapılan çalışmalarla başlıyor. 3 yıl süren aramalardan sonra, 5 bin 745 metre derinlikte petrol bulan şirket, çalışmalarına 30 Haziran 1982’de son veriyor. Yanık Çakır Köyü Muhtarı Nafiz Yıldırak, kazı yapılan petrol bölgesinde her yıl yaz aylarında toprağın üzerine çıkan petrolün küçük bir dere şeklinde akıp gittiğini söylüyor. Muhtar Yıldırak: “Yetkililerimiz de artık bu bölgelerimize değer versinler ve toprağımızın altındaki hazineyi değerlendirsinler” diyor. Karadeniz’de ve Doğu’da yıllardır ‘Petrol var ilgilenin’ uyarılarına rağmen sahibi olduğumuz toprakların yer altı zenginliklerine bir türlü ulaşamamamızın nedeni ilgisizlik olmasa gerek. Uzun vadeli plânlarında Türkiye’nin de olduğu ABD, sıra bizim topraklarımıza gelinceye kadar bu zenginlikleri unutturmak mı istiyor?
Haber Dünya
Filistin İslamî Cihad: “Biz Bu Kararı Tebrik Etmiyoruz”
ABD’nin New York şehrindeki BM Genel Merkezi’nde gerçekleşen oylamada, ABD’nin ve İsrail’in baskılarına rağmen ezici çoğunlukla Filistin ‘Gözlemci Devlet Statüsü’ kazandı. 138 ülke Filistin’e ‘evet’ derken, ABD ve İsrail’inde içinde bulunduğu 9 ülke ‘hayır’ dedi.
Filistin Başbakanı İsmail Heniyye, Filistin devletine kavuşturacak siyasî her çözümü destekleyeceklerinin yanısıra işgal rejimini tanımayacaklarına ve Filistin halkının stratejik sabitelerinden ve vatana dönüş hakkından taviz vermeyeceklerine dikkat çekti. İslami Cihat Lideri Ramazan Abdullah Şallah ise: “Hangi Filistin’den söz ediyorsunuz? Eğer Filistin derken Akdeniz’den Ürdün nehrine kadar olan her yeri kastediyorsanız doğal olarak bunu tebrik ederiz; ancak eğer bundan kastınız Filistinliler için bir limit belirlemekse biz Özerk Yönetime ve Mısırlı kardeşlerimize şunu açıkça söylüyoruz ki biz bu kararı tebrik etmiyoruz” dedi. Filistin’e ‘Gözlemci Devlet Statüsü’ verilmesinin ardından İsrail, bedel ödetme çalışmalarına başladı. Yapılan açıklamada İsrail’in Batı Şeria’da 3 bin yeni konut yapacağı ve Filistin yönetiminin vergi gelirlerine el koyma kararı alındığı bildirildi. Kâfirin, ‘bir verip bin alma yöntemi’ göz önünde bulundurulacak olursa bu durum Filistin Hükümeti için bir başarı sayılmıyor.
ABD’nin Yeni Stratejik Ortağı Mısır!
ABD’nin New York Times Gazetesi Mısır Devlet Başkanı Muhammed Mursi’nin ABD Devlet Başkanı Barack Obama’nın yeni stratejik ortağı haline geldiğini yazdı. Habere göre, Obama’nın Mursi’yi kendisine bir ortak olarak seçmesinin sebebi; Mursi’nin pragmatik inancı ve çok fazla ideoloji katılmamış mühendis hassasiyeti idi. Gazete, “Mısır’ın Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ile Ortadoğu’da gücünü yeniden kazandığını, Türkiye’nin ise arabulucu olarak geride kaldığını” da yazdı. Gazete, İsrail ve Gazze arasında ateşkesin sağlanması için Kahire merkezli yürütülen diplomasi trafiğinin Mısır’ın geleneksel arabuluculuk rolünü bir kez daha ortaya çıkardığını belirtti. Gazete, Mısır’ın bu gücünün temel nedeni olarak, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin Müslüman Kardeşler’e uzanan siyasî köklerini gösterdi.
Arap Baharı’nın gerçek yüzü giderek netleşiyor. Müslüman halkın kabul ettiği bir kesimin iktidar yapılması, Müslümanlar aleyhine atılacak adımların onlar eliyle imzalanması ve bu şekilde Başbakan R.Tayyip Erdoğan’ın da belirttiği gibi Müslüman toplumun gazının alınması (!) Ortadoğu’da ilk defa uygulanan bir taktik değil.
Gazze’de Lübnan Hizbullah’ı ve İran Devreye Girdi
Lübnan’dan yayın yapan el-Menar televizyonu, Gazze’deki direnişin silahlandırılmasıyla görevli olan Hizbullah ve İran Devrim Muhafızları’ndaki birliklerin teyakkuza geçtiğini duyurdu.
Haberde, Hizbullah ve İran’ın Gazze direnişinin silahlandırılmasında, herkesçe bilinen (İran ve Suriye limanları - Sudan ve Sina) hattının dışında sadece direniş ekseni tarafından bilinen gizli bir hattın olduğu belirtildi.
Haberde, Suriye’nin yaşadığı iç sorunlardan ötürü Filistinli direnişçileri silahlandırma hattının büyük yara aldığı vurgulanırken “Fakat Hizbullah ve İran, Gazze direnişini silahlandırmakta kararlıdır. Bu karardan geri adım atmak yok” ifadelerine yer verildi. İran Meclis Başkanı Laricani; en zor şartlarda bile Filistin halkının yanında yer alacaklarını vurgulayarak: “Filistin halkına maddî ve askerî yardımda bulunmaktan gurur duyuyoruz” dedi.
Bu konuda Avrasya İslam Şurası’nda değerlendirme yapan Başbakan Erdoğan ise İsrail’le yapılan anlaşmalar devam ederken , “İsrail terör devletidir” demekle yetindi.
Katar’da İmzalanan Gizli Anlaşma
Suriyeli muhaliflerin Katar’da yaptıkları yeniden yapılanma toplantısında; ABD, Türkiye, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri ile gizli bir anlaşma imzaladığı öne sürüldü.
Kuveyt Ümmet Partisi Genel Sekreterya Üyesi Dr. Faysal el-Hamd, Suriye Dostları Topluluğu ile Suriyeli muhalifler arasında 3-11 Kasım tarihleri arasında Doha’da düzenledikleri toplantıda alınan kararları açıkladı.
Faysal el-Hamd: “Bu, ihanet anlaşmasıdır. Komplo sadece Suriye’yi değil tüm ümmeti hedeflemektedir” dedi.
Dr. El-Hamd anlaşmanın metninin, konferansa katılan birçok muhaliften gizlendiğini de ifade etti.
Açıklamaya göre gizli anlaşmaya; Türkiye, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanları, ABD’nin Suriye Büyükelçisi ve İhvan-ı Müslimin örgütü lideri Riyad Şakfa’nın yardımcısı imza atmıştır.
Anlaşmada; “Suriye Ordusu’nun sayısının 50 bine düşürülmesi - İsrail’le Suriye arasındaki barış görüşmelerinin Amerika ve Katar’ın gözetiminde gerçekleştirilmesi - Katar’ın doğalgaz boru hatlarının Suriye ve Türkiye üzerinden AB ülkelerine aktarılmasına ve Türkiye’nin Atatürk Barajı’ndan, Suriye üzerinden İsrail’e su ulaştırmasına müsaade edilmesi ve Filistin direniş hareketleriyle ilişkilerin kesilmesi gibi maddeler yer alıyor. YDH
İsrail’in Finans Kaynağı AMERİKA
“Congressional Research Service” isimli araştırma merkezi ABD`nin İsrail’e verdiği askerî ve maddî desteğin boyutlarını ortaya çıkardı.
Hazırlanan raporda, özellikle İsrail savunma bütçesi harcamalarının ve füze savunma sistemi programlarının ABD tarafından büyük çapta maddî ve teknik destek aldığı aktarılıyor. Ayrıca, gelişmiş F-35 uçakları ve yerleşimcilere sağlanan maddî desteklere de yer veriliyor.
2007 yılında Bush yönetimi tarafından imzalanan 10 yıllık antlaşmada, yaklaşık 30 milyar dolarlık bir yardım öngörülüyor. Söz konusu yardım paketine göre İsrail’e, 2009 yılında 2.55 milyar dolar yardım yapan ABD, 2013 yılında yaklaşık 3.1 milyar dolar yardım yapmayı plânlıyor. Destek 2018 yılına kadar devam edecek. ABD, 2.5 kilometreden 45 kilometreye kadar tehdit olan her füzeye cevap veren ve her hava koşulunda çalışan Demir Kubbe sisteminin, yaklaşık 205 milyon dolarlık masraflarını da karşıladı.
Obama yönetiminin yeni döneminin ilk icraatı ise, İsrail’in Gazze’de yaptığı katliamları “İsrail’in kendisini savunma hakkını destekliyoruz’’ ifadesiyle desteklemek oldu.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısını değerlendiren 69 yaşındaki ABD’li oyuncu Robert De Niro: “Yaptıklarından dolayı neden İsrail’i ya da İsraillileri suçluyoruz ki? Kuduz bir köpek tarafından ısırıldığınız zaman kimi suçlarsınız? Köpeği mi sahibini mi? Bu yüzden bütün suç İsrail gibi bir ülkeyi desteklediği için Amerika’nındır” dedi.
Batı Medeniyetinin İğrenç Tablolarından Bir Tane Daha!
İngiltere’nin en büyük öğrenci örgütlenmesi, üniversite ve lise son sınıf çağındaki öğrenciler arasında eğitim masraflarını karşılayabilmek için para karşılığı fuhuş vakalarının yaygınlaştığını bildirdi.
İngiltere’de 600 üniversitenin öğrenci örgütlenmelerini temsil eden Ulusal Öğrenci Birliği’nin tahminlerine göre kulüplerde çalışan kadınların yüzde 20’si öğrencilerden oluşuyor.
Bu iddiaları fuhuş sektöründe çalışanlara destek veren İngiliz Fuhuş Çalışanları Birliği (!) de dile getiriyor. Kuruluşa göre, Londra’daki yardım hatlarına öğrencilerden gelen telefonlar son bir yılda ikiye katlandı.
Avrupa, insanlarını ne hale getirmiş! Özgürlük adına toplumlarını dinden ve temiz ahlâktan uzaklaştıran Batı, sadece İslam âlemine değil, kendi halkına da çok iğrenç bir şekilde zulmetmektedir.