Demokrasinin temeli kabul edilen “Yasama, Yürütme ve Yargı” organlarından, hukukun işleyişinin sağlandığı YARGI ülkemizde adaleti gerçekleştirmek yerine toplumun üzerinde adeta bir sopa gibi kullanılmakta, yargı eliyle yapılan zulümlere her geçen gün yenileri eklenmektedir. Furkan Gönüllüleri de bu konuya dikkat çekmek amacıyla, “Türkiye’deki Yargı Zulmü” başlığıyla özelde Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin 21 Ocak mahkemesinin 6. kez sebepsiz yere ertelenmesi genelde ise yapılan tüm hukuksuzluklara gerçekleştirdikleri basın açıklamasıyla tepki gösterdiler.
Bu sayfamızda Başyazarımız Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin yargıdaki hukuksuzlukları ve yapılan zulümleri konu alan basın açıklamasının özetine yer veriyoruz.
TÜRKİYE DİKTATÖRLÜĞE DOĞRU GİDİYOR
Kıymetli kardeşlerim, 17-25 Aralık operasyonlarından sonra 2014’ün başından itibaren Türkiye başka bir Türkiye oldu. 17-25 Aralık operasyonları, Türkiye’nin diktatörlüğe doğru evrilmesinde önemli bir rol oynadı. Bu bahaneyle suçlu-suçsuz birçok insana, derneğe zulümler yapılmaya başlandı. Türkiye, o günden sonra 15 Temmuz 2016’ya kadar merhale merhale diktatörlüğe doğru götürülürken bazı derin güçler büyük bir olaya ihtiyaç duydu ve o büyük olayı da 15 Temmuz ile gerçekleştirdiler. 15 Temmuz’dan sonra toplu ve büyük kıyımlara kalkıştılar.
İhanetin arkasında kimler varsa ortaya çıkarılmalıdır. Ancak başka bir noktaya da temas etmek istiyorum. 15 Temmuz’un siyasi ayağının ortaya çıkması gerektiği gibi, derin ayağının da ortaya çıkarılmasını istiyoruz.
Olağanüstü hâl ile: Savcılara, “Tahliyelere İtiraz” hakkı verildi. Halbuki olağanüstü hâlden önce bir hâkim, sanığın lehinde hüküm verdiği zaman savcının, hâkimin kararına itiraz etme hakkı yoktu. Şu anda bir mahkeme, yetkililerin istemediği bir kararı verdiğinde savcıya itiraz ettiriyorlar ve savcının itirazını bir üst mahkeme adı altında kabul ediyorlar.
15 Temmuz bahanesiyle Türkiye diktatörlüğe doğru götürülüyor. Benim olayım da tıpkı Eren Erdem, Selçuk Kozağaçlı’nın olayındaki gibi “tahliyeye itiraz.” İkinci çeşit hukuksuzluk ise savcılara, “Hüküm verildikten sonraki tahliye kararına da itiraz hakkı” verdiler ve Ahmet Altan’ı tekrar tutuklattırdılar. Metin İğdil ile ilgili verilen karar da üçüncü çeşit hukuksuzluktur. İstinaf mahkemesi beraat verdiği halde Türkiye tarihinde ilk defa bir savcı, beraat kararına da itiraz etti.
Tekrar tutuklamanın sistemini kurdular. Bir mahkeme onların istemediği bir karar verdiğinde ister mahkemesi devam eden tutukluların ister hükümlülerin isterse de beraat etmiş kişilerin tahliyesinde olsun her üçünde de savcılara itiraz hakkı verdiler.
Biz zaten bir türlü hukuk devleti olamadık kanun devletiydik şimdi kanun da kalmadı. Tamamen keyfi idareye kaldık. Laiklik ile dini, olağanüstü hâl ile kendi koydukları kanunları, başkanlık sistemiyle de parlamentoyu saf dışı ediyorlar. Kimler yetkiliyse keyfi idarede bulunabiliyor.
Olağanüstü hâl komisyonu veya mahkeme beraat kararı veriyor. Buna rağmen insanlar işe döndürülmüyor. Kanun devleti olsa böyle olur mu? Devlette şefkat olur, adalet olur, merhamet olur…
Bir kısım arkadaşlarımızı işten çıkardılar, bir kısmını tehdit ediyorlar, bir kısmı hakkında soruşturma açıyorlar. Bir kısmı hakkında ise ne yapıyorlar biliyor musunuz? Siyah gözlüklü adamlar: “Kanunsuz, gayri resmi yollarla arkadaşlarımızın ailesine gidiyor, bazı şeyler söyleyerek ailesinin gözünü korkutuyor, senin oğlun/kızın Furkan Vakfına gidiyor, onlarla tanışıyor. İleride şöyle şöyle şeyler olur, çocuğunuza engel olun” diyorlar. Bu yapılan tehdit midir? Şantaj mıdır? Eşkıyalık mıdır? Bir suçumuz varsa ispat edersin. Bizim başka örgütle ne alakamız var? Biz terör örgütü müyüz ki bize selam verenleri tehdit ediyorsunuz?
Sen mi karar vereceksin Ey siyah gözlüklü adam! Siz mi karar vereceksiniz Ey Siyasîler! Siz mahkeme misiniz?
Benim özgürlüğüm ve bütün mazlumlar için atkılı yürüyüşler yapıldı. Bunlardan ötürü nice arkadaşımız ifade vermek için çağrıldı. İfade vermek için telefonla ya da mektupla çağırılırsınız. Polis, resmi kıyafet ve polis otosuyla arkadaşlarımızın evine ifadeye davet etmek için neden geliyor? Bunların hiç birisi normal şeyler değil. Yaptıkları şey kanunsuzdur.
•Birçok belediyeye kayyum atadılar. Kanuna göre eğer bir belediye başkanının terör ile bağlantısı varsa mahkemeler karar verir.
•Beraat eden insanlara görevine iade hakkı verilmiyor. Bir kısmının diploması iptal ediliyor. Bir kısmına pasaport hakkı verilmiyor…
Bunun gibi birçok kanunsuzluk var. Adalet yok nefret var. Adalet yok siyaset var. Adalet yok talimat var!
KHK yargısız infazdır. KHK mağdurlarının bir kısmı iş sahibi olamıyor. Bir kısmının emeklisi engelleniyor. Bazılarının emekli maaşı verilmiyor…
21 Ocak’taki mahkememde savcı artık mütalaa verecek, hâkim de karar verecek diye beklerken hâkim: “Dün akşam saat 16.53’te yani 5’e 7 kala bir mail geldi. Antep’ten ve Malatya’dan bir vatandaş hakkınızda şikayetçi olmuş. Hangi konuşmadan şikayetçi ise onu incelememiz lazım. Ona daha bakamadım. Onun için 3 ay sonraya gün veriyorum. Son dakika golü” dedi! Hâkimler de bu durumdan rahatsız. Onlar da usanmış artık. Ey zalimler! Şu yargıdan elinizi çekin. Hâkimleri ve savcıları özgür bırakın.
•KHK zulmüne son verilmelidir.
•Bugüne kadar yapılmış olan haksızlıklar için özür dilenmeli ve mahkemeler yeniden başlatılmalıdır.
•Mal varlığına haksız yere el konulan kimseler varsa mal varlıkları kendilerine iade edilmelidir.
•Herkese eşit davranılmalı, hiç kimsenin özel muameleye tâbi tutulmasına müsaade edilmemelidir. Herkes kanunlar önünde eşittir.
•Tutuksuz yargılama esas alınmalıdır.
Nasıl ki, insanlar 12 Eylül zulmünü hatırlıyorlar ve lanet okuyorlarsa, bu dönem de lanetle hatırlanacak ve ‘zulüm dönemi’ olarak tarihte yerini alacaktır. 15 Temmuz bahanesiyle İslami hizmetler bitirilmek isteniyor. Bitirilemeyenler de küçültülmek isteniyor. Diğer taraftan da Türkiye’de diktatörlük kurmak istiyorlar. Türkiye devleti içerisinde Türkiye’deki özgürlükleri fazla bulan bir kadro var. Diktatörlüğe geçmeyi düşünmektedirler. Yaptığımız mücadele diktatörlük kurmak isteyenlerin o maksatlarına erişmesini engelleyecek olan bir mücadeledir. Bunun farkında olmanızı istiyorum.
Yargı mensupları da bu yapılanlara tepki göstermelidir. Hâkimler, “Ben bağımsız bir yargıcım. Bana talimat veremezsiniz. Birtakım gerekçelerle mahkemeleri uzatmamı istiyorsunuz. Zulmetmeme sebep oluyorsunuz. Yeter artık!” demelidir. Orhan Gazi bir sözünde, “Geciken Adalet, zulümdür” diyor. Hâkimler bu zulme ortak olmamalıdır. Bağımsız yargıyı savunmalıdırlar.
Bütün kirli eller, yargıdan elini çeksinler. Yargıya istediğini yaptıranlar; “Yargı altın devrini yaşıyor” diyor. Kimler yargının durumundan memnunsa onlar yargıya hâkim olmuşlar demektir.
Hukuk devleti olamadılar hiç olmazsa kanun devleti olsunlar. Allah’ın kanunlarını rafa kaldırdılar hiç olmazsa kendi kanunlarını uygulasınlar. Yargının bağımsızlığı sağlanmalıdır. Buna karşı mücadele vermek boynumuzun borcudur. Türkiye’nin diktatörleşmesine müsaade edilmemelidir. *
* https://youtu.be/cpw_qmbxhIs