Kıssa

Yıl 1934 Kuran Dersi Yasak

Paylaş:

Ali Ulvi Kurucu* hatıralarında 1934-1935 yıllarında Konya’da camii imamı olan babasının başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatıyor:

“Bir gün, daha gün doğmadan mahallenin sığırları, inekleri ahırlarından çıkıp yayılmaya gitmeden, ağnam yani hayvan vergisi memuru tahsildar, hayvanları saymak için yanında bir polisle geldi. Ona göre vergi yazacaktı.

Bu sırada babamdan ders alıp, evlerine dönen birkaç çocuğa rastlamışlar. Çocukların ellerinde Kur’an cüzleri var.

-Nereden geliyorsunuz?

-Camiiden.

-Nerede camii? Kim öğretiyor? Hocanız kim?

Doğru camiye gelmişler. Babam onların dış kapıdan girdiklerini görmüş…

Babamın birdenbire bir atlayışı, bir telaşı, bir koşması var… O halin bizde uyandırdığı ürküntüyü, korkuyu ve dehşeti, kat’iyyen unutamam…

Oturduğu minderinden, aniden kalktı; ders okuttuğu müezzin mahfilinden fırladı, indi… Mescidin kapısına koştu… Ders verirken görülmeyecek cürm-i meşhud1 halinde yakalanmayacaktı!

Tahsildarla polis ayakkabılarıyla camiye girdiler. Tahsildar:

“Demek şehrin merkezinde Arap harfleri okutuluyor? İrticai hareket, öyle mi! Polis efendi, zaptını tut!”

Merhum babamın o gün o zalime bir yalvarması var… O günden kalan yara hâlâ içimde kanar.

“Lütfen buyurun beyefendi, lütuf buyurun!” diyor, adamı insafa getirmeye çalışıyordu. Polis, bir ara bırakıp gitmek istedi. Ama tahsildar onu da tehdit etti. Hatta polis dışarı çıkmıştı. Fakat o zalim, polisi tehdit ederek içeri çekti:

“Polis efendi zabıt tutacaksın! Yoksa seni de şikâyet ederim dedi.”

Babacığım bin bir zahmetle kurduğu ders düzenin bozulacağına, çocukların Kur’an’sız kalacaklarına üzülüyor; yuvası üzerine titreyen bir kuş gibi çırpınıyordu:

“Beyefendi istirham ederim. Bakınız daha sabah ezanı okunmamışken, ben rahat evimi bırakıp gelmişim. Bu yavrular ilim için, sıcak yataklarından kalkıp, karanlıkta buraya geliyorlar. Bunları kaldıran, giydiren, gönderen anaları düşünün, onların Kur’an’a olan aşklarını düşünün… Beyefendi, ben de evimde oturur rahat ederim. Daha evimde bir kahvaltı etmiş adam değilim. Sadece ismini duyarım, kahvaltı nedir bilmem…”2

Olan olmuştu yine, her Kur’an öğreten ve öğrenen kanun önünde müebbet suçluydu. Onlar daimî hâkim, biz daimî mahkûm gibiydik şu diyarda…  “Sakın Allah’ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma; gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne kadar onları ertelemektedir.”3

* 1922-2006

  1. Şahitli suç, suçluyu suç işlerken yakalamak,
  2. Ali Ulvi Kurucu Hatıralar-1/Kaynak yayınları 11.Baskı, sayfa 77-78
  3. İbrahim, 42