Makale

Zafer, Gayret ve Ümide Aşıktır!

Paylaş:

Bugün İslam coğrafyası, Türkiye de dahil olmak üzere kan ağlamakta ve bir kurtarıcı beklemektedir. Zalimler ve müstekbirler günden güne Allah’a karşı kinlerini kusmakta ve O’nun mazlum kullarına karşı gaddarca davranmaya devam etmektedirler. Buna karşı biz mü’minler her fırsatta görevlerimizi bilip Allah’ın davasına sarılırsak ve yardımı yalnızca O’ndan beklersek karşımızdaki düşmanın bize hiçbir zararı olmayacaktır.

Zalimler her çağda var olagelmiştir. Zalim, bizim kaslarımızı güçlendirecek yokuşumuz, bazen de bizi keskinleştiren bileme aracımızdır. Yokuş olmadan güçlenemem, bileyici olmadan da keskin kalamam. Unutmamamız gereken şudur ki: Kâfirler ve zalimler şeytanın onlara verdiği vazifeyi layıkıyla yerine getiriyorlar ve hep galipmiş gibi görünüyorlar. Bu da imtihanın cilvesidir. Asıl galip olan Allah ve zafere inanmış mü’minlerdir. Bu konuda sözü Üstad Seyyid Kutub’a bırakalım: “Mü'minler, Allah'a tevekkül edip dayandıkça ve zaferin şartlarını yerine getirip, yalnızca âlemlerin Rabbi olan Allah için cihad ettikçe, elbette Allah'ın yardımı ve fethi gerçekleşecektir. Zaferin anahtarı Allah'ın elindedir. O'ndan başka hiçbir güç ve silaha (tam olarak güvenip) dayanmamak gereklidir. Esas olan, Allah'ın yardımıdır. Silah ve araçlar ise birer vesiledir. Yalnız ve yalnız Allah'a dayanıp güvenen ‘cihad erleri’ cemaati, çok az sayıda da olsa, bu iman, ihlas ve Allah'a bağlılıklarından dolayı nice kalabalık orduları mağlup etmiştir, yine de edecektir. ‘Allah'a kavuşacaklarına kanaat getirenler şöyle dedi: 'Nice az bir topluluk vardır ki, Allah'ın izniyle çok topluluğa galip gelmiştir. Allah, sabredenlerle beraberdir.’1 Bu, sünnetullahtır. Sünnetullahta hiçbir değişme yoktur. Kim Allah'ın dinine yardım ederse, İslam’ı yeryüzüne hâkim kılmak ve tüm tağutları alaşağı etmek için çalışırsa, Allah da ona yardım eder: ‘Ey iman edenler! Eğer siz Allah'(ın dinin)e yardım ederseniz, (Allah da) size yardım eder; ayaklarınızı (hakkı koruma yolunda) sağlam tutar.’2 Peki mü'minler Allah'a nasıl yardım edebilirler ki, Allah'ın koyduğu zafer ve sebat şartına nail olabilsinler? Kendilerini Allah uğruna adayıp gizli-açık hiçbir şeyi O'na şirk koşmayıp, ruhlarında Allah'tan başka hiçbir şeyin sevgisine yer bırakmayıp sevdikleri ve beğendikleri her şeyden çok, Allah Teâlâ'ya muhabbet besleyip arzu ve isteklerinde, amel ve hareketlerinde, gizli-açık bütün faaliyet ve çabalarında O'nun hükmüne ram olmaları... İşte Allah'a yardımın ifade ettiği mana budur. Allah'ın koyduğu bir şeriat ve hayat nizamı vardır. Bu, bütün mevcudata has değer ölçüleri, kaide ve prensipler üzerine kaim olur. Allah'a yardım demek, O'nun şeriatını ve nizamını hâkim kılmak ve istisnasız olarak bütün hayatı O'nun emrine ram etmektir. İşte pratik hayatta Allah'a yardım etmek demek, Allah'ın nizamını tahakkuk ettirmek demektir.”3 İşte asıl mesele Allah’ın yardımına inanmak ve zaferin şartlarını yerine getirmek için harekete geçmek, şirkten ve nefsimize zulmetmekten uzak durmaktır.

Allah mü’minlere her çağda yardımını göndermiş ve asla onları yalnız bırakmamıştır. Mü’minler de buna karşılık hayatlarının her anında Allah’ın dinini hâkim kılmalı ve İslam’ın en güzel temsillerinden olmalıdırlar ki bu davada sonuna kadar yürüyebilsin ve muhataplarına bu davanın yaşanılırlığını gösterebilsinler. Furkan Hareketinin birer ferdi olarak bizler de dünyaya dalanlardan uzak durmalı, miskin bir hayat yaşamaktan, ataletle örülmüş bir benlikten sıyrılmalı ve davasına kilitlenmiş füze gibi daima hedefe doğru yol almalıyız. Allah’ın yardımı o zaman çabucak bize ulaşacaktır. Allah bir kula yardım murad etti mi ona kimse engel olamaz. Yardımı çeken de geri iten de bizleriz. Davranış ve inanmışlığımız Rabbimize ulaşacak ve ona göre hayatımıza değer biçilip yardıma karar verilecektir. Hak etmeyene neden yardım edilsin ki? Gayret ve ümidi tam olmayana zafer yakışmaz. Allah’ın zaferi ve yardımı, gayret eden ve ümidini asla yitirmeyen dava erlerine erişecektir.

Kendi görevini bilmeyip de başka şeylerle ilgilenen ve yapılan her türlü mücadeleyi ve hayırlı işleri eleştiren kimseler bu davaya yüktür. Çalışanların ve inanıp yola çıkanların ancak ümitlerini yıkmakta ve dava kardeşlerine zarar vermektedir. “Eğer Allah size yardım ederse, artık size galip gelecek kimse yoktur. Ve eğer size yardımını keserse, bundan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler ancak Allah’a tevekkül etmeli, sadece O’na güvenip dayanmalıdır.”4 Asıl mesele işte budur. Allah varsa galip olan biz, O yoksa yanımızda kimsesiziz. Allah’a tevekkül etmeyip, düşmanın gücüne aldanan kimseler ancak fitneye ve fesada sebebiyet verirler. Bazen dünya hayatı, inanmış ve yola çıkmış kimseleri dahi hedeften saptırabilir. O yüzden mü’min kardeşlerimiz, dünyanın fazlasından, dostun dünya kokulu hayatından uzak durmalıdır.

Mücadele eden ihlaslı kardeşlerimiz, dünya çöplüğünde üzerine kokusu sinmiş nice kimselerden daha hayırlıdır. Zalimin zulmüne boyun eğmeyip zafere ulaşmanın şartlarını yerine getiren genç yiğitler, ilim sahibi olup yıllanmış ama yıpranmış nice kimselerden daha hayırlıdır.

Özgürlüğe kanat çırpan yiğit kardeşim, bilesin ki bir kanadında ümmetin ve kardeşlerinin yükünü, diğer kanadında ise kendi amellerini ve mücadeleni taşıyorsun. Biliyorum yükün ağır, yolun uzun ama kış gelmeden bu diyardan göç edip bahara ulaşmalısın. Ardından akbabalar, leş kargaları yere düşmeni veya yavaşlamanı bekliyor. Asla ardına bakma, Lut’un karısı gibi için günahkarların ve fitnecilerin geride kalışına yanmasın. Sen yoluna devam et ki bahar gelsin senden sonraki nesillere. Sen baharı kanatlarında ve yüreğinde taşıyorsun. Bahar seni ebedi aleme taşımanın hazırlığını yapmakta, dört gözle seni beklemektedir.

Gözlerin keskin, yüreğin berk, kanat çırpışların daim olsun. Ağır yükü kuşanıp zafere kanat çırpanlara selam olsun, ağır yükü görüp dönenlere de veyl olsun!

  1. Bakara, 249
  2. Muhammed, 7
  3. Seyyid Kutub, Fî Zilâli'l Kur'an, Hikmet Y. c. 13, s. 379
  4. Âl-i İmran, 160