Sözlükte “azamet sahibi ve yüce olmak” anlamındaki celâl ile “cömert ve merhametli, asil ve şerefli olmak” manasındaki “kerem”den türeyen ikram kelimelerinin başına zû (sahip) getirilmesiyle meydana gelen bir terkip olup “azamet ve kerem sahibi” demektir.1
Ebu Mansur el-Maturidi, Zü’l-Celâl ve’l-İkrâm ismini ilk geçtiği yerde (“Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin yüzü (kendisi) baki kalacaktır.”)2 ulûhiyet makamını ve Allah’ın emrini yüceltmenin kulların görevi olması veya Cenab-ı Hakk’ın dilediği kimseleri dünyada yüceltmesi, ahirette de lütuf ve ikramına mazhar kılması şeklinde yorumlamıştır. İkinci yerde ise bu ismi, yaratıkların Allah’ı yücelterek başkalarını O’nun adıyla adlandırmamaları, şanına yakışmayan çocuk sahibi olma veya ortağı bulunma gibi sıfatlar nispet etmemeleri biçiminde açıklamıştır.3
ÂLİMLERİN VE MUTASAVVIFLARIN YAKLAŞIMLARI
Abdülkahir el-Bağdadi, Esmaü’l Hüsna içinde, temel manayı teşkil eden kelimelerin sıfat olmayıp “zû” ismiyle sıfat anlamı kazanan Zü’l-Celâl ve’l-İkram ismine dikkat çekmiştir. Azamet ve heybet bildiren celal ile lütuf ve ihsan ifade eden ikram kelimelerinin bir araya getirilmesinin hikmetini, kulların ‘korku ile ümit’ arasında yaşamalarının gerekliliğiyle açıklamıştır.4
Ragıp el-Isfahani, celal kelimesinin yüceliğin doruk noktasını teşkil ettiğini, bu sebeple Allah’tan başkası için kullanılmadığını söylemiştir. Ona göre Cenab-ı Hakk’ın celal sahibi diye nitelendirilmesinin kendi varlığına kanıt oluşturan mükemmel şeyleri yaratması, zatının mahiyetinin bilinememesi veya duyu yoluyla algılanamaması anlamına gelir. Allah’ın ikram sahibi oluşu da yaratılmışlara lütfettiği nimetler sebebiyle onların zillete ve sıkıntıya maruz kalmamaları ya da karşılıksız verdiği bütün nimetlerin aslında şerefli ve değerli olması manasındadır.5
ÖNCE CELAL SONRA İKRAM
Mutasavvıflarımızın bazıları, Zü’l Celali ve’l İkram ismi celilindeki Celal lafzının önce İkram sıfatının sonra gelmesini bir hikmete bağlamaktadırlar. Bu hikmet ki Celal sıfatının azametiyle biz kullarını birtakım zorluklarla imtihan eden Rabbimize verdiğimiz yanıt ile alakalıdır. Mallardan eksiltmekle, hastalıkla veya sevdiklerimizin kaybıyla bizleri imtihan eden Rabbimiz, bizlerin bu imtihanlar karşısında nasıl bir davranış sergileyeceğimizi gözlemlemektedir.
Her bir imtihanın Allah Azze ve Celle tarafından yöneltilmiş bir sual olduğunu düşünecek olursak başımızdaki herhangi bir imtihana verdiğimiz cevap da bizim Rabbimiz katındaki değerimizi ortaya koyacaktır. Ancak mutasavvıflar bu suale cevap vermenin kâfi gelmeyeceğini, maksadın kulun doğru bir cevap vermesiyle hasıl olacağını dile getirmişlerdir. Örneğin kul hasta olduğunda veya sevdiği birini kaybettiğinde kuldan beklenen Rabbimizin imtihan etmek suretiyle sorduğu suale sabırla karşılık vermesidir. Eğer kul Rabbimizi hoşnut edecek bir tavır sergilediği takdirde Celaliyle imtihan eden Rabbimiz İkramıyla kuluna lütufta bulunacaktır. Şimdi konunun daha iyi anlaşılabilmesi adına, bela sualine karşın sabırdan bir gömlek giyen Hz. Eyüp Aleyhisselam’ı hatırlayalım:
İlk olarak mal varlığını kaybeden Eyüp Aleyhisselam, evlatlarını birer birer yitirmesiyle devam eden bir imtihan sürecine girmişti. Henüz bu imtihanlarla yoğrulurken birden vücudunu esir alan bir hastalığa duçar oldu. Bir gün uyanıp da vücudunu saran çıbanları görünce yeni bir imtihanla karşı karşıya kaldığını anlamıştı Eyüp peygamber.
İmanı dışında neredeyse tüm maddi varlığını kaybeden Hz. Eyüp Aleyhisselam bir rivayete göre 7, bir rivayete göre ise 18 yıl vücudundaki bu hastalıkla yaşadı. Hastalığı diline ve kalbine vuruncaya dek Rabbine en ufak bir şikâyette bulunmayan Eyüp Aleyhisselam ne zaman ki bu hastalığın diline vurup Allah’ı zikretmesine engel teşkil ettiğini gördüğünde Allah Azze ve Celle’den şifa talep etmişti. Kur’an-ı Kerim, sabır abidesi olan Eyüp peygamberin dileğini ve Rabbimizin ona cevabını ayette şu şekilde ifade etmektedir:
“Eyüp’ü de an! Hani Rabbine, ‘Başıma bu dert geldi. Ama sen merhametlilerin en üstünüsün’ diye niyaz etmişti. Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için anılacak bir örnek olmak üzere onun duasını kabul ettik. Kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik. Ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.”6
İşte Allah Azze ve Celle, Celal sıfatıyla peygamberini bu şekilde imtihana tabi tutmuştu. Sual, bela idi. Hz. Eyüp Aleyhisselam ise suale sabırla karşılık vermişti. Sualler edildi, cevaplar verildi. Celaliyle imtihana tabi tutan Rabbimiz, peygamberinde gördüğü bu yüce teslimiyet ve tevekkülün sonucunda kendisine ikramda bulundu.
İmtihanı kazanmak ne güzel! Suale doğru karşılık verebilmek ne güzel! “Sabredenleri müjdele!”7
- TDV Ansiklopedisi, Zu’l Celali ve’l İkram
- Rahman, 27
- Maturidi, Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân(nşr. M. Masum Vanlıoğlu), İstanbul 2009, XIV, 268-269, 288
- Abdülkahir el-Bağdadi, el-Esma ve’ṣ- sıfat, Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 497, vr. 115a-116a
- El-Müfredat, “cll”, “krm” md.leri
- Enbiya, 83, 84
- Bakara, 155