Bugünkü adalet sistemi kurulurken, akla hayale gelmedik şekilde devşirme kanunlarla kuruldu. Bu devşirme kanunlar kisvesi, yamalı bir çuvalın insana giydirilmesi gibi hep iğreti durdu ve durmaya da devam ediyor… İnsana hem uymayan hem de onu rezil eden bu kisve ile adaletin tesis edilmediği, insanlara dünyanın en saçma gerekçeleriyle idam cezalarının verildiği genç cumhuriyette, daha sonraki yıllarda da bu çürük zemin sürekli darbeler aldı. Daha açık ifadeyle; laiklik ile din, devletin ve adaletin vicdanından çıkartılıp bireylerin vicdanına hapsedilince, kanunlarda ruh ve vicdan kalmayınca, demokratik ülkelerde bile olmayan katı totaliter kanun ve yönetimlerle ‘halkın iradesi esası’ dahi mütemadiyen askıya alınınca, adalet zindana hapsedilmiş oldu. Bazen hasbelkader bu zindandan firar eden adalet, nereye kaçacağını bilemediği için tekrar yakalandı, tekrar hapsedildi.
Bugün adaleti zindandan kurtarmaya çalışan adalet savaşçılarının şiarı olan ‘La İlahe İllallah’ adaletin Allah’a firar etmesini sağlamaya çalışmaktır. Dolayısıyla bir gün adalet firar ederse zindandan çıkarken söyleyeceği ilk cümle: ‘La İlahe İllallah’ olacaktır. Çünkü Tevhid adaletin özgürlüğünün müsebbibidir.
En azından son 100 yıldır adeta makûs talih gibi adaletsizlikler yaşatılan ülkemizde, haksız yere zindanda yatan tüm mahpuslar ‘adalet!’ çığlıkları atıyorlar. Aslında bu çığlık ‘adalete özgürlük’ çığlığıdır. Çünkü adalet özgür olduğunda hak yerini bulacak, terazi doğru tartacak, insanlar zulme uğramayacaklardır.
Rabbimiz ayetinde şöyle buyurur: ‘Size ne oluyor ki; Rabbimiz bizi bu halkı zalim olan kavimden kurtar diyen erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmıyorsunuz!’1 Bugün içinde yaşadığımız toplum ne adaletin çığlığından ne de mazlumların çığlığından haberdardır. Bu sağır toplumu Tevhidin şok edici tesiriyle uyandırmadan bu ülkede adaletsizlik bitmeyecektir. Çünkü yöneticileri cesarete getiren şey kör ve sağır gibi davranan, zulümleri umursamayan toplumlardır. Bugün zulme maruz kalan veya zulümlerin farkında olan birçok insan suçlu olarak sadece kanunları veya yöneticileri görmektedir. Adaletsiz ve ruhsuz kanunlar, adaletsiz ve ruhsuz yöneticiler elbette suçludur. Ancak tüm bunlara gözleriyle şahit olan halk suçlu değil midir? Sessizliğiyle, bencilliğiyle daha beteri zalime desteğiyle, bizatihi zalim değil midir! İşte bu halka Tevhidi anlatarak, onların da birer adalet savaşçısı olmasını sağlayacağız. Bu savaşta ne kadar gönüllümüz artarsa adalet o kadar çabuk özgürlüğüne kavuşacaktır.
Peki, Tevhid adaleti nasıl sağlar?
Tevhid, adaleti mahkum eden her zorba kanuna La demektir!
Tevhid, adaleti mahkûm eden her zorbaya La demektir.
Tevhid, tartışılması söz konusu dahi edilmeyen tüm ilahlaştırılmış düzenleri ve düzen koyucuları tartışmanın ötesinde reddetmektir!
Tevhid, adaletin kollarındaki zinciri kıracak demir yumruktur!
Evet, Tevhid, adaletin kollarındaki zinciri kıracak demir yumruktur! Bu konuyu anlatan harika bir ayet var. ‘Demir’ manasına gelen ‘Hadid’ Suresi’nde Rabbimiz Teala şöyle buyuruyor: ‘Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizanı indirdik. Ve kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik…’2 Rabbimiz ayette adaletin ayakta tutulması için gelen peygamberlere verilen kitap ve mizan (terazi)’dan bahsediyor. Kutsi olan kitabın, bu mizanı yani adaleti sağlayacağı ifade ediliyor. Kur’an hukukunun sağladığı adalet anlayışını burada uzun uzun anlatmayacağım. Ancak bu hukukun temel bir ilmine kısaca değinip, adalet yönünü kısaca açacağım. İslam hukuku çağlar üstü bir hukuktur. Bu hukukun temelini oluşturan ve Kur’an-sünnetten çıkmış kaidelerden müteşekkil ‘kavaidul fıkhu külliyye (külli fıkıh kaideleri) ilmi’ birçok meseleyi kapsamakta ve günümüzde de her yeni meselenin fetvasına ışık tutmaktadır. Bu anlamda fıkıh alimi Muhammed Ebu Zehra: ‘İslam fıkhı mucizedir’ der.
Çağlar üstü yönünü kısaca vurguladıktan sonra bu mucizevi fıkhın birkaç yönünü anlatalım… Şunu diyebiliriz ki; bu hukukun adalet anlayışının temelinde hakkaniyet ve insana insanca muamele vardır. Kur’an’ın adaletinde suçlunun dini, ırkı, statüsü önemli değildir. Suçu işleyen her kimse ayrıcalık yapılmadan cezası adil bir şekilde verilecektir. Bu, hakkaniyetin gereğidir…
Yine örneğin, delilsiz/ mesnetsiz tutuklamalara karşı bu dinin yaklaşımı… Efendimiz “el beyyinetü alel müddeî”3 buyurur. Yani “bir suçu ispatlamak (delillendirmek) iddia edene düşer”. Bugün binlerce insan delilsiz, ispatsız bir şekilde evlerinden alındılar ve kendilerini savunmaları istendi. Oysa özellikle son 3 yıldır görülen davalara bakıldığında beyyinesiz/delilsiz kuru iddialarla insanlar cezaevlerine doldurulmuştur. Ve bu insanlar mahkemeleri boyunca delilsiz iddialara delilli savunmalar yapmaya çalışmaktadırlar. Bu durum adaleti temelden sarsan, hakkaniyetin belini kıran bir durumdur. Alparslan Kuytul Hocamız bunu çok güzel ifade etmişti: ‘Adaletin olduğu ülkelerde savcılar suçu ispat eder; adaletin olmadığı ülkelerde sanıklar suçsuzluğunu ispat eder.’
Tekrar Hadid Suresi’ndeki ayete dönecek olursak, adalet ile ilgili 25. ayetten önceki 2 ayette dünya nimetlerinin önemsizliği anlatılmaktadır (23-24.ayetler)4 ve bu 2 ayetten sonra, adaleti ayakta tutmanın önemini anlatan ayet gelmektedir. Rabbimiz bu sıralamayla da ayrı bir mesaj vermektedir. Adaleti sağlayacak olanlar dünyaperest olmayanlar olmalıdır. Yani ‘dünyayı adaletle yönetecek olanlar, dünyaperest olmayanlar olacaktır’ mesajı. Bugün ülkemizi de dünyayı da dünyaperestler yönettiği için adaletin sağlanamadığı aşikârdır.
Ve 23. ayetin en can alıcı noktası, kitap ve mizandan bahsedildikten sonra ‘demiri indirdik’ buyurulması. Rabbimiz, adaleti tesis etmek yetmez, adaleti mahkum etmeye kalkışanlara karşı bir demir yumruğun olması gerektiğini vurgulamaktadır. Bugün adaletin başına dikilen demir yumruk, Tevhidin hakimiyetiyle, adaletsizliğin başına dikilecektir.
Bir de bugün adaletsizlikten kurtulmanın yolu olarak çok moda ve mantıklı gelen kavramlar ve sözler var. Bu kavramların başında ‘vicdan’ gelmektedir. Oysa adaleti insanın aklına ve vicdanına mahkûm etmek adalete zulümdür. Adalet, Allah’ın hukukuyla, imanlı ve takva (Allah korkusu) sahibi insanların vicdanlarıyla özgürlüğe kavuşacaktır. Çünkü akıllar ve vicdanlar çeşit çeşittir. Bir insana mantıklı gelen diğerine mantıksız gelebilir. Bir insana vicdanlı görünen diğerine zulüm görünebilir. Veya bugün mantıklı ve vicdanlı gelen yarın farklı gelebilir. Bunun binlerce örneği mevcuttur... Çok bilindik bir örnek, kadına nafaka meselesi. Boşanmış bir kadına bir erkeğin ömür boyu nafaka ödemesi, bazı erkeklere ve binlerce kadına göre mantıklı ve vicdanî bir durumdur. Oysa erkek açısından aleni bir zulümdür.
Akıl ve vicdan elbette çok önemlidir. Ancak bu aklı ve vicdanı kontrol eden vahiy olmazsa, nefsin esaretinde olan envai çeşit aklın ve vicdanın, adaleti nereye götürüp zindana atacağı belli değildir. Allah’ın hakkını kale almayan insanların, insanların hakkını vermeleri muhaldir. Tevhid Allah’ın hakkını ve Allah’ın kullarının hakkını sağlayıp, yeryüzüne adaleti getirmenin davasıdır. O halde gelin ‘La İlahe İllallah’ diyelim; gelin ‘Adalete Özgürlük’ diyelim.
- Nisa, 75
- Hadid, 25
- Beyhaki
- “Öyle ki, elinizden çıkana üzüntü duymayasınız ve size (Allah’ın) verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. Ki onlar, cimrilik ederler ve insanlara cimriliği emrederler. Her kim yüz çevirirse, artık şüphesiz Allah, Ğaniy, Hamid’dir.”