Yüce Allah, İslam ümmetini vasat bir ümmet olmakla övmüştür. Allah’a imandan sonra en mühim vazife olan “Emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i anil münker” görevini yerine getirdikleri için insanlar arasından çıkarılmış en hayırlı ümmet yapmıştır. Bunun için de bu ümmet davet ve risalet sahibidir. Bununla Rasulullah’ın yolunu takip ederler. İşte selefimiz bunu böyle anlayıp, böyle amel ettiği için ümmetin en hayırlısı olmuştur.
Aradan asırlar geçti. İslam ümmeti tembelleşti. Davet görevi yalnızca âlimlerin yapacağı bir iş olarak görülüp, hutbe ve vaazlara hapsedildi. Bunun sonucu olarak da medeniyet kafilesinin en başında bulunan İslam ümmeti en geride kaldı. Şimdi bir İslam cemaati ortaya çıkarak bu mühim vazifeyi tekrar ihya etti. Onu hutbe ve vaaz şeklinde, yalnızca âlimlerin ifa ettiği bir görev olmaktan çıkarıp, hayatın tümünü kuşatan ve her Müslümanın yerine getirmesi gereken bir görev saydı.
İşte bu eser Allah’a davet yolunda “Ferdi Sorumluluk” konusunu işlemektedir. Allah’a davetin nasıl yapılacağı, kimlerden ve nereden başlanacağı, davet edilecek gruplar, davetçinin ahlakı ve sahip olması gereken vasıflar, davetçinin üslubu ve davet yolunda takip edilecek merhalelerden bahsetmektedir; Peygamber Efendimiz ve ashabının davet çalışmalarından sahneler sunmaktadır.